Dışişleri Bakanı “Suriye politikasının başka yerlerde kotarılmadığını, kararları Ankara’da aldıklarını” söyledi...
Suriye konusu giderek büyüyor.İktidar aylardır “sabrımız taşıyor” havasında. Bu tür beyanların ardından sanki her an Suriye’ye asker sokacakmış hissine kapılıyoruz.
Perşembe günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Suriye’deki gelişmeler ve iktidarın politikaları konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bilgi verdi.
Hayli tartışmalı oturumda Dışişleri Bakanı “Suriye politikasının başka yerlerde kotarılmadığını, kararları Ankara’da aldıklarını” söyledi ve “Suriye halkının yanındayız” cümlesini tekrarladı.
Davutoğlu Suriye’deki Esad rejiminin halkını öldürdüğünü, özgürlük ve demokrasi isteyenlerin üzerine ağır silahlarla ateş edildiğini, tankların sürüldüğünü, binlerce insanın katledildiğini söyledi.
Bu bilgiler zaten ABD’nin ve bölgedeki ABD yanlısı Arap ülkelerinin medyasında sürekli yayınlanıyor.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın ülkesini diktatör gibi yönettiği kuşkusuz. Ancak hiçbirimizin tam bilgi sahibi olmadığı ülkede yaşanan olaylar kuşku da yaratıyor.
Örneğin iktidarın ağzından düşürmediği “Suriye halkının yanındayız” sözü ne anlama geliyor? Suriye’de hangi halkın yanındayız?
Çünkü bilmediğimiz bazı şeyler var:
- Suriye’de rejime karşı kimler ayaklandı?
- Bunların toplam nüfusa oranı ne?
- Muhalif olarak sunulanlar ne istiyorlar?
- Muhaliflerin gerçekten demokrasi ve özgürlük istedikleri doğru mu?
- Suriye’deki gelişmelerin etnik ve dinsel kökeni var mı?
- Ülkede Esad’ı destekleyenler var mı?
- Esad’ın destekçilerinin toplam nüfusa oranı nedir?
- Esad yanlıları demokrasi ve özgürlük istemiyor mu?
- Suriye’de hangi etnik gruplar Esad’ın arkasında?
- Suriye Kürtleri neden Esad karşıtlığından vazgeçti?
Şimdi hepimiz düşünelim; bu soruların cevaplarını biliyor muyuz?
Yoksa iktidarın düne kadar sarmaş dolaş olduğu Suriye’ye bir anda düşman kesilmesinin başka bir nedeni mi var?
Batı kaynaklı bir “Arap baharı” başlatıldı bir buçuk yıl önce.
Batı’nın çıkarlarına aykırı davranan ülkelerdeki rejimler birer birer yıkıldı.
Bize anlatılan şuydu; “Bu ülkelerin halkları artık diktatörlükten bıktı, demokrasi ve özgürlük istiyor.”
Oysa Suudi Arabistan’da, Katar’da, Dubai’de, Kuveyt’te de demokrasi ve özgürlük yok.
Batı’nın güdümündeki diğer ülkelerin demokrasi ve özgürlük konusuna el attığımız halde nedense bu ülkelerle ilgili kimsenin ağzından bir şey çıkmıyor. Hatta tam tersine, Başbakan Suudi Arabistan Kralı’na gidip Suriye’deki demokrasi ve özgürlük konusunu görüşüyor. Çelişkiye bakın.
Suriye’nin, bölgedeki son “çıkıntı(!)” olan İran’a karşı bir atlama taşı olarak kullanıldığı yadsınamaz bir gerçek.
Türkiye Suriye konusunda bu kadar aktif olurken, yarın sıra İran’a geldiğinde ne yapacak?
İşte en büyük merak konusu bu.
*****
Afyon’da “kamu esenliği için” içki satışı ve tüketimi yasaklanmış. Çözümü yasakta bulan zihniyete esenlikler diliyoruz! (Gani Yıldız)
*****
Meyhanelere çağdaş düzenTürkiye’nin kimi özellikleri vardır. Örneğin bu ülkede içki içilir. Sadece Cumhuriyet döneminde değil, Osmanlı döneminde de içilirdi. Gerçi “hesapta” yasaktı ama, içilirdi. Üstelik kendi kültürünü de yaratmıştı.
İçki içmenin bir adabı, kültürü vardır. Son yıllarda her şey bozulduğu gibi içki kültürü de bundan nasibini aldı.
Şimdi o kültürün yeniden canlandırılması için çalışmalar yapanlar var elbette.
Bunlardan biri Mey İçki. Rakı’nın özelleştirilmesinden sonra ciddi bir atağa kalkan Mey İçki, özellikle rakı konusundaki kültürü canlandırmak için çok ciddi yatırımlar yapıyor.
Hafta içinde grubun başyöneticisi değerli dostum Galip Yorgancıoğlu’nun bir yemek davetine katıldım. Bir grup gazetecinin de bulunduğu yemek “modern meyhane” olarak bir ilke imza atan Safi Meyhane’deydi. Yorgancıoğlu “Bu alandaki yeni atılımımızı anlatmak istiyorum” dedi. Yeni atılım rakı kültürünün beşiği olan meyhane kültürüne yeni bir bakış açısıyla yaklaşmak ve rakı kültürünü canlandırmak.
Yorgancıoğlu iki projeleri olduğunu söyleyerek “Birincisi klasik meyhane konsepti, ikincisi ise modern meyhane” dedi.
Meyhanelerin giderek niteliklerini yitirdiğini söyleyen Yorgancıoğlu “Eski meyhaneleri canlandırmak için mekân sahiplerine proje desteği sağlıyoruz. Klasik bir meyhanede olması gerekenleri, yiyecekten görsele kadar olan ayrıntıları anlatıyor, personeli eğitiyoruz” dedi.
Modern meyhaneler ise, hem klasik meyhane konseptini koruyor hem de çağdaş çizgiler taşıyor. Örneğin modern meyhanede, “bir tek atıp gitmek isteyenler” için meyhane tarzı bar düşünülmüş. Ayrıca dekor, süs objeleri, mezelerin sunum dolabı da çağdaş olarak yeniden tasarlanmış. Yorgancıoğlu “Bu projenin önemli adımlarından biri de, yeni konsepte uyan meyhanelerin kapısına biri klasik diğeri moderni tanımlayan bir örnek M tabelası asılması. Müşteriler mekânın bu klasmana girdiğini anlayacak” dedi.
Bu projenin ilk adımı olan Safi Meyhane’nin sahibine sordum. Çok memnun olduğunu, müşterilerin bir standart belirten işaretten hoşlandıklarını ve müşteri sayılarının arttığını söyledi.
*****
Pazar polise de tatil galibaHavaların düzelmesiyle, o soğuk ve kasvetli kış aylarının acısını çıkarmaya çalışan İstanbullular pazar günleri kendilerini sokağa atıyor. İstanbul trafiği pazar günleri normal günlerin de üzerinde bir sıkışıklık yaşıyor.
Özellikle çevre yolları, Boğaz’ın iki yakası, Sirkeci sahil yolu adeta kilit.
Yol ve kavşakların elverişsiz olmasına bir de bilindik sürücü hatalarını eklediğinizde trafik hiç içinden çıkılmaz duruma geliyor. Kısacası güzel bir pazar günü geçirmek isteyen milyonlarca insanın burnundan geliyor.
Ve bunca sıkışık günde, ortada hiç trafik polisi göremiyorsunuz.
Sanki pazar günleri hiç trafik yok ve trafik polisleri de yer yarılmış içine girmiş gibi. Ama tesadüfen, Başbakan ya da Cumhurbaşkanı İstanbul’daysa ortalık polis kaynıyor.
*****
Küme düşmede haksızlık varSporu, özellikle futbolu herkes kadar sever ve izlerim. Oyun kurallarını da yine o kadar bilirim. Ama bir okurumun uyarı mesajını okuyunca şaşırdım, işin içinden çıkamadım.
Okurum diyor ki “Bu yıl ligi ilk 4’te bitiren takımlar şampiyonluk grubuna 5 ile 8. sırada bitiren takımlar da Avrupa Ligine gitmek için play-off maçları yapıyor. Oysa ligi son üç sırada bitiren takımlar bir alt lige düşürüldü.”
Okuruma göre sorun burada, çünkü dünyada hiçbir ligde böyle bir uygulama yok. Bu sistem spor ruhuna olduğu kadar hukuka da aykırı.
“Çünkü” diyor okurum “Spor yarışmalarının tümünde amaç şampiyonu yani birinciyi belirlemektir. Dünyada futbol veya başka müsabakalarda şampiyon yani birinci belirlenmeden küme düşen takım belirlenemez. Küme düşen takımın 34 maçla Şampiyon takımın 40 maçla belirlendiği lig olamaz.”
Bu görüş bana da mantıksız gelmedi. Kısacası, eğer şampiyon, puan farkları kırpılarak ilk dört arasından belirleniyorsa o halde küme düşme de benzer bir uygulama yapılması gerekmez mi? Eşitlik de böyle sağlanmaz mı?