loading
close
SON DAKİKALAR

Siyasiler nasıl bu kadar zengin olabiliyor

Can Ataklı
Tarih: 11.02.2016
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Ülkeyi yönetenlerin her türlü lüks ve konfora sahip olmaları gerektiğine mi inanıyor millet yoksa 'onlara göz yumarsak biz de yolumuzu buluruz' diye mi düşünüyor.

Hergün din ahlâk tartışmaları yapılıyor ama her nedense yolsuzluk, hırsızlık iddiaları toplumda hiç karşılık bulmuyor.
Nedense vatandaşın bir bölümü kendi seçtiği milletvekillerinin ya da diğer siyasi yöneticilerin maddi olarak büyümelerinin nedenini hiç merak etmiyor.
Benim de aklıma takılan pek çok siyasetçi var.
Geçmişlerini biliyorum bunların. Varlıklı bir aileden gelmiyorlar. Siyasetçi olarak gelir durumları da ortada, aldıkları milletvekili veya belediye başkanı maaşı.
Ama bir bakıyorsunuz büyük bir servet sahibi olmuşlar.
Örneğin iktidarı bir süre öncesine kadar “Karun gibi” olmakla suçlayan bir siyasetçinin tanesi 2 milyon olar olan iki daire satın aldığını ileri sürülüyor.
Ya da hiçbir ticari faaliyeti olmayan ve 7 yıl boyunca ülkenin en tepesinde oturan bir siyasetçi emekliliğini 10 milyon dolarlık bir villada geçiriyor.
Nedense kimsenin aklına “Bu kadar parayı nereden buldunuz da böylesi görkemli evlere sahip oldunuz?” diye sormuyor.
Ülkeyi yönetenlerin her türlü lüks ve konfora sahip olmaları gerektiğine mi inanıyor millet yoksa “onlara göz yumarsak biz de yolumuzu buluruz” diye mi düşünüyor.
Sahi, hiç mi merak etmiyorsunuz bazı siyasetçilerin bu milyon dolarlık evleri nasıl satın aldıklarını?

--ANALİZ---

Din istismarı dinin sulandırılmasına dönüştü
Bu iktidarın Türkiye’ye karşı işlediği pek çok suç var.
Ancak bana “en önemlisi hangisi” diye soracak olsalar “Toplumda yıllardır yaratılmaya çalışılan ama bir türlü başarılı olamayan düşmanlığı körüklediler, herkesi birbirine düşman hale getirdiler” cevabını veririm.
İkinci en önemli suç olarak gördüğüm ise şu; Siyasetin pek sevdiği “din istismarını” o kadar hoyratça kullandılar ki, olay artık din istismarından çıktı dinin sulandırılmasına, magazinleştirilmesine geldi.
İktidar ayakta kalmanın temel unsuru olarak din istismarını çok kullandı. Bu sayede geniş halk kitlelerini duygusal yönden etkileyerek bunu oya çevirmeyi de becerdi.
Ancak defalarca söylediğim gibi, din istismarı bir gün öyle bir noktaya gelir ki ters teper, kitleler dini sorgulamaya başlar, bu büyük bir tehlikedir.
Son günlerde din istismarının nasıl “sulandırma” aşamasına geldiğini ibretle izliyoruz.
Televizyonlardan, sözde aydınlardan, güya sivil toplum kuruluşlarından, Diyanet’ten sonra sıra popçularda topçularda artık.
Bir bakıyorsunuz ünlü bir pop starı henüz 2 yaşındaki bebeğinin namaz kılma görüntülerini sosyal medyada paylaşıyor. Bir başkası 5 yaşındaki çocuğunun zar zor abdest almasını “bakın benim minik bebeğim nasıl da abdest alıyor” diye elaleme duyuruyor.
Umre’ye gidenler sanki Paris’te kadeh tokuşturuyormuş gibi elleri havada pozlar veriyor.
CNN’deki bir sağlık programında bile sunucu göğüs kafesini anlatmak için “iman tahtası” tanımını kullanıyor
Türkiye’de nüfusun tamamına yakını Müslüman. Kendini Müslüman ya da dindar olarak görmeyenlerin bile tamamına yakını en azından İslam kültürü ile yetişmiş durumda.
Bizde din evde öğrenilir. Besmele çekmeyi, Fatiha okumayı, namaz kılmayı, oruç tutmayı hepimiz evlerimizde öğrendik.
Belki herkes dini açıdan çok yeterli düzeyde olmayabilir ama bu halkın Müslümanlığını da kimse tartışamaz.
Bu iktidar işte bu dengeyi bozdu. İktidar uğruna dini hoyratça kullanarak ve bunu da baskı aracına dönüştürerek bir dayatma ile Müslümanlığı yücelteceğini sandı.
Şimdi bu dayatmanın olumsuz yanlarını görmeye başladık.
Giysileri, yaşam biçimleri ve düşünceleri nedeniyle başlarına bir iş gelmesi korku suyla yaşayanlar “ben de müslümanım” deme yarışında.
Sıradan insanlar dini öğrenmek yerine kendi yaşamlarında yaptıkları pek çok şey konusunda kuşkuya düşerek “bunun dini açıdan uygun olup olmadığını öğrenme” telaşına kapıldılar.
Sorulan saçma sapan sorulara dini otoriteler tarafından verilen saçma ya da günümüze uymayan güya cevaplar nedeniyle de toplumda travmalar yaşanıyor.
Örneğin bugüne kadar makyaj yapmayı, dövme işlemeyi, oje ve allık sürmeyi, kaş aldırmayı dinen sakıncalı görmeyen türbanlı genç kızlar, verilen fetvalarda bunların haram olduğunu öğrenince ne düşünüyorlar acaba? “Boş ver” mi diyorlar yoksa büyük bir telaşa mı kapılıyorlar?
Dinin sulandırılması, magazinleştirilmesi ve baskı aracı olarak kullanılması şu ada iktidara belki oy olarak dönüyor, ama bilelim ki bu hoyratlık eninde sonunda tersine dönecek ve din istismarı yapanları vuracaktır.

---DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER---

Suudi Arabistan IŞİD’e karşı kara operasyonu hangi ülkede yapacak?
Suudi Arabistan IŞİD terörüne karşı bir güç oluşturulmasını önerdi ve kabul edildi.
Buna göre Suudi Arabistan’ın önderliğindeki bu grupta biz de varız.
Fiiliyata geçer mi bilemem ama böyle bir şey olursa bizim ordu Suudi’lerin komutasında olacak.
Suudi Arabistan geçen hafta IŞİD’e karşı alınması gereken etkin önlemleri sıraladıktan sonra “Bir kara operasyonuna hazırız” dedi.
Konu medyada pek tartışılmadı. Ama benim aklıma takıldı. Suudi Arabistan karar operasyonu yapacaksa bu hangi ülkenin sınırları içinde olacak.
Suudi Arabistan topraklarında etkin bir IŞİD gücü yok. Bu dinci teröristler Irak ve Suriye topraklarında faaliyet gösteriyor.
O halde operasyonun bu iki ülkeden birinde olması gerekiyor.
Tamam da Suudi Arabistan ve tabii kurulan ittifaktaki diğer ülkelerin kara kuvvetleri bu operasyonu yapmak için Suriye veya Irak topraklarına girmek zorunda.
Bu iki ülkenin böyle bir kara operasyonuna izin vermeleri mümkün mü, bu biiir.
İkincisi Suudi Arabistan fiili durum yaratmaya kalkarsa bu aynı zamanda bir savaş nedeni olmayacak mı?
Son günlerde Türkiye’nin Suriye’ye yönelik bir savaşa girme olasılığından çok sık söz ediliyor. Türkiye sınırından bakıldığında görünen Halep’in düşmek üzere olması, bölgedeki muhalif güçlerle Türkiye’nin bağlantısının kesilmesi bir savaş çıkması olasılığını artıran unsurlar olarak görülüyor.
Hiç beklenmedik bir anda Suudilerin “kara operasyonu yapıyoruz” demesiyle birlikte kendimizi bir savaşın içinde bulma olasılığımızın da olduğunu unutmayalım.

---ÇOK GÜLDÜM---

“Bağırsakları temizlerken” kendileri temizleniyorlar
İktidar partisinde Bülent Arınç ve ona destek verenlere karşı büyük öfke var biliyorsunuz.
Bu öyle bir öfke ki bir süre sonra davaların açılması, AKP’nin üç kurucusundan biri olan Arınç’ın hapse atılması bile kimseyi şaşırtmaz artık.
Kendi partisinden uğradığı bu saldırıları ibretle izlerken aklıma Arınç’ın ünlü “bağırsakları temizliyoruz” sözü geldi.
AKP’nin yanına eski solcu komünist, yeni liberal maskeli faşistleri alarak yürüttüğü “Türkiye’nin tüm değerlerini yok etme” operasyonu sırasında gazeteciler, yazarlar, aydınlar, akademisyenler, askerler yaka paça hapse atılırken Arınç destek açıklaması olarak bunu söylüyordu.
Hakkındaki sahte bir suikast ihbarını mesele yaparak devletin en gizli organı kozmik odanın basılmasını sağlıyordu.
Şimdi her şey değişti.
Bağısakları temizlemeye kalkan Arınç’ı bir güzel temizlemeye kalkıyorlar.
Etme bulma dünyasıdır bu. Yarın daha da ileri giden bir AKP’li Arınç’a yapılanlar için “Bağırsaklarımızı temizliyoruz” bile deyiverir.
Gün gelecek bugünkü melanetleri işleyenler de temizlenecektir.

--BUNU YAZMAK GEREK---

Sarayın korumaları artık yurtdışında görev alamayabilir
Ekvador’da yaşananlar bizim medyamızda çok ilgi görmedi. daha çok sosyal medyada yazılıp çizildi.
Oysa konu diplomatik ilişkiler açısından çok vahim.
Sarayın korumaları Ekvador’da Erdoğan’ı protesto edenleri tekme ve yumruklarla salondan çıkardılar.
Bu arada bir milletvekilinin de burnu kırıldı.
Ekvador’lular çok şaşırdı. Belli ki böyle bir olayı bırakın yaşamayı hayal bile etmemişlerdi.
Sonuçta Türkiye heyeti döndü. Hesapta hiçbir şey olmadı.
Oysa sorun aslında derin. Ekvador yönetimi Türkiye’yi protesto etti.
Ama bunun yaratacağı sıkıntıları önümüzdeki dönemde saraydakinin yurtıdışı gezilerinde yaşayabiliriz.
Pek çok ülke “Korumalarını getiremezsin. Biz sizi ülkemizde hakkıyla koruyabilecek güçteyiz” diyebilir.
Bu arada birk not: Ekvador Devlet Başkanı Erdoğan ayrıldıktan sonra yaptığı açıklamada kendi gütvenlik gülerini de suçlamış ve “Neden hiç müdahale etmediniz?” demiş.
Çok basit; normal bir ülkede salonda birkaç kişinin protestosuna tekme tokatlı müdahaleyi kimse düşünmez. Ekvadorlu polisler de büyük ihtimalle şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilememişlerdir.
Türkiye’yi bu alanda da rezil ettiler ya, daha ne diyeyim….

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları