Saray gazetecisi şaşırmış da şaşmış kalmış
Can Ataklı: Bilinen bu haber, tarikatçı bir gazetenin yazarı Fatih Selek tarafından tekrar dile getirilmiş.
UYARI
İSPARK’ı bekleyen büyük tehlike
Hafta sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin en önemli gelir kaynaklarından biri olan İSPARK’ın yöneticilerinden biriyle sohbet ettim biraz.
Anlattıkları hoş değil.
Çünkü belediyenin en kolay gelir sağladığı İSPARK çok ciddi bir zararın içinde.
Ve anladığım kadarıyla hiç beklenmedik anda İSPARK’ın konkordato ilan etmesi istenebilir ki; bu da kurumun İBB’nin elinden çıkması anlamına geliyor.
Otopark işletmeciliği eğer iyi yapılırsa çok ciddi bir gelir kaynağı.
Kapalı otoparklar için elbette belli bir maliyet söz konusu ama açık otoparklar ve özellikle cadde boyu park alanları neredeyse sıfır maliyetli.
Sadece buralarda görevli kişilerin maaş ve diğer ödemeleri var.
İBB’nin yeni yönetimi İSPARK’ı AKP’den devralırken toplam zarar 37 milyon liraymış.
Geçen yıl bu zarar 87 milyon liraya yükselmiş.
Bu yılın ilk altı aylık zararı ise 115 milyonu bulmuş ki, bu gidişle yıl sonu zararı 200 milyonu geçecek.
Bu zararları görünce hayretler içinde kaldım.
“Neden peki, ne oluyor da İSPARK bu kadar zarar ediyor?”
Birincisi çok sayıda personel var.
İSPARK’ta çalışan sayısı 2484.
Ancak bu personel çokluğu daha düşük ücretli saha elemanlarında (otopark görevlileri) değil, yüksek maaşlı idari personelde.
İkincisi, belediyenin diğer tüm birimlerinde olduğu gibi İSPARK’ta da yönetim, ağırlıklı olarak hâlâ AKP’lilerin elinde.
Eski personel, gücü hâlâ elinde tutmanın verdiği özgüvenle oluşan zararı gidermeye yönelik hiçbir çaba harcamıyor.
Üçüncüsü, elbette kanıtlanması kolay olmayan bir yağma düzeninin devam etmesi.
Eski yönetim sırasında kurulan bu yağma düzeninde, otopark gelirlerinin ciddi bir bölümü kimileri arasında pay ediliyor.
Bana bilgiler veren İSPARK yöneticisi, “Toplam hasılatın ancak yüzde 55’i yasal biçimde belediyeye kalıyor” iddiasında bulundu.
Bunun üzerine “Bu yağmayı önlemek için neden bir şey yapılmıyor?” diye sordum.
“Cevabı basit” dedi ve devam etti, “Eski düzen aynen devam ediyor. İşin kötüsü içine yenilerden katılanlar var, bu kadroları tümüyle değiştirmeden önüne geçilemez.”
Bu arada İstanbul’u kaybeden AKP, yeni yönetimin elini kolunu bağlama çabalarını İSPARK’ta da sürdürüyormuş.
Örneğin yeni bir kanun çıkıyor ve bununla ilçe belediyeleri de ana arterlerde otopark işletme hakkı kazanıyor.
Bundan CHP’li belediyeler de yararlanacak elbette ama büyükşehir çok ciddi bir gelir kaybına uğrayacak.
Bir diğer baskı aracı da bazı otopark alanlarının kamu arazisi olması sayesinde uygulanıyor.
AKP’li belediyelere neredeyse bedavaya otopark için arazi veren hükümet, şimdi bu arazileri geri istemeye başlamış.
Aynı şekilde kimi AKP’li belediyeler de geçmişte ellerindeki arazileri otopark olarak kullanılmak amacıyla İBB’ye vermişler, onlar da bu arazileri geri istiyor şimdi.
Sonuç olarak, İBB acil olarak İSPARK’a el atıp yönetime tam anlamıyla sahip olmazsa, bu gelir kaynağı kuruluş, bir süre sonra elinden gidebilir.
Bu yazıyı bir uyarı yazısı olması amacıyla yazdım.
BAŞIMDAN GEÇENLER
Küçük kızım, Troya Müzesi yönetimine şikayette bulundu
İki hafta önce Edremit Körfezi’ndeydik biliyorsunuz.
İstanbul’a dönerken Çanakkale-Biga, Bandırma-Bursa yolunu kullandık.
Böylelikle Truva Antik Kenti’ni ziyaret etme şansı bulduk.
Geçmiş yıllarda gezmiştim, ancak bu kez Truva kentinin hemen yanına olağanüstü bir müze açılmış.
Gördüğüm en mükemmel müzelerden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Yolu düşen mutlaka uğrasın, biraz zaman alabilir ama değecek, bilmiş olun.
Müzeden çıkacağımız sırada baktım ki kızım etrafına bakınıyor, bir şeyler arıyor.
“Ne oldu?” diye sordum.
“Bu müzenin bir yetkilisini bulmak istiyorum” dedi.
“Niye?” dedim.
“Bir şikayetim var onu ileteceğim” cevabını verdi.
Ben de “Git güvenlikteki abi ile ablaya sor, sana yerini gösterirler” dedim.
Gitti. Güvenlik görevlileri, “Bugün tatil, yöneticiler çalışmıyor, bize söyle biz onlara iletiriz” dediler kızıma.
Bunun üzerine kızım, “Ama söyleyeceksiniz değil mi, söz mü?” dedi.
Güvenlik görevlileri gülerek, “Söz” dediler.
8 yaşındaki kızım şikayetini aynen şöyle dile getirdi:
“Müdürlerinize söyleyin, çok güzel bir müze yapmışlar. Üst katların birinde canlandırma yapılan bölüm var. Ama benim boyumdaki çocukların görmesi mümkün değil. Beni babam kaldırdı ama fazla tutamadığı için canlandırmayı göremedim. Oraya çocuklar için bir set yapsınlar, üzerine çıkıp bakabilelim.”
Nokta.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Saray gazetecisi şaşırmış da şaşmış kalmış
Dünyada ilk Amerika Başkanı’nda gördük.
Amerikan Başkanı nereye gitse zırhlı makam aracı da beraberinde götürülüyor.
Sonra Putin’in de böyle yaptığı çıktı ortaya.
Yanılmıyorsam dünyada kendi makam arabasını gittiği her yere götüren üçüncü kişi de AKP Genel Başkanı Erdoğan.
“Süper güç” olduğumuzu göstermek için arabasını taşıyor her yere.
Tabii bir de “itibar” konusu var.
Yabancı devlet yöneticileri Erdoğan’ın olağanüstü lüks makam aracını görünce ister istemez Türkiye’yi kıskanıyor, orası da gururumuz tabii ki.
Bilinen bu haber, tarikatçı bir gazetenin yazarı Fatih Selek tarafından tekrar dile getirilmiş.
Meğer Erdoğan’ın makam aracının nasıl taşındığını pek merak edermiş Selek.
“En çok merak ettiğim şey; Cumhurbaşkanı’nın makam aracının ülkelere nasıl götürüldüğüydü. Acaba araçları konuk ülkeler mi tahsis ediyor?” diye düşünüyordum” demiş Fatih Selek.
Sonra Erdoğan’ın araçlarının nasıl götürüldüğünü anlatmış; “Meğer Türk Hava Kuvvetleri’nin kargo uçaklarıyla götürülüyormuş. Bunun için görevli subay ve astsubaylar bulunuyor. Dünyanın her yerinde bu yöntem uygulanıyormuş. Güvenlik açısından çok önemli.”
Selek’e göre Erdoğan’ın uçağı da “Abartıldığı gibi değilmiş” meğer.
Ama ihtişamı ülke adına güven ve gurur veriyormuş.
Tarikatçı gazetenin yazarı galiba ilk kez bir dış geziye gitmiş olacak ki, her şeye pek şaşırmış.
Örneğin “Tıkır tıkır işleyen müthiş bir organizasyon” varmış Erdoğan’ın son gezisinde.
Fahrettin Altun, ziyaret edilen ülkelerle ilgili bir kitapçık hazırlamış. Heyette kimler var, kim hangi araca binecek, nerede nasıl kalacak, güvenlik elemanlarından teknik personeline, misafir olunan ülkelerde kullanılan basit cümlelerden hava durumuna kadar bütün detaylarıyla yazılmış.
Vay be, sanki sarayın propaganda müdürü dünyada kimsenin aklına gelmeyen bir şey yapmış.
Resmi bir dış geziye ilk kez 1986 yılında katılmıştım. Özal’la Romanya’ya gitmiştik. Aynı şeyler o zaman da yapılıyordu.
Ama tarikatçı gazete yazarı belli ki Fahrettin Altun’a saygılarını ve bağlılığını sunmak için sanki ilk kez yaşanıyormuş bunlar gibi yazmış.
Olacak o kadar.
BUNU YAZMAK GEREK
Sanki okullar açılacak ama hemen kapanacak gibi geliyor bana
Okulların açılmasına sadece bir hafta kaldı.
Önümüzdeki pazartesi milyonlarca öğrenci uzun bir aradan sonra nihayet ders başı yapacak.
Çocuklar arkadaşları ve öğretmenleri ile buluşacak.
AKP Genel Başkanı artık koronanın etkisini kaybettiğine inanıyor olacak ki, okulları açmaya karar verdi.
Buna karşı korona, tehlikeli biçimde tırmanıyor.
Halkın neredeyse yarısı aşılandığı halde hastalık korkutucu etkisini göstermeye devam ediyor.
Peki bu durumda okulları açmak salgının etkisini artırmaya neden olmayacak mı?
Zaten iyice gevşemiş olan pandemi önlemleri okulların açılmasıyla tamamen unutulacak.
Elbette okullar da veliler de önlemlerini alacaktır.
Batı ülkelerinde alınan önlemler sayesinde okullar açık tutulabildi.
Ama aynı duyarlılık bizde olacak mı, bu kuşkulu.
Dilerim okullar açılır ve hiçbir şey olmaz.
Ama okulların açıldıktan bir süre sonra tekrar kapatılması en azından benim için sürpriz olmayacaktır.
Umarım yanılırım.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Yeter ama artık Doğu Perinçek
Aydınlık gazetesinin dünkü manşeti korkunçtu.
“30 Ağustos ateşi Afganistan’dan parlıyor”
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in yazısıymış, gazete bunu manşet yapmış.
Her siyasi partinin ideolojisi, ilkeleri, yöntemleri, sloganları vardır.
Bunları eleştirebiliriz ama karışmak da haddimiz değildir.
Ancak eli kanlı katiller ordusu Taliban’ı Atatürk’le, milli Kurtuluş Savaşı ile bu savaşı verenlerle, ‘Büyük zafer’le eş tutmak nasıl bir ayıptır anlamak mümkün değil.
Taliban hayranı dinci kesimler bile böyle bir terbiyesizliği, ahlaksızlığı, aymazlığı yapmıyor, yapamıyor.
Vatan Partisi Genel Başkanı ise üstelik solcu kimliği ile bu kadar alçalabiliyor, bu halkın en değerli varlığına böylesi rezil bir saldırıyı yapıyor, yapabiliyor.
Ne verdi Erdoğan bunlara bilmiyoruz ki.
Ama ne vermiş olursa olsun Türkiye’ye yapılan bu saldırıyı affetmek mümkün değildir.
Aklı başında, bu ülkeyi seven, Cumhuriyet’e, devrimlere, Büyük Atatürk’e bağlı herkes bu kepazeliği kınamalıdır.
ÜYE YORUMLARI
Facebook Yorumları
Saman altından su yürütüyor