Can Ataklı yazdı, ''Bakalım hâkimler bu kez yine bir bahane bularak bu genç isimlerin hayatlarını karartmaya devam edecekler mi?''
Gazeteci Soner Yalçın tam 682 gündür hapiste. Bilgisayarına atılan virüslü bir e-posta yüzünden hapis yatıyor. Tabii bir de bugüne kadar eleştirdiği yandaş isimlerin “beter olsun, oh olsun, biraz daha burnu sürtülsün” arzularının tatmini için özgürlüğünden mahrum.
Soner Yalçın ve Odatv’deki arkadaşları perşembe günü yine hâkim karşısında olacak. Bakalım hâkimler bu kez yine bir bahane bularak bu genç ve başarılı isimlerin hayatlarını karartmaya devam edecekler mi?
Duruşma öncesi Soner Yalçın’dan bir mektup aldım, sizlerle de paylaşmak istiyorum:
“Sevgili Can Ağabey;
Türkiye’de gerçekler tehlikelidir. Gerçeği yazana, gerçeği söyleyene mutlaka eziyet edilir. Ya işsiz bırakılır ya hapsedilir ya da kör karanlık kuytularda katledilir. Fakat biz inatla, mesleğimizi yapmaya devam edeceğiz. Türkiye’de soruyu ortadan kaldırmalarına izin vermeyeceğiz. Kimsenin izniyle düşünmeyeceğiz.
Bu sebeple, Odatv davasının kişisel bir dava olmadığını bırakın Türkiye’ye dünyaya anlatmaya devam edeceğiz. Sanık sandalyesinde zorla oturtulan gazeteciliktir, düşüncedir çünkü.
Sizin de ısrarla bir soruyu sormanızı istiyorum; biz niye tutukluyuz? Neden 2 yıldır hapiste tutuluyoruz?
Davanın esasını (savcıya göre) bilgisayardaki virüslü word dosyaları oluşturuyor. TÜBİTAK bile “virüs” diyor; o halde niye hapisteyiz? Mahkemeye gelen resmi bilirkişi Tevfik Koray Peksayar “bilgisayarda virüs varsa tüm üst verileri değiştirebilir” diyor, “bunu 12 yaşında çocuk bile yapar” yorumunu yapıyor. O halde, ısrarla neden hapiste tutuluyorum? Hukukun içinde kalarak buna yanıt bulabilir misiniz?
Bu dava bitmiştir. Ve fakat tüm bilirkişi raporlarına rağmen, virüse rağmen 2 yıldır ısrarla hapiste tutuluyorum.
Bu gerçeği kim inkâr edebilir.
Soner Yalçın- Silivri 1 Nolu Cezaevi”
*****
Köylünün başına geleceklere bir örnekGeçen hafta salı günü yeni çıkarılan Büyükşehir yasası ile köy tüzel kimlikleri ellerinden alınarak hiçbir tüzel kimliği olmayan mahallelere çevrilen köylerde yaşayanların başlarına geleceği bilmediğini yazmıştım. Yazım üzerine daha önce köy statüsünden çıkarılıp mahalle yapılan bir yerde oturan okurumdan bir mesaj aldım. Okurum Ahmet Gökçe köylülerin başlarına geleni çok çarpıcı biçimde anlatıyor. Birlikte okuyalım:
“Sayın Ataklı; Ne yazık ki köylünün dünyadan ve dolayısıyla başına geleceklerden pek haberi olmuyor, öğrendikleri zaman da çok geç oluyor.
Ankara’nın Çokören Köyü’nde 7 dönüm arazide kurulu bir çiftlik evim var. Dolayısıyla ile köylülerin durumunu gözlemleyebiliyorum. İktidar köy hizmetlerini kaldırmadan önce köyün yolları her sene onarılırken, bu kaldırılıp Çokören Köyü de belediye mücavir alanına girince ancak seçimlerden seçimlere yollar yapılır oldu.
Mücavir alan sınırı dışındakilerin yolları ise hiç yapılmıyor. Asfaltları tamamen bitti ve stabilize yol haline geldi. Tabi Çokören Ankara’nın bir mahallesi olmadan önce köylü suyunu kendi köy heyetinin belirlediği miktardan satın alıyordu, şimdi Ankara’da su ne kadar ise burada da o fiyata, ayrıca atık su bedeli ödüyorlar.
6 ayda bir gelen elektrik ise şimdi her ay gelmeye başladı, köylü eskiden bu ödemelerini hasattan sonra yapabiliyordu. Tabii artık inşaat için ruhsat alma zorundalar bu da nereden baksanız köylüye 5-6 bin lira ekstra maliyet demek.
Şimdi malum, kuyu sularına da önce su saati takacaklar, belli bir gelir görülünce de özelleştirip köylüyü şirketlere soyduracaklar. Daha bitmedi; köyde şeker şirketinin kantarı vardı, şeker pancarını hasat eden köylü ürünü buraya teslim ederken şimdi 40 km. uzağa götürüp fabrika kapısı önünde günlerce traktör üstünde uyuyarak ürününü teslim etmeyi bekliyor. Tabii köylü de şimdi arazilerini süratle şehirlilere satıyor ve onların kapısında bekçi oluyor.
*****
İnternete devlet müdahalesini kabul ettikBirleşmiş Milletler’in Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) 3-14 aralık arasında internetin geleceğini de etkileyen Uluslararası Telekomünikasyon Dünya Konferansı (WCIT) düzenledi.
Toplantıda devletin gerek duyduğunda internete müdahale etmesini sağlayan bazı maddeler kabul edildi. Ancak bu sonuç bildirgesi üzerine tartışmalar yaşandı.
Rusya, İran, Çin, Arap ülkeleri, Asya ve Afrika’nın çoğunluk ülkeleri internete devletin müdahalesini sağlayan metni imza atarak kabul ettiler. ABD, Kanada, Japonya ile Avrupa Birliği üyesi ülkeler ise kararı reddederek imzalamadılar.
AB bununla da kalmayıp toplantıyı yok saydığını açıkladı.
Şimdi sıkı durun: Türkiye heyeti, devletin internete müdahalesini kabul eden metni “evet” diyerek imzaladı. Peki toplantıda Türkiye’yi kim temsil ediyordu?
Türkiye’yi Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Bilgi Bilişim Teknolojileri Kurumundan 4 kişi temsil ederken, heyete delege sıfatıyla TRT’den 6 kişi, Türk Telekom’dan 3 kişi ve üç cep telefonu şirketinden birer kişi katıldı.
Yarın öbür gün internet üzerinde “devlet baskısı” artarsa sakın şaşırmayın çünkü iktidar yetkilileri “Uluslararası kararlara imza attık, bir sorumluluğumuz var” diyeceklerdir.
*****
Yeni yıl zamlarla geliyormuş. E boş yere, “Türk insanı için yılbaşının resmi, şöminenin yanına kurulan çam ağacı değildir, ocağa dikilen incir ağacıdır” demiyoruz! (Gani Yıldız)
*****
Artık bu utanç bitsinSoner Yalçın cezaevinden mektup gönderirken, aynı davada tutuksuz yargılanan diğer arkadaşları da perşembe günü yapılacak duruşmaya dikkat çeken bir açıklama gönderdiler. Bu açıklamayı da sizlerle paylaşmak isterim:
“682 gün oldu.
682 gün önce onlarca polisin evine girmesiyle özgürlüğü elinden alındı.
Gazetecilik yaşamını; illegal yapılanmaları ve faili meçhul cinayetleri ortaya çıkarmaya adamıştı. Ama ortaya çıkarırken ölüm tehditleri aldığı bu yapılanmaların üyesi olmak suçlamasıyla tutuklandı.
Onun adı Soner Yalçın.
Gazeteci.
Gazeteciliğin yargılandığı Odatv davasının tutuklu sanığı. Yargılandığı mahkeme onun hakkında “Kaçma şüphesi YOK” diyor...
Yargılandığı mahkeme onun hakkında “Delilleri karartma şüphesi YOK” diyor... Ama siz bu satırları okurken o hâlâ tutuklu, hâlâ hapiste...
Artık zekâmıza hakaret eden bu utanç bitsin istiyoruz. Ve suçun, suçlunun olmadığı; defalarca çökmüş bu davanın duruşmasına sizi davet ediyoruz.
Siz bu satırları okumak için 1 dakikanızı ayırdınız.
O, tutukluluğunun 682’nci gününde tekrar hâkim karşısında. Suçsuz bir insanın hapiste 682 gününe itiraz etmek ya da neden 682 gündür hapiste olduğuna tanıklık etmek için 1 duruşmaya gelir misiniz? Sizi, gazeteciliğin yargılandığı Odatv davasının duruşması için 27 Aralık Perşembe sabah saat 9’da İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne bekliyoruz...”