Can Ataklı; Bir milletvekili şöyle bir kanun teklifi vermelidir: “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın resmi çalışma yeri ve ikametgâhı Atatürk’ün Köşkünü’nün bulunduğu alanda inşa edilmiş olan Çankaya Köşkü’dür.”
Sizlere dün bu köşede “Cumhurbaşkanı’nın tamamen demokratik yollardan nasıl indirilebileceğini” anlatmaya çalışmıştım.
Anayasa değişikliği önerim için elbette en az 330 milletvekilinin “evet” oyu kullanması gerekiyor.
1 Kasım’da muhalefetin en az 330’u bulması zor olabilir. Ancak sarayın hükümeti kurdurmamak için diretmesi halinde AKP’de çatlamalar yaşanabilir ki o zaman en az 330’u bulmak mümkün olabilir.
Buna karşı, muhalefetin israfın kaynağı olarak gördüğü Saray’ı çıkmamanın da formülü var.
Bu formülle saraydaki o muhteşem saraydan çıkacağı gibi, Meclis’ten yiyeceği bu ağır tokat nedeniyle hem karizmasını çizdirecektir hem de etrafındaki çemberin daraldığını görerek “kendiliğinden gitme” çareleri aramaya başlayacaktır.
Gelelim saraydakini ilk etapta saraydan çıkarma hamlesine.
Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın nasıl seçileceği ve nasıl görevden alınacağına ilişkin maddeler var ama nerede oturacağına ilişkin hiçbir kayıt yok.
Anayasada olmadığı gibi yasalarımızda da bu yok.
Zaten bu konular bizde de dünyada da teamüllerle yürütülür.
Amerika’da kimsenin aklına “Burası artık küçük geliyor daha büyük bir yere taşınalım” diyerek Beyaz Saray’dan başka bir yerde çalışmak isteyen başkan çıkmaz.
İngiltere’de başbakan dar bir sokaktaki küçük bir İngiliz evinde oturur. Hiçbir İngiliz Başbakanı “Bu ev çok dar, çalışma koşullarına uygun değil” diyerek buradan çıkmayı aklına getirmez.
Türkiye’de ise ilk kez bir cumhurbaşkanı çıktı, 1923’ten beri Cumhurbaşkanları’nın hem ev hem de çalışma mekânı olarak kullandığı Çankaya Köşkü’nü bırakıp kendi yaptırdığı saraya taşındı.
Neymiş; dünya ülkeleri bu saraya bakarak Türkiye’nin gücünü anlayacaklarmış.
Parantez açalım.
Aslında o saray Cumhurbaşkanlığı için değil Başbakanlık için yapılmıştı.
1000 odalı olmasının nedeni budur. Başbakanlığa bağlı tüm birimler bu binada toplanacaktı. Yönetim açısından tasarruf ve kolaylık sağlanacaktı.
Ancak saraydaki kişi Cumhurbaşkanı olacağını anlayınca burayı kendine aldı.
Tabii saray aslında Başbakanlık çalışma ofisi olarak yapıldığı için, o 1000 odanın bir anlamı kalmadı ve saraydaki 250 odalı ayrı bir bina inşa ettirdi.
Muhalefet ise bu çok ağır masraflı Cumhurbaşkanlığı sarayına karşı çıktı. CHP lideri hiçbir koşulda bu saraya gitmeyeceğini bile açıkladı.
O halde, seçimden sonra ilk iş tek maddelik bir kanun çıkarmaktır.
Bir milletvekili şöyle bir kanun teklifi vermelidir: “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın resmi çalışma yeri ve ikametgâhı Atatürk’ün Köşkünü’nün bulunduğu alanda inşa edilmiş olan Çankaya Köşkü’dür.”
Bu kadar.
Böyle bir kanun çıktığı an Beştepe külliyesi diye bir yer icat ederek kendi başına Cumhurbaşkanlığını buraya taşıyan saraydaki Çankaya’ya dönmek zorunda kalacaktır.
Muhalefete bir görev verilecekse o zaman görüşme yeri de Çankaya köşkü olacaktır.
Beştepe Külliyesi denilen yer ne olacaktır? Orası zaten Başbakanlık ve bağlı birimlerini toplamak için yapılmıştı. Asli görevine döner olur biter.
---MERAK ETTİĞİM ŞEYLER—
Arınç seçimden sonra neden sustu?
7 Haziran seçimlere az bir zaman kala kamuoyu Bülent Arınç’ın Ankara Büyükşehir belediye Başkanı Melih Gökçek’e yönelik ağır sözleriyle yankılanmıştı.
Arınç Gökçek’i hem yolsuzluk yapmak hem de sahtekârca davranmakla suçluyordu.
Arınç’a göre Melih Gökçek şimdi ağır sözlerle suçladığı cemaatle eskiden çok yakın ilişki içindeydi. Hatta öyle ki Ankara’yı parsel parsel cemaate peşkeş bile çekmişti.
O sırada başbakan yardımcısı olarak hükümette yer alan Arınç “parti kuralı gereği tekrar seçime giremeyeceğini” belirterek “seçimden sonra gerekli açıklamaları yapacağını söylemişti.
Oysa seçimden sonra Bülent Arınç hiçbir şey söylemedi. Sustu oturdu.
Neden?
Bana göre bunun nedeni basit. Arınç, seçime kendilerinden çok emin biçimde gidiyordu. Nasıl olsa AKP iktidarı yine tek başına kazanacaktı.
AKP iktidardayken, parti içindeki birini yıpratmanın zararı olmazdı. Hatta tam tersine zaten pek çok kişinin tepkisini çeken Melih Gökçek gibi biriyle uğraşacak birinin çıkması AKP’lilerin bile hoşuna giderdi.
Ancak hesap tutmadı. AKP seçimden tek başına iktidar olarak çıkamadı.
Bu durumda Gökçek’e yönelik çıkışlar sadece onu değil AKP’yi de vuracaktı.
Arınç o sırada bunun doğru olmadığını düşünerek sessizliğe büründü.
Şimdi sahnede tekrar Arınç var. Belli ki AKP’nin yeniden iktidar olamamasının şokunu üzerinden altmış. Ayrıca sarayın kendilerini de devre dışı bırakan, vefasızlık olarak da nitelenebilecek tavrından da çok rahatsız.
Şimdi artık hedefte sadece Gökçek yok. Bizzat saraydaki de Arınç’ın hedef tahtasında.
Seçimden sonra Arınç’tan nakavt edici sözler duymamız sürpriz olmayacaktır.
--KAFAMI BOZAN ŞEYLER—
AKP devlet olanaklarıyla her ailenin adresine ulaşıyor
Seçime hazırlanan AKP Türkiye’de ve yurtdışında yaşayan herkesin “ev adresine” Akparti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu imzalı propaganda mektupları gönderiyor.
Kimlik ve ev adresi bilgileri herkesin özelidir. Kimse izinsiz olarak bu adres bilgilerini kullanarak evlere üstüne isim yazarak mektup gönderemez.
Belki yerel seçimlerde muhtarlıklardan ya da belediyelerden alınan adreslere bu tür mektuplar göndermek makul görünebilir.
Ama Türkiye ve dünya çapında bütün adreslere ulaşmak akıl alacak şey değildir.
Çünkü kim olursa olsun, bütün belediyelerden, muhtarlıklardan isim ve adres toplayamaz.
Bunun kayıtlı olduğu tek yer Yüksek Seçim Kurulu’nun da yararlandığı Mernis’tir. Yani herkesin kimlik ve ev adreslerinin kayıtlı olduğu merkez.
İktidar, kendini o kadar güçlü hissediyor ki, sadece seçim, sayım gibi özel durumlarda kullanılacak adres bilgilerini sanki kendi kayıtlarındaymış gibi propaganda mecrası haline getirebiliyor.
Bu büyük bir hukuksuzluktur.
Hesabı da seçimden sonra mutlaka sorulmalıdır.
--FIKRA GİBİ—
PYD terör örgütü oldu şimdi
Seçime doğru AKP’nin aklı iyice karıştı.
Akıllarına gelen her şeyi kendi propagandaları için kullanmaya kalkıyorlar.
Bombalar patlıyor, terör kan döküyor, bunların aklında sadece “biz bunu nasıl oya tahvil ederiz” düşüncesi var. Terör üzerinden diğer partileri zora sokmayı düşünüyorlar hep.
Ancak bu karışık akılla birlikte unutkanlık da çok yaygın.
Örneklerden biri PYD.
Salih Müslim bu örgütün lideri olarak biliniyor.
Şimdi terörist ilan edilen PYD’nin bu lideri seçimlerden önce Ankara’da diplomatik törenle ağırlanmamış mıydı?
Devlet ve hükümet yetkilileri kendisiyle görüşmemiş miydi?
İstihbarat örgütleri o sırada PYD’nin terör örgütü olduğunun farkında değil miydi?
Şimdi “PYD ne ise PKK da odur” diyorlar.
Ne oldu da PYD terörist oldu?
Kandırılmışlar meğer.
Yahu bu kaçıncı kandırılma? Bunlar hep kandırılıyorlar.
Çocuk musunuz siz?
--ŞAŞIRDIM—
Anketler yine kafa karıştırıyor aldırma oyunu kullan
Seçime iki gün kaldı. Anketçiler çılgın gibi neredeyse dakika başı yeni sonuç açıklıyor.
Ancak son günlere girdiğimizde kafa karıştıran sonuçlarla da karşılaşıyoruz.
AKP’yi yüzde 40’ın altında gösteren anketler de var, ciddi oy artışında gösteren de.
Sonar yüzde AKP için yüzde 38 derken Adil Gür’ün şirketi yüzde 47’yi bulmuş.
Genel ortalama ise yüzde 40-42 arasında gidip geliyor. Adil Gür’ün araştırması hariç diğerlerine göre AKP 276’yı bulamıyor.
Herkese tavsiyem şu; anketler ne gösterirse göstersin, siz gidip oyunuzu kullanın.
Ne “Nasıl olsa düştüler, iktidar olamayacaklar” diye düşünüp rehavete kapılın ne de “eyvah yine geliyorlar” diye telaşa kapılın,. Sadece oyunuzu kullanın. Sonuç hepimiz için hayırlı olacaktır.
Can Ataklı - Korkusuz