Şşşt Ali Bayramoğlu, o birisi benim
Can Ataklı; Bazen gerçekten çok canım sıkılıyor. Hele eskiden tanıdığım ve tanıdığım sırada da sevdiğim, saygı duyduğum kişiler yıllar sonra hakkınızda yakışıksız sözler söylerse insanın canı sıkılmaz mı?
Roma’da da yine aynı numara
AKP genel başkanı Erdoğan’ın değişik Amerikan başkanları ile yaptığı görüşmelerde uygulanan bir oyun yine sahneye kondu.
Amerikan başkanlarıyla yapılan tüm görüşmelerden önce hep “Görüşme olacak mı olmayacak mı?” tartışması çıkarılır.
Bu kasıtlıdır ve propaganda amaçlıdır.
Kimi muhalifler bu söylentilere balıklama atlar ve “Erdoğan, başkanla görüşemeyecek” kehanetinde bulunur.
Ardından Amerika’nın geri adım attığı ve başkanın Erdoğan’la görüşeceği açıklanır.
Sıra görüşme süresine gelmiştir artık.
Bugüne kadar istisnasız her görüşme öncesinde “görüşmenin ne kadar süreceği” açıklanır.
Ancak yine istisnasız tüm görüşmeler planlanan sürenin en az iki katı kadar olmuştur.
Bu kural Biden’le Roma görüşmesinde de bozulmadı ve aynen uygulandı.
Biden’ın Erdoğan’la görüşüp görüşmeyeceği belli değildi önce.
Amerika’ya heyetler gönderildi, ricalar edildi. Bunlar elbette kamuoyundan gizlendi.
Sonra İbrahim Kalın aracılığı ile Beyaz Saray irtibatı kuruldu, Kalın özellikle Beyaz Saray Ulusal Güvenlik danışmanı Sullivan ile birkaç kez görüştü.
Bu görümeler kamuoyuna yansıtıldı.
Tamamen uydurulan bir F-16 planının öncelikle ele alınacağı konusunda bilgiler sunuldu kamuoyuna.
F-16 konusu şu; Önce yabancı bir ajans Türkiye’nin Amerika’dan 40 adet F-16 istediğini ayrıca mevcut F-16’ların revize edilmesi için talepte bulunduğunu haber yaptı. Sonra Erdoğan “Amerika bize F-35’teki alacağımıza karşı F-16 vermeyi teklif etti” dedi. Amerikan bunu yalanladı. Ancak saray ve iktidar medyası bunu bir yalanlama olarak kabul etmedi ve kamuoyuna ısrarla “Amerika ile öncelikle F-16 konusu görüşülecek” mesajı vermeye çalıştı. Kamuoyu zaten F-16 konusunu tam kavrayamadığı için ısrarlı açıklamaların çok ciddi olduğu düşüncesine kapıldı.
Bu sırada Biden ile görüşmenin Roma’da olmayabileceği ama hemen iki gün sonra Glasgow’da yapılacak İklim Zirvesi’nde bu görüşmenin olacağı duyuruldu.
Hatta Erdoğan bile “Anlaşılan görüşmek Glasgow’da mümkün olacak” dedi.
Herkes “Artık Roma’da görüşme yok” diye düşünürken büyük bir sürpriz oldu ve Beyaz Saray Biden’in Erdoğan’la görüşeceğini açıkladı.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada ikili görüşmenin 10.10’da başlayacağı belirtildi.
Beyaz Saray bilgi notunda Biden’in saat 10.30’da başka bir toplantıda konuşacağı belirtiliyordu.
Muhalif bazı isimler yine tuzağa düşerek “Amerikan Başkanı Erdoğan’a sadece 20 dakika ayırdı, bunun zaten 10 dakikası tercüme, demek bir şey görüşülmeyecek” dediler.
Ancak her zamanki gibi Amerikan başkanı ile Erdoğan’ın görüşmesi planlanan sürenin iki katından fazla oldu.
Sonuçta Erdoğan yine zafer kazanmış sayıldı, yine Amerikan başkanını dize getirmişti, yine üstün diplomasi gücü ile Amerikan Başkanı’nın dediğini değil, kendi dediğini yaptırmıştı.
Son not olarak şunu söyleyeyim; Elbette bu oyun tek taraflı değil. Amerika da bu oyunun içinde. Çünkü asla gitmesini istemedikleri Erdoğan’a destek verebilmek için bu tür gizli oyunlara ihtiyaçları var.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Şşşt Ali Bayramoğlu, o birisi benim
Bazen gerçekten çok canım sıkılıyor.
Hele eskiden tanıdığım ve tanıdığım sırada da sevdiğim, saygı duyduğum kişiler yıllar sonra hakkınızda yakışıksız sözler söylerse insanın canı sıkılmaz mı?
Geçen hafta bir fotoğraf yayınladım bu köşede.
Erdoğan bir grup gazeteci yazar ile bir masada oturmuştu.
O gün itibarıyla en dikkat çekin isim elbette Osman Kavala idi.
Ben de “Öfkenin nedeni bu fotoğrafta yatıyor” başlıklı bir yazı yazdım.
Yazının özü şuydu; “Bir dönem soldan gelen aydınlar Erdoğan’ı çok ciddiye aldılar ve desteklediler. Ancak bunlardan bazıları Erdoğan’ın sandıkları gibi demokrasi ve hukuka bağlı olmadığını anladılar ve karşı çıkmaya başladılar. Erdoğan bu isimlerin hepsini darmadağın etti. Çünkü Erdoğan kendisine hep muhalif olanları değil bir dönem destek veren sonra karşısına geçenleri asla affetmiyor ve intikam alıyor. Kavala’nın başına gelen budur.”
Bu yazı birçok internet sitesinde haber oldu.
Tele1 televizyonu ise o fotoğraftaki bazı isimlerle konuşmuş.
Orada yer alan eski çalışma arkadaşım Ali Bayramoğlu “2005 tarihinde aydınların Kürt meselesinde yayınladığı bir bildiri üzerine aydınlarla başbakanın buluşmasıydı. Daha sonra zaten ilk açılım hamleleri o buluşmadan sonra başlatıldı. Birisi çok spekülatif şeyler yazmış. Kavala’nın Erdoğan ile geçmişten tanışıklığı yok. Kavala bir ülke aydını olarak çatışmaların bitmesi için toplanan özel heyetin bir parçasıydı.”
Vah be Ali kardeşim, “birisi” öyle mi?
Yazıdan haberin olduğuna göre yazanın da ben olduğumu biliyorsun demektir.
O halde bu nezaketsizlik neden?
Aynı röportaj toplantıya katılan Prof. Dr. Gençay Gürsoy ise Kavala ile Erdoğan arasında yakın ilişki olmadığını söylemiş.
Anladığım kadarıyla başta eski arkadaşım Ali Bayramoğlu olmak üzere Erdoğan’ın peşine takılan ama sonradan gerçeği gören kimi isimler okuduğunu anlama yeteneklerini de kaybetmiş.
Yazının hiçbir yerinde “Erdoğan ile Kavala’nın arasının çok iyi olduğunu, hatta kanka gibi olduklarını” yazmadım ki. Yazdığım ve yıllardır söylediğim şey çok açık; “Bu aydın isimler Erdoğan’a inandılar sonra gerçeği gördüler. Ama çok geçti, Ülkemize verdikleri zararın telafisi çok zor olduğu gibi bunların affı da yok.”
Aslında sokağa çıkacak yüzleri olmaması gerekenlerin hâlâ böyle nezaketsiz konuşmalar yapmasını da aklım almıyor.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bu adamı nasıl rektör yaptınız Allah aşkına?
Bursa Uludağ Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay “yeni nesil” rektörlerden.
Kendi üniversitesinde sevilip sevilmemesi, akademik yeterliğinin olup olmaması üniversite özerkliğine inanıp inanmaması hiç önemli değil.
Bilime kültüre inanmasına da gerek yok.
Yeter ki iktidara yakın olsun, sarayın gözüne girecek nitelikte işler yapmış olsun.
Bu yeni nesil rektörlerde aranan kriter bu.
Ancak her şeye rağmen bir üniversiteye rektör olarak atanan kişide asgari bilgi ve deneyim aranmalı.
Bakın bu rektör Prof. Ulcay ekonomi konusundaki bilgi ve yeterliliğini kanıtlamak için bir paylaşımda bulunmuş ve şöyle yazmış; “1 Dolar 10 Lira olsa ne olur. 1 Dolar 137 Japon Yeni ediyor. Ama Japonya çok güçlü, çünkü onlarda 1 Dolara vatanını satan hainler yok.”
Sıradan biri bu cehalette olabilir, ama bir rektörün böyle olması kabul edilemez.
Japon Yeni bizim kuruş gibidir. Bu nedenle döviz hesapları 100 Yen üzerinden yapılır.
Yani bir Dolar 137 Japon Yeni’dir ama o aslında 1.37 anlamına gelir.
Aynı şekilde 1 yen 0.8 TL’der ama 100 Japon Yeni’nin TL karşılığı da 8 liradır.
O rektör belli ki Japon Yeni’nin dünyanın 7 majör para biriminden biri olduğunu bilmiyor.
Yine Japonya’nın, GSYİH bakımından ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi aynı zamanda dünyanın en büyük dördüncü ihracatçısı ve ithalatçısı savunma bütçesi bakımından dünya beşincisi olduğundan da haberi yok.
Vah üniversitelerime.
NOT: Rektör cehaletinin ortaya çıkması üzerine tweetini silmiş.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Yeni AKM binası neden yeni Türkiye’nin yüzü oluyormuş?
İstanbul’un simgelerinden Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin yenilenen binası Cumhuriyet Bayramı’nda tekrar açıldı.
Açılısı Erdoğan ve eşi birlikte yaptılar.
İçini görmedim ama belli ki muhteşem bir yapı olmuş.
Emeği geçenlere teşekkürler.
Ancak bu açılışta çok canımı sıkan şey Erdoğan’ın konuşması oldu.
Bu kadar muhteşem bir binanın açılışı sırasında yapılacak konuşma mıydı o?
Sanat toplumları kaynaştıran bir olgudur.
Oysa Tayyip Erdoğan, AKP açılış konuşması ile tam tersini yaptı.
Hiç gereksiz yere toplumu bölen, kutuplaştıran biçimde konuştu.
Örneğin “Eski Türkiye’nin köhnemiş yüzünün sembolü olan, her tarafı dökülen, kendinden beklenen işlevleri yerine getiremeyen AKM binasını yıktırmamak için yapılan kampanyaları hepiniz hatırlıyorsunuz” dedi.
AKM’nin yüzü neden köhnemişti ki?
Ayrıca yeni yapılan binanın dış yüzü de aynı eskisi gibi değil mi?
Erdoğan “Gezi Olayları sırasında o binanın nasıl terör örgütlerinin gövde gösterisi yerine dönüştürüldüğünü unutmadık” dedi.
Ne olmuştu ki Gezi‘de?
Neymiş üzerine pankartlar asılmış.
Tamam da Erdoğan o sırada AKM’nin Çevik Kuvvet karargahı olduğunu neden hiç söylemiyor acaba?
O pankartlar binanın içine yerleşmiş olan binlerce polise rağmen nasıl asıldı?
Yine Erdoğan “AKM yıkılmasın kampanyası yaptılar” diye konuştu.
Evet bu söylendi ama şimdi kimse hatırlamıyor, AKM yıkılacak, yerine AVM yapılacaktı, bu AVM’nin içinde de konserler için bir salon olacaktı. Toplumun aydın kesiminin tepkisi nedeniyle geri adım atıldı ve Erdoğan işi kendi lehine çevirmek için “Buraya dünyanın en iyi opera binasını yapacağız” dedi.
Bunları unutuyoruz sonra Erdoğan’ı “Helal olsun, kimse bu kadar muhteşem bir kültür merkezi yapmamıştı” diye alkışlıyoruz.
Tam Türk işi bir durum.
BUNU YAZMAK GEREK
Fenerbahçe’nin bir bahanesi kalmadı artık
Üs üste üçüncü haftadır yeniliyor Fenerbahçe.
İkinde “Ah bu hakemler” dedi Ali Koç, sonra “hesap sorulacağını kimsenin Fenerbahçe’nin kaderiyle oynayamayacağını” söyledi.
İkinci yenilgiden sonra bu kez “Nedir bu şanssızlık, 90 dakika tek kale oynadık, rakibin üç atağından ikisi gol oldu” diye teselli bulmaya çalıştılar.
Bu hafta üçüncü yenilgi geldi.
Bu kez bahane yok artık.
Takım çok kötü.
Orta sahada sanki çok iyi taktik verilmiş gibi kısa paslarla top döndürüyorlar ama sıra gol atmaya gelince olmuyor.
Elbette bir iki şanssız an var ama hepsi mi şans be kardeşim?
Ali Koç’un başkan olarak artık ağırlığını koyması gerek, artık soyunma odasına mı dalar, teknik direktörü mü haşlar bilemem.
Ama önümüzdeki hafta maçtan sonra değil maçtan önce kulakları sağır edecek biçimde “yönetim istifa” sloganlarıyla karşılaşabilir.
ÜYE YORUMLARI
Facebook Yorumları
Can bey, iki yorum yapacağım birincisi ; her Aydın insanın Atatürk Kültür Merkezini kısaltarak AKM denilmesine müsaade etmemesi ve uzun uzun Atatürk Kültür Merkezi, demesi çok yerinde olur diye düşünüyorum. İkincisi de iyi bir Fenerbahçe taraftarı olarak ne olacak şu fenerin hali klasiği ile başlayarak bu gün ki duruma çok üzülüyorum, ancak Perera ilk maçlarda çok iyi işler yapıyor oyunu okuyor ve ona göre oyuna müdahaleler yapıyor gençleri sürüyor ve bizleri umutlandırıyordu, fakat son zamanlarda o adam gitti sıradan bir adam geldi, ya birileri adamın şevkini kırdı ya da biryerden çok iyi bir teklif aldı kendini kovdurmak istiyor, malum ne biçim tazminat alacak kimbilir. Ali Koç da sizin de dediğiniz gibi artık hakemleri bırakıp takıma bakması gerekir diye düşünüyorum, kardeşim takım futbol oynamıyor ki tam mahalle futbolu oynadıkları bunu ekrandan ben görüyorum da onlar görmüyormu bilemiyorum. Yazılarınızda bu konulara da değinirseniz takımımız için çok iyi olur kanaatindeyim. Birisinin çıkıp sık sık kral çıplak demesi lazım. Saygılar sevgiler sunuyorum. Hadi Cengiz.