loading
close
SON DAKİKALAR

Tek sorun vatan hainliği çizgisine düşmemek

Can Ataklı
Tarih: 06.12.2015
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Bugün “vatan hainliği” suçlamasından korkup gerçeği söyleyemeyenler, yarın düşündükleri ama söyleyemedikleri gerçekleştiğinde hiçbir değer ifade etmeyeceklerdir.

Rusya ile yaşadığımız kriz toplumda endişe ve kaygı yaratırken, özellikle medya ve siyaset dünyasında “ince bir çizgi” olan “vatan hainliği” konumuna düşüp düşmeme düşüncesi hakim oluyor.
Ortada bir kriz var.
Bu krizi yaratanlar belli.
Bu krizin sonuçları Türkiye için sıkıntılı bir durum yaratabilir.
Peki, bu durumda ille taraf olma durumunda mıyız?
Sorunla ilgili Türkiye’nin hatalarını, stratejisini eleştirmek “Türkiye’yi değil de Rus tarafını tutmak” olarak mı nitelenmeli?
Kısacası, yaşadığımız günlerin analizini yaparken aslında “vatan hainliği” çizgisine mi kayıyoruz?
Aslında bu bir algı.
Ama öyle kuvvetli bir algı ki, altından kalkmak hiç de sanıldığı gibi kolay değil.
Bu nedenle, Türkiye’nin neredeyse beş yılı bulan “yanlış Suriye politikası” nedeniyle, yaşadığı ve giderek ağırlaşan sorunlarını irdelemek, bunları akılcı, mantıklı ve bilimsel açıklamalar getirmek, eleştirmek, çözüm önerileri sunmak aynı zamanda topluma enjekte edilmek istenen “algı”nın ağırlığını da taşımak demek.
Sizler de dikkat ediyor musunuz bilmiyorum, ama AKP’li olmayan (hatta olan bazıları da var)buna karşı sorunlara objektif yaklaşımlar sergilemeye çalışan pek çok gazeteci, yazar, aydın kimlikli insan Rusya krizi ilgili görüşlerini mutlaka ve mutlaka “Bu konuda hükümete, Erdoğan’a hak veriyorum” üst başlığının altını çizdikten sonra dile getiriyor.
“Erdoğan haklı ama” diye başlıyor görüşlerini açıklamaya.
Çünkü toplumun “Türkiye’nin gururu, ben oy vermesem bile milli meselelerde tek vücut olurum” algısını ancak bu şekilde aşabileceklerine inanıyorlar.
Buna ben de dâhil miyim?
Şu ana kadar yazdığım yazılara ve televizyonlarda yaptığım konuşmalara tekrar baktığımda “evet” diyorum.
Çünkü doğruları söylemek isterken “vatan haini” suçlamasının ağırlığı altında ezilmek de var.
Ama her şeye rağmen, aydın olmak; her gün yazılı ve görsel medyada halkın karşısına çıkma sorumluluğu taşımak, bu algı altında pasif kalmayı değil, gerçeği söylemeyi gerektirir.
Hükümetin ve sarayın başta Suriye olmak üzere uyguladıkları siyaseti irdelemek, sorgulamak, eleştirmek ve çözüm önerilerini paylaşmak “vatan hainliği” de değildir, “düşmanlık” da değildir.
Kamuoyunun algılarını kırmak elbette kolay değildir ama aydın sorumluluğu taşımak da aynı oranda zordur.
Bir çıkar peşinde koşmayan, duygularıyla hareket etmeyen, akıl, bilim ve mantığın yolunda olanlar, yani aydınlar koşullar ne olursa olsun korkmamak, gerçekleri dürüstçe ve cesurca haykırmakla yükümlüdür.
Bugün “vatan hainliği” suçlamasından korkup gerçeği söyleyemeyenler, yarın düşündükleri ama söyleyemedikleri gerçekleştiğinde hiçbir değer ifade etmeyeceklerdir.

---BUNU YAZMAK GEREK—

Oooh ne ala, hâkim savcı kumpas içinde olsun tazminatı devlet ödesin
Peş peşe gelen kararlara bakın.
Önce 5 Kasım'da Balyoz sanığı Emekli Korgerenal Ayhan Taş’ın açtığı tazminat davası karara bağlandı. Ankara 6.Ağır Ceza Mahkemesi Balyoz davasında beraat eden Taş için haksız yere 3 yıl 4 ay 7 gün hapis yatırıldığı 1 milyon 250 bin lira ödenmesine hükmetti.
Aynı mahkeme daha sonra da yine aynı davanın mağduru Emekli Korgeneral Engin Alan'a 1 milyon 363 bin lira verilmesine karar verdi.
Kararlardan anlaşıldığı kadarıyla aynı şekilde mahkemeye başvuran bütün sanıklar benzer tazminatlar alacaklar.
Kaba bir hesapla 236 sanıklı Balyoz davası nedeniyle devletin hazinesinden yaklaşık 350 milyon lira para çıkacak.
Elbette hem beş yıl hapiste yatarak özgürlüklerinden mahrum kalan, hem itibarlarını ve meslek kariyerlerini yitiren insanlara tazminat ödenecektir.
İyi de göz göre göre bu hatalı yargı kararlarını alan savcılar, hâkimler hiçbir şey olmamış gibi görevlerine devam mı edecekler?
Devlet bu paraları öderken onlar maaşlarını alacaklar mı?
Vicdanımız buna elverecek mi?
Ki arkadan gelen Ergenekon, Fuhuş ve casusluk, Odatv davaları da var.

--DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER—

Etme bulma dünyası işte, sıra Büyükanıt’a gelmiş
Önce haberin özetine bir bakalım; “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 27 Nisan e-muhtırasına ilişkin soruşturması kapsamında eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın 8 yıl sonra ‘Şüpheli’ sıfatıyla ifadesi alınması için talimat yazdı. Büyükanıt’ın önümüzdeki günlerde savcılıkta ifade vereceği belirtildi.”
Yaşar Büyükanıt ünlü “Dolmabahçe görüşmesi” ile tanınıyor en çok.
Bu toplantıda artık ne konuşulduysa konuşulmuştu ve hem dönemin Başbakanı Erdoğan hem de Büyükanıt “Aramızdakiler mezara kadar sır kalacak” türü açıklamalar yapmışlardı.
Türkiye’de her şey çok tuhaf. Devletin en üst kademesindeki iki kişinin görüşmeleri elbette “sır” niteliği taşıyabilir ama bunlar yine de kayda alınır. Bu mevkideki hiç kimse “mezara kadar aramızda kalacak” taahhüdünde bulunamaz. Zamanında çok yazdık bunları hiç aldırmadılar bile.
Oysa bu “sır” görüşmeden sonra Türkiye tarihinde görülmemiş bir dizi operasyona sahne oldu. Önce gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, rektörler sonra da emekli subaylar ve en sonunda muvazzaf subaylarla generaller, Genelkurmay Başkanı bile kurmaca iddianamelerle hapse atıldı.
5 yıl sonra hepsi serbest bırakıldı beraat ettiler.
Demek ki şimdi sıra, o dönemde hiçbir şey söylemeyen, arkadaşlarını yalnız bırakanlara geldi.
Büyükanıt belki de bir ilk. Kim bilir sırada başka eski Genelkurmay Başkanları, Kuvvet komutanları da vardır.
Hayırlısıyla.

---ŞAŞIRDIM—

Beşiktaş’ı hedef tahtasına koydular
Son zamanlarda Beşiktaş Belediyesi ile ilgili bazı olumsuz haberler okuyorum.
Sonunda bu iddialar CHP’de de ciddiye alınmış, bu nedenle iç soruşturma yapılması için adım atılmış.
Ancak burada da İstanbul İl Yönetimi’nin ilgisizliği ile karşılaşılmış, soruşturma başlatılamamış.
Benim Beşiktaş ile ilgili iddialara hiç aklım yatmıyor.
Bir kere burada seçilen başkan Türkiye’nin en büyük oy oranına erişerek CHP’nin rekorunu kırdı. Evet CHP’li Belediye yönetiminde 17-25 Aralık yolsuzluk olayının bir numaralı şüphelisi var ve üstelik bu kişi neredeyse Belediye Başkanı yetkileri ile çalışıyor. Bununla da yetinmiyor CHP Beşiktaş İlçe yönetimine de hakim.
Ama başkana yüzde 78’lik bir oy desteği sağlayan Beşiktaş halkı bunu başından beri biliyordu.
Beşiktaş halkı, CHP yönetimi yerel seçimler öncesi “17-25 Aralık’ın hesabı sorulacak” sloganı ile propaganda yaparken, bu yolsuzluğun bir numaralı ismini bağrına basmaktan çekinmedi.
Ayrıca Beşiktaş’ın CHP’li Başkanı da bütün iddialara rağmen, Genel Başkan’ın İstanbul’a her gelişinde havaalanında hazır bulunuyor, kendisini özel aracıyla gideceği yere kadar bırakıyor, bütün temas ve incelemelerinde hemen yanı başında durarak fotoğraf karelerine girmeyi başarıyor.
Demek ki Genel Başkan ve Genel Merkez yönetiminin de bir şikâyeti ya da rahatsızlığı yok.
Buna rağmen bu belediye ile ilgili iddialar ortaya atanlara çok şaşırıyorum. Halkın bu kadar sevgi ve desteği ortadayken sürekli dedikodu üretmek ne anlama geliyor acaba?

---HOŞUMA GİDEN ŞEYLER—

Tekmeci danışman kendi kendini yaktı
Soma’da 301 madencinin can verdiği feci kazadan sonra, yaşanan acının dışında zihinlerde bir de o sırada Başbakanlık danışmanı olan Yusuf Yerkel’in, yerde yatan bir göstericiye attığı tekme görüntüleri kalmıştı.
Ne olduğu belirsiz bu danışmanın vahşi davranışı kamuoyunda büyük tepkiye neden olmuş, bu tepkiler üzerine saray kendisini ödüllendirerek Cumhurbaşkanlığı danışmanı kadrosuna almıştı.
Yusuf Yerkel’le ilgili duygular meğer Ekşi Sözlük’te de paylaşılmış geçen zaman içinde.
Ekşi Sözlük adı üstünde, kişilerle ilgi olumlu ve güzel şeylerin yazıldığı bir yer değil.
Yusuf Yerkel burada hakkında yazılanlara belli ki çok içerlemiş ve soluğu mahkemede almış. Mahkeme de kendisini haklı bulmuş ve Ekşi Sözlük’te Yerkel’le ilgili yazılan olumsuz fikirlerin silinmesine karar vermiş.
Tamam, tekmeci saray danışmanı hukuken haklı olabilir, ancak bir sorun var.
Öncelikle, halkın hafızasından o tekmeyi çıkarmak için hiçbir mahkemenin gücü yetmez.
Sonra, bu Ekşi Sözlük öyle bir şey ki, bir cümleyi mahkeme kararıyla çıkarırsın, arkasından yüzlercesi yazılır. Nitekim ben bunu yazarken 400’ün üzerinde yeni görüş yer almıştı sitede. Baş edemezsin yani.
Ayrıca tekmeci saraylı adeta “kaş yapayım derken göz çıkardı” ve Soma faciasından 1.5 yıl sonra kendi kendini yeniden gündeme getirerek halkın hafızasını tazeledi.
Kusura bakmasın bu hatası benim çok hoşuma gitti. Yoksa unutuverecektik o dehşet tekmeyi.

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları