Can Ataklı; Demokratik ülkelerin medyası Erdoğan’ın Hitler örneğini manşetlere taşıyınca Saray da haliyle telaşlandı. Boru değil, tepki Türkiye’den değil dünyadan geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Suudi Arabistan gezisi dönüşünde, seçilmiş gazetecilere açıklama yaparken yine başkanlık sistemini savundu ve “başkanlık için mutlaka federal yapı gerekmediğini” anlatmak için Hitler Almanyası örneğini verdi.
Seçilmiş gazeteciler Türkiye’ye dönüp Erdoğan’ın sözlerini haberleştirirken Hitler örneğini hiç görmediler bile. Onlar Erdoğan’ın “başkanlık üniter devletlerde de olur, adalet sağlandıktan sonra sorun yok” anlamındaki sözlerini manşetlere taşıdılar.
Sadece bir iki yazıda Hitler örneği verilmişti verilmesine de kimsenin dikkatini çekmedi bu satır arası sözler.
Ancak dünya medyası bizim gibi değil. Onlar Hitler örneğini görür görmez üzerine atladılar.
Bu Erdoğan’a olan düşmanlıktan değil. Demokratik ülkelerde Hitler çok hassas konudur. Bu ülkelerde faşizm hukuken yasak olduğu gibi Nazi zihniyetini andıran her türlü görüşe de izin verilmez.
Bu nedenle demokratik ülkelerde hangi amaçla olursa olsun Hitler’den örnek vermek çok ayıp karşılandığı gibi demokrasiye de aykırı bulunur.
İşte demokratik ülkelerin medyası Erdoğan’ın Hitler örneğini manşetlere taşıyınca Saray da haliyle telaşlandı. Boru değil, tepki Türkiye’den değil dünyadan geliyor.
Hemen bir düzeltme açıklaması yayınlandı. Buna göre medya “her zamanki gibi” Erdoğan’ın sözlerini çarpıtmıştı.
Erdoğan’ın sözleri şöyleydi; "Üniter sistemli başkanlık baktığımızda var. Hitler Almanya'sına baktığımızda da bunu görürsünüz"
Şimdi de saraydan panik halinde yapılan “düzeltme” açıklamasını okuyalım;
1) Başkanlık sistemi üniter devletlerde de olur. Başkanlık sistemi, federalizme dayanmak zorunda değildir.
2) Hem parlamenter hem de başkanlık sisteminde esas olan, adalet ilkesinin uygulanması ve halkın beklentilerinin karşılanmasıdır.
3) İster parlamenter ister başkanlık modeli olsun, sistem kötüye kullanıldığında, Hitler Almanya’sında olduğu gibi ortaya felaketle sonuçlanan kötü yönetimler çıkabilir. Ne parlamenter sistem ne de başkanlık sistemi, bu tür sonuçların ortaya çıkmasına tek başına engel olamayabilir. Önemli olan millete hizmet eden adil bir yönetim tarzının benimsenmesidir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu hususların altını çizmek için Hitler Almanya’sı örneğini daha önce de vermişti. Bazı basın kuruluşlarının "Erdoğan, etkili başkanlık sistemine örnek olarak Hitler Almanyasını gösterdi" şeklinde haber yapması tarafsız ve dürüst habercilik ilkeleriyle asla bağdaşmaz.
Böyle bir benzetme söz konusu değildir. Holokostu ve antisemitizmi, İslamofibiyle beraber bir insanlık suçu olarak ilan eden Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadelerinin Hitler Almanya’sına olumlu bir gönderme gibi yansıtılmaya çalışılması kabul edilemez
Dikkat ettiyseniz bir cümlelik sözlere açıklama olarak koca bir metin yazmışlar. Çünkü saraydaki aklına geleni söylese de etrafındaki bazı danışmanlar nedeni ne olursa olsun Hitler’i anmanın ne kadar itibarsız bir iş olduğunu biliyorlar.
Bu açıklama ile Türkiye’deki iktidar ve yandaşlarının yüreği biraz soğuyabilir ama dünyaya ne söyleseniz derdinizi anlatamazsınız.
Bu açıklama bana son ayların gözde şarkısı “mış mış mış da muş muş muş”u hatırlattı.
Ne dersiniz?
-HOŞUMA GİDEN ŞEYLER—
Bu kez yayalar da düşünülmüş
İstanbul’a her kar yağdığında aynı çile çekilir.
Yollar karla kaplanır.
Acemi olduğunu bilmeyen sürücüler, kar lastiği de takmadıklarından yollarda kayarlar. Trafik arap saçına döner, insanlar çile çeker.
Bu nedenle belediyeler milyonlar harcayarak yolları açık tutmak için olağanüstü çaba harcarlar.
Yine de yollarda kalanlara asla yaranamazlar, çünkü vatandaş geneli görmez, başına geleni herkesin başına gelen kabul eder ve öfkesini dile getirir.
Bense her yıl, araçların geçtiği yolların açık olmasından çok yayaların çektiği çileyi dile getirmeye çalışırım.
Çünkü belediyeler trafiğin akacağı yolları açarlar da yaya kaldırımlarını unuturlar. Hatta öyle ki yolu açmak için kürenen karlar yaya kaldırımlarına yığılır.
Yoldan bir saatte 5 bin araç geçiyorsa yaya kaldırımlarından yüzbin kişi geçer oysa.
Bu yıl güzel bir uygulama gördüm. Kadıköy ve Üsküdar’da kaldırımlar da temizlenmişti.
Tabii her kaldırım değil, ana caddelerde yayaların en yoğun olduğu kaldırımlar yürünecek hale getirilmişti.
Büyükşehir mi yoksa ilçe belediyeleri mi yaptı bilmiyorum ama ellerine sağlık.
Kar nedeniyle Anadolu yakasından karşıya geçmediğim için oradaki durumu bilmiyorum.
Bir de metrobüs duraklarının durumunu göremedim. En büyük sıkıntı burada yaşanıyordu. Kar yokken bile zor inilip çıkılan üst geçitler acaba temizlendi mi? Bilgi veren olursa yazarım.
--KAFAMI BOZAN ŞEYLER—
Türban takınca her şey serbest mi oluyor?
Yılbaşı gecesi eğlenceleri ile ilgili haberlere göz atarken birden bire kapanma kararı alan Niran Ünsal’la ilgili haberler dikkatimi çekti.
Niran Ünsal Kıbrıs’ta sahneye çıkmış. Dekolte sayılacak bir kıyafet giymiş, ama başında peruk varmış.
Türban yok ama peruk var.
Yeni saçının bir teli bile görünmüyor.
Bu mudur yani?
Ayrıca türban bir simge. Bir kadının “Ben İslami kurallara göre yaşıyorum” mesajını veren bir simge.
Peki, İslami yaşam biçiminde sahneye çıkmak, şarkı söylemek, içki içenleri eğlendirmek var mı?
Saçının bir tek teli bile görünmeyince, yaşam biçimi olarak eleştirdiğiniz her şeyi yapmak size hak mı oluyor?
Son zamanlarda çok dikkatimi çekiyor. Türbanlı kadınlar hemen her yerdeler. Televizyonlardaki yılbaşı eğlencelerinde de görmüşsünüzdür, kalabalık içinde pek çok türbanlı kadın da vardı.
Demek ki bu kadınlar “Biz aynı sizler gibi yaşamak eğlenmek istiyoruz, siz ne yapıyorsanız biz de onu yapmak istiyoruz, bizim neyimiz eksik, ama bütün bunları başımızda türban varken yapacağız” diyorlar.
Tabii eğlenin, gülün, okey de oynayın kahvelerde, nargile de için, sevgilinizle el el, yanak yanağa da gezin, ama hepimize “inancımız gereği yaşamak istiyoruz, özgürlüğümüzü istiyoruz” diye başımıza balyoz vurur gibi vurmayın.
--BUNU YAZMAK GEREK—
Duyduğum dedikoduyu saray doğruladı
Yılbaşından önce yazdığım bir yazıda “HDP kapatılmayacak, milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılacakmış” demiştim.
AKP kurmayları parti kapatmanın hem ülkemizde hem de dünyada “sevimsiz” görüneceğini düşünerek “en iyisi meclise gelen fezlekeleri ele alıp HDP’lilerin dokunulmazlığını kaldıralım, HDP’yi Meclisten bu yolla atalım” diyorlarmış.
Bu bir siyasi dedikodu yazısıydı.
Bana göre çok gerçekçiydi. AKP’nin cin fikirlileri bu yolu deneyebilirdi.
Ama artık haber dedikodu olmaktan çıktı.
Bizzat saraydaki “Böyle olmaz, parti kapatılmaz ama dokunulmazlıklar kaldırılmalı” dedi.
Bunun Türkçesi şudur; Meclis’teki AKP grubu hemen harekete geçecek, çeşitli mahkemelerden HDP’li milletvekilleri hakkında gelen fezlekeleri raftan indirecek. Komisyonlardaki sayısal üstünlük sayesinde dokunulmazlıklar kaldırılacak.
Tahminimi de ekleyeyim. AKP bütün HDP milletvekillerini bu kapsama sokmaz. 40 milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırır, bunlar tutuklanır. 20 kadar milletvekili ise mecliste kalır. Eş Genel Başkanlar hapiste olacağı için bu 20 kişiden birileri başkanlığa getirilir. AKP için Anayasa oylamasında gerekli olan zaten 20 kişi. Meclis’te kalanlar bu baskı altında hem AKP’ye zorunlu desek verirler hem de siyasi muhatap kabul edilerek kendilerini kurtarırlar.
--BUNU YAZMAK GEREK—
Hep de “sözleri çarpıtılır”
Sarayın Hitler konusunda sözlerinin çarpıtıldığını açıklaması gibi Başbakan da “sözlerinin çarpıtıldığını” söyledi.
Hangi konuda?
Rus uçağının düşürülmesi konusunda.
Neymiş, Başbakan “emri ben verdim” demiş ama bu sözleri medyada çarpıtılmış. O önceden verilmiş genel emirmiş, yoksa zaten 17 saniye içinde kim kime emir verebilirmiş.
Başbakan “emri ben verdim” açıklaması yaptığında Halk TV’deki canlı yayında “Başbakan önceden verdiği emri kastediyor elbette. Ama bunu öyle söylüyor ki, sanki kendisine sorulmuş o da vurun demiş gibi anlatıyor, yani biraz da kahramanlık yapmaya çalışıyor” demiştim.
Ama Başbakan o sıradaki bütün eleştirilere kulak tıkadı ve sözlerine açıklık getirmedi. “Emri veren” gibi algılanmak içe dönük propaganda açısından işine geliyordu.
Ne zaman ki Rus uçağının düşürülmesi Türkiye için çok ters etkiler yapmaya başladı, Başbakanın aklına o zaman ne kastettiğini söylemek geldi.
Her olayı popülizm batağına saplanarak kahramanlık olarak sunmaya kalkarsanız, her seferinde böyle eliniz ayağını dolanır işte.
Can Ataklı - Korkusuz