loading
close
SON DAKİKALAR

Şunu bilelim: Türkler Kürtleri Kürtler Türkleri öldürmüyor

Can Ataklı
Tarih: 26.11.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı yazdı, İktidarların Kürt sorununu çözmek için “çok iyi bir aşamaya geldik” dedikleri anda her şeyi altüst eden kanlı bir olay yaşıyoruz...

Sevgili okurlar; Başbakan Erdoğan, Kürt sorunu konusunda kafa karıştıracak biçimde şahin politika izledikten sonra bir anda “Eğer silah bırakırlarsa, dağdakilerin başka ülkelere gitmesine olanak sağlarız” deyiverdi. Bu sözler AKP yandaşı çevrelerde “çözüm için atılmış önemli bir adım” gibi sunulurken, genel olarak “bir af mı geliyor?” yorumu ağır bastı.

Böyle talep mi var?

Önce dağdakiler açısından bakalım. Aralıksız eylem yapan terör örgütünün liderleri “bir başka ülkeye gitme” beklentisi içinde mi? Dağdakiler yaptıklarından pişman oldular da, “bırakın bizi istediğimiz yere gidelim” mi diyorlar? Ve en önemlisi dağdakiler “Hiçbir yere gitmiyoruz” derlerse buna karşı hükümet ne yapacak? Bunu biliyor muyuz?

Sanki kıstırıldılar

Başbakan’ın sözlerinden “PKK’lı teröristlerin artık çembere alındığı ve imha edilmek üzere oldukları” ancak hükümetin son bir şans tanıyarak “silahlarınızı bırakın ve gidin, aksi takdirde yok olacaksınız” dediği gibi bir anlam çıkması daha yüksek olasılıktır. Oysa bunun gerçek olmadığını biliyoruz. PKK’nın dağ kadrosu ne sıkıştırıldı ne de yok ediliyor.

Barış çağrısı mı?

Durum böyle olduğu hâlde iktidara yakın çevreler Başbakan’ın bu sözlerini “müzakere yollarını açmak için” yeni bir umut gibi pompalamaya çalışıyor. Oysa bu tür çağrılar ilk kez yapılmadığı gibi ne yazık ki bu tür çağrılardan sonra yaşadığımız acı olayları da unutmadık. Bu açık çağrıdan sonra yine kanlı bir saldırı olmayacağının hiçbir garantisi de yok.

Eskiyi hatırlayın

Biraz geçmişe dönelim. Hangisi olursa olsun, iktidarların Kürt sorununu çözmek için “çok iyi bir aşamaya geldik” dedikleri anda her şeyi altüst eden kanlı bir olay yaşıyoruz. Örneğin 1993’te “çözüm yolları açılıyor” dendiğinde 33 askerimizin şehit edilmesiyle sarsılmıştık. Son birkaç yılda ne zaman “çözüme varıyoruz” türü açıklamalar yapılsa yine bunları yaşıyoruz.

Provokasyon diyemeyiz

Dağlıca, Aktütün, Silvan baskınlarını hatırlayın. Bunların öncesinde hep “Çözüme hiç bu kadar yaklaşmamıştık” türü açıklamalar yapılmıştı. Ardından kanlı saldırılar geldi. Bunları anlatmakta zorlanıp, “karanlık güçler,” “yine provokasyon” gibi açıklamalarla geçiştiremeyiz. Devletin görevi bu karanlık güçleri ve provokasyonları ortaya çıkarmaktır. Lafla iş yürümez.

Tanımı yapmalıyız

Bugün en önemli sorunumuz adına “Kürt sorunu” dediğimiz kavrama bir açıklık getirememizdir. İktidarın bir planı yok. Güne ve gelişmelere göre davranıyor, bir gün barışçıl, demokrat bir tavır alırken bir başka gün en şahin politikaları savunabiliyor. Kamuoyuna çözüm konusunda ne düşündüğünü net biçimde açıklamıyor ya da açıklayamıyor.

Dayatma oluyor

Bunun sonunda da Türkiye bir terör örgütünün “ya kabul edersin ya terörü yaşarsın” dayatmasıyla karşı karşı kalıyor. Oysa hükümetin elinde bir liste olması ve bunların hangisini yerine getirdiğini, hangisini yerine getireceğini hangisini ise asla kabul edemeyeceğini açıklaması gerekir. İktidar ise “herkes elini taşın altına koysun” diyerek sorundan kaçıyor.

Kim kimi öldürüyor?

30 yıldır boğuştuğumuz terör olayında sapla saman birbirine karıştırıldığı için gerçeği kamuoyu tam anlayamamakta. Örneğin “akan kan” veya “analar ağlamasın” ya da “savaş bitsin” sözleri gerçeği tam yansıtmıyor. “Kim kimi öldürüyor, kim kan akıtıyor?” sorularına samimi ve cesaretli cevaplar vermek zorunda olduğumuzu asla unutmamamız gerekir.

İç savaş yok

Bazıları ısrarla PKK terörünün yarattığı ortamı bir tür “iç savaş” benzetmesi yaparak açıklamaya çalışıyor. Oysa mevcut durum bir iç savaş değil, bir terör örgütünün devlete karşı silah kullanması, devletin de, her devlette olduğu gibi bu kalkışmayı güvenlik önlemleri çerçevesinde bastırmaya çalışmasıdır. Yoksa Türkler Kürtleri, Kürtler Türkleri öldürmüyor.

Büyük haksızlık

Bu açıdan bakınca ortada Türkiye Cumhuriyeti aleyhine çok ciddi bir haksızlık yapılmaktadır. Bugüne kadar hiçbir yerde sivil halk çatışmaya girmemiş, birbirini öldürmemiş, pusular kurulmamış, insanların yaşam hakları ellerinden alınmamıştır. Eğer güvenlik kuvvetleri terör saldırılarına karşı operasyon yapıyorsa, bu hakkı da yasalardan ve hukuk kurallarından almaktadır.

Böyle bakarsak olmaz

Ayrıca biraz daha ileri gideyim. Güvenlik güçleri terörle mücadeleyi, hükümetten aldıkları yetki ve izinle sürdürmektedir. Bu durumda eğer konuyu “iki taraf da kan akıtıyor” basitliğine indirgersek, PKK’lı teröristlerin öldürülmesi kararını da hükümetin verdiği gibi bir sonuca varırız. Bu da sorunu içinden hiç çıkılmayacak hâle getirir. Artık sağduyunun hâkim olması gerek.

Ayırmak zorundayız

İşte bu nedenle siyasetçiler, akademisyenler, kanaat önderleri terörle Kürt kimliği ve hakları konusunu birbirinden ayırmak zorundadır. Kürt halkının vatandaşlıkla ilgili taleplerinin, terör örgütünün “çözmezseniz terörle yaşarsınız” dayatması ile sonuca ulaştırılması kesinlikle mümkün değildir. Ama ne yazık ki bu hatayı yıllardır ısrarla sürdürüyoruz ve belli ki daha da sürdüreceğiz.

Vatan/Can Ataklı


Af gelecek beklentisi

Konunun ikinci tarafı ise Başbakan’ın sözlerinin bir “af çıkacak” beklentisi yaratmasıdır. Eğer terör bitecek ve Türkiye tüm vatandaşlarıyla sağlam ve kalıcı bir sözleşme yapacaksa elbette tartışılabilir. Ancak şurası da bir gerçek ki, “terör-haklar” ikilemi içinde boğuşan Türkiye’de “af” konusunun bir çıkar yol olmadığı da bugüne kadar yaşadığımız deneylerde görülmüştür.

Karından konuşmayalım

Sonuç olarak “Kürt hakları için mücadele ettiklerini” söyleyenlerin de sağduyulu davranarak, tüm talepleri ortaya koyması ve kendilerini terörden tamamen arındırmaları gerekmektedir. Terörle iç içe giden bir müzareke süreci gerçekçi değildir. İstediğiniz kadar af çıkarın, kolaylık sağlayın bu hiç kimseyi tatmin etmeyecektir. Gerisi havanda su dövmektir.

Patriot’ların gelmesi

Sevgili okurlar, geçen haftanın önemli konularından biri de Suriye sınırına konuşlandırmak üzere NATO’dan Patriot istememizdi. Türkiye bu yolla konuyu bir “NATO sorunu” hâline getirmek istiyor belli ki. Ancak Patriotlar’ın gelmesi aynı zamanda bir savaş olasılığıdır ki, herhâlde ilgililer bunu hesaplamışlardır. Nitekim çevre ülkelerden aykırı sesler yükselmeye başladı bile.

Savaş tamtamları

Önce Rusya Patriot konusunda itiraz eti. Dün de İran’dan bir ses yükseldi. demek ki Patriot konusu bölgemizde bir savaşa hazırlık olarak algılanıyor. Türkiye Suriye’deki iç savaşa taraf tutarak müdâhil olurken şimdi de savaş durumuna gelmesi herhalde bir dış politika zaferi olarak sunulamaz. İşte burada akacak kanın hesabını hiç kimse veremez. Bunu bilmeliyiz.

Hepinize iyi haftalar dilerim.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları