Emekli Büyükelçi ve eski CHP milletvekili Şükrü Elekdağ ileri yaşına rağmen bütün mesaisini Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Ermeni soykırımı yasasına hasrediyor.
Emekli Büyükelçi ve eski CHP milletvekili Şükrü Elekdağ ileri yaşına rağmen bütün mesaisini Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin Ermeni soykırımı yasasına hasrediyor.
Hiç bıkmadan tweet’ler atarak hem izleyicilerinin hem de kamuoyunun konuyu iyi anlamasına çalışıyor.
Elekdağ Fransa Anayasa Mahkemesi’nin “soykırım yasasına karşı çıkanlara ceza” verilmesi ile ilgili yasayı iptal etmesinden sonra yaşanabilecek gelişmeleri ve Türkiye’ye düşen görevi 36 bölümlük bir tweet zinciriyle kamuoyuna duyurdu.
Elekdağ teknik konulara da girmiş bu nedenle dikkatle okumanızı tavsiye ederim;
1- Cumhurbaşkanı Sarkozy’ye iki açıdan teşekkür etmemiz gerekiyor.
2- Birincisi inkâr yasasını geçirmekteki ısrarıyla Fransa’daki Türkler arasında dayanışma ve birlik yarattı. Türk lobisinin oluşmasını sağladı.
3- Bundan böyle Türk toplumu Ermeni diasporasının yarattığı entelektüel terörle daha etkin bir mücadele verebilecek.
4- İkincisi de, Anayasa Konseyi kararının çıkmasına neden oldu.
5- Konsey kararı, Türkiye’yi Ermeni soykırımıyla suçlayan yasanın iptali için elimize müthiş bir hukuksal olanak sağlıyor.
6- Evet, Anayasa Konseyi kararı, sadece sözde Ermeni soykırımının inkârını suç sayan yasayı iptal etmekle kalmıyor.
7- Bunun ötesinde 29 Ocak 2001 tarihli “Fransa Ermeni soykırımının açıkça tanır” şeklindeki yasanın hukuki temellerini kökten çürüten hükümler içeriyor.
8- Esasında Anayasa Konseyi kararında bu yasaya doğrudan bir atıfta bulunmuyor. Ama bir yasanın Anayasa’ya uygun olabilmesi için gerekli şartların altını çiziyor.
9- Bu şartlara göre yasaların “normatif” ve “tanzim edici” olması gerekiyor. Konsey, kararının 2 ayrı yerinde bu gereksinimi şöyle belirtiyor: “Kanunlar kuralları ifade etme amacını taşımaktadırlar, buna istinaden de normatif bir yapıya sahip olmaları gerekmektedir.”
10- “Bir kanun hükmünün soykırım suçunu tanıma amacını taşıması halinde, bu kanun, haiz olması gereken normatif değeri içermeyecektir.”
11- Görüldüğü üzere, Anayasa Konseyi, bir soykırımını tanıyan yasal düzenlemenin, kanun olma şartlarına sahip olmadığını belirtmektedir.
12- Konsey kararı bu niteliğiyle Türkiye’ye 2001 tarihli Ermeni soykırımını tanıyan yasanın iptal edilmesi imkânını sağlıyor. Şöyle ki:
13- Fransa Anayasası’nın 61/1’nci maddesine göre bakılmakta olan bir dava vesilesiyle davaya taraf olanların Anayasa’ya aykırılık itiraz imkânı vardır.
14- 1 Mart 2010 tarihinden bu yana yürürlükte olan bu mekanizmaya “Question Prioritaire de Constitutionnalité - QPC” (Öncelikli Anayasal Soru) deniyor.
15- Buna göre, bir davaya taraf olan şahıslar Anayasa’ya aykırı bir yasanın iptali talebiyle Anayasa Konseyi’ne başvurabiliyor.
16- Anayasa Konseyi, başvuru üzerinde Yargıtay veya Danıştay tarafından bir ön inceleme (filtrage) yapılmasını takiben, davaya bakıyor.
17- Türkiye’nin QPC mekanizmasından yararlanarak 2001 tarihli Ermeni soykırımını tanıyan yasayı iptal ettirmesi mümkün.
18- Bu konuda eski Anayasa Konseyi Başkanı Robert Badinter’in görüşleri Türkiye açısından son derece önemli.
19- Badinter, Le Monde Gazetesi’nde 15. 01. 2012 tarihinde yayımlanan “Le Parlement n’est pas un Tribunal” (Parlamento bir Mahkeme Değildir) başlıklı makalesiyle Türkiye’ye yol göstermişti.
20- Dediği şu: “2001 soykırımı yasasının meşruiyeti hakkında Anayasa Konseyine başvurulursa Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle iptali sağlanır.”
21- Ünlü hukukçu Georges Vedel de 2005’te yazdığı makaleyle Ermeni soykırımı yasasının Anayasa’ya aykırılığını ortaya koymuştu.
22- “Les Questions de Constitutionnalités posées par la Loi du 29 Janvier 2001” (29 Ocak 2001 Tarihli Yasanın Yarattığı Anayasal Sorunlar) başlıklı makalesinde Vedel özetle şöyle bir tez geliştirmişti:
23- A) Anayasa’nın öngördüğü kıstaslar gereği, kanun düzenlemeleri “tanzim edici” bir niteliğe ve normatif bir içeriğe sahip olmalıdır.
24- B) Kanunlar duygusal ve merhametli (compassionnel) olamaz.
25- C) 2001 tarihli Ermeni soykırımı yasası normatif bir içerik taşımamakta dolayısıyla Anayasa’ya aykırıdır.
26- Şimdi Badinter’in işaret ettiği imkândan Türkiye’nin nasıl yararlanabileceğini Sırma Oran olayını örnek vererek belirteyim.
27- Fransa’nın Lyon kentinde yaşayan Sırma Oran 2008 belediye seçimlerinde belediye meclisine yeşillerin listesinden aday olmuştu.
28- Sadece Türk asıllı olduğundan adaylığının kabulü için kendisine “ermeni soykırımını tanı” dayatması yapılarak istifaya zorlandı.
29- Bunun üzerine Oran kendisine ayırımcılık yapıldığı savıyla Villeurbanne şehri Belediye Başkanı Jean Paul Bret’e dava açtı.
30- Davaya bakan Lyon Ceza mahkemesi rezilane bir kararla Belediye Başkanı’nı haklı çıkardı ve Oran’ı 1500 Euro para cezasına çarptırdı.
31- Oran 2010’da kararı temyiz etti ama temyiz mahkemesi de Lyon mahkemesinin utanç verici kararını onadı.
32- Bu durum, Fransa’da Ermeni radikallerin estirdiği entelektüel terör ortamının yargı erkini dahi nasıl etkilediğini açıkça gösteriyor.
33- Anayasa Konseyi’nin kararı bu ortamı değiştirecektir. Oran’ın durumundaki kişiler bundan böyle QPC mekanizmasını işletebileceklerdir.
34- Yani anlayacağınız Konsey kararı Türkiye’yi Ermeni soykırımıyla suçlayan yasanın iptali için elimize müthiş bir hukuksal olanak veriyor.
35- Sırma Oran örneğine benzer olaylar ortaya çıktığında bu olanaktan yararlanmak için şimdiden gerekli hukuki hazırlığı yapmalıyız.
36- Sarkozy’nin yeni bir inkâr yasası çıkarma girişimi ise tamamen palavradır. Anayasa Konseyi’nin kararları nihaidir. Karara aykırı bir yasa çıkarılamaz.
Şükrü Elekdağ
*****
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Van’da yanan çadırlar devlete ait değil; vatandaşın münferit kurdukları çadırlardır” demiş. Evet, belki devletin çadırı yanmadı ama münferit kurulan çadırlara seyirci kalmasıyla “vatandaşı” yandı. (Gani Yıldız)
*****
Tutuklulara sohbet hakkı uygulanmıyor
Hep uzun tutukluluklardan söz ediyoruz. Ancak bir de tutukluların kaldıkları cezaevlerindeki koşullar da var. Hukuk ve demokrasi, hangi suçtan yargılanırlarsa yargılansınlar tutukluların da asgari haklarının korunmasını emrediyor.
Son zamanlarda cezaevlerinden aldığım mektupların önemli bir bölümünde “sohbet hakkının” ellerinden alındığından yakınılıyor.
Tutuklular tek başlarına ya da birkaç kişiyle aynı yerde kalıyor. Ancak başka yerlerde kalan arkadaşlarıyla sohbet etme hakları var. Bu elbette sınırlı.
Cemil Çiçek’in 2007’deki Adalet Bakanlığı döneminde sohbet hakkı haftada 10 saat olarak belirlenmiş.
Ancak tutuklular bu hakkı bugüne kadar hiç tam olarak kullanamadıklarından yakınıyor. 10 saat olması gereken sohbet hakkı en fazla 3 saat olarak kullandırılıyormuş pek çok cezaevinde.
Adalet Bakanı bu yakınmayı duyar umarım.
Bir konu da tutukluların kitap ihtiyaçları. Tutuklular çıkarılan sudan engellerle birçok kitabı cezaevine sokamamaktan da şikâyet ediyor.