Can Ataklı; İktidarın, yandaşların ama özellikle saray soytarılarının cemaatten sonraki en büyük hedefleri Hürriyet grubu.
Çünkü Hürriyet grubu, çıkarı uğruna zaman zaman AKP’ye boyun eğse de tam denetim altına alınamıyor.
İktidarın, yandaşların ama özellikle saray soytarılarının cemaatten sonraki en büyük hedefleri Hürriyet grubu.
Çünkü Hürriyet grubu, çıkarı uğruna zaman zaman AKP’ye boyun eğse de tam denetim altına alınamıyor.
Hürriyet’in gazetecilik duygusu istendiği gibi aşılamıyor.
Bu da şu demek; Hürriyet ve bağlı yayın organları istenen her zamanda iktidarın kuyruğunda olmayabiliyor.
Bunun için yıllardır sürdürülen kampanya ile bu grup yıldırılmaya çalışılıyor.
Vergi denetimi diyorlar, bir yere kadar, yan şirketlere baskı uyguluyorlar, bir yere kadar, kimi yazarlara karşı kampanya açıyorlar, bunların atılmalarını sağlıyorlar o da bir yere kadar.
Sonuçta AKP, yandaşlar ve saray soytarıları bir türlü tatmin olamıyor.
Hürriyet de gazetecilik duyguları ağır bassa bile kimi zaman boyun eğer gibi yapıyor. İktidarın hoşuna gideceğini düşündüğü haberlere yer veriyor.
İşte bunlardan biri dünkü Hürriyet’in sür manşetiydi.
Fevzi Kızılkoyun’un haberi gerçekten bir gazetecilik başarısıydı.
Habere göre, MİT Cihatçı John olarak bilinen kanlı katil Muhammed Emwazi’nin Rakka’da olduğunu CİA’e bildirmiş, Amerikan uçakları da verilen koordinatları kullanarak Cihatcı John’un bulunduğu aracı vurmuş. Teröristin ölüp ölmediği belli değil ancak en yakın hücre arkadaşları İstanbul’daki bir operasyonla ele geçirilmiş.
Sanıyorum Hürriyet yazıişleri çalışanları habere sürmanşete taşırken elbette öncelikle haberciliği düşünmüşlerdir. Ancak haberi sürmanşete çıkarırken “Bu haber iktidarın da hoşuna gider” demişlerdir.
Çünkü AKP iktidarının ve sarayın en büyük paranoyası “Türkiye’nin IŞİD terörüne destek verdiği” iddiaları. Bu iktidarı çok korkutuyor.
Hürriyet’in haberi bir anlamda “Görüyorsunuz işte, Türkiye IŞİD’i desteklemiyor tam tersine tam da merkezine vurmaktan çekinmiyor” kıvamında.
Ama gelin görün ki Hürriyet yine yaramadı iktidara ve yandaşlara.
Haberin yayınlanmasından sonra ayağa kalkan saray soytarıları bu kez Hürriyet’i “Türkiye’yi teröristlerin hedefi yaptılar” diye suçladılar.
Neden?
Efendim, Hürriyet bu haberiyle Türk istihbarat birimlerinin Amerika’ya çalıştığını belgelemiş oluyormuş, bu da IŞİD’i Türkiye’den intikam almaya yönlendirirmiş. Hürriyet haberi sırf bu nedenle sürmanşete taşımış.
Gülelim mi ağlayalım mı?
--ÖFKELİ ADAM---
Bu kadar mı yani?
Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Burhan Karaoğlu, yapılan seçimleri kaybetmiş ve başkanlık koltuğunu bırakmış.
Nedir Karaoğlu’nun özelliği?
Balyoz Davası’nın temyizine bakan Yargıtay dairesinin başındaydı.
Sanıklar Silivri mahkemelerinde sundukları binlerce sahte belgeyi, usulsüz yargılama yöntemlerini, hakim ve savcıların taraf tutan tavır ve davranışlarını temyiz mahkemesine anlatmaya çalışmışlardı.
Ancak Karaoğlu ve ekibi bu belgelerin hiçbirine itibar etmemiş, Silivri’den gelen kararı aynen onaylamıştı.
Sonrasını biliyorsunuz. Yeniden yargılama oldu, Balyoz sanıklarının hepsi beraat etti.
Peki, o Yargıtay daire başkanına ne oldu?
Ne olacak seçimi kaybetti. O kadar.
Karaoğlu “Aynı dava yine önüme gelse yine aynı kararı veririm” demişti. Sonra aklanma geldi. Acaba vicdanında bir parça rahatsızlık duydu mu?
Ne yazık ki Türkiye gibi ülkede yaşıyoruz ve göz göre göre bu kadar hatalı kararlar alan bir hukukçu sadece “yeniden seçilmeme” cezası almış gibi oluyor.
--MERAK ETTİĞİM ŞEYLER—
Sarayın önerisine bakalım ilk kim katılacak
Saraydaki G-20 toplantısı öncesi işadamlarına konuşurken “Kefenin cebi yok, bırakın çok kazanmayı da fakirlerle paylaşın” demişti.
Ne devlet yönetimine ne de ekonomiye hiç uymayan, tamamen fakir vatandaşların duygularını sömürmeye yönelik bu sözlerin ne kadar etki yaptığını henüz bilmiyoruz.
Ama lafı söyleyen saraydaki kişi.
Sayesinde zengin olan, her türlü yolsuzluk suçlamasından tereyağından kıl çeker gibi kurtulan, saray emriyle kurulan havuz medyasından yalakalık yaparken muhalif herkese operasyonlar düzenleyen patronlar herhalde bu çağrıya uyacaklardır.
Örneğin milletin A’sı ile ünlenen işadamının servetini paylaşmak için ne yapacağını merak ediyorum.
Milyarlarca dolarlık dev ihaleleri alan patronların da harekete geçmesini bekliyoruz.
Haydi bakalım pamuk eller cebe. Kefenin cebi yok.
--TWİTTER TROLLERİ—
Fransa istihbaratı uyumuş
Sosyal medyayı seviyorum. Çok hızlı haberleşiyorsunuz ve çok geniş bir kitle ile iletişime geçiyorsunuz.
Tabii bu müthiş ağı kötü amaçla kullanan da çok. Özellikle iktidar tarafından kurulan ve ciddi maaşlar alan, söylentilere göre sayıları 6 bini bulan bir “troller” ekibi var.
Bunlar bizleri sıkı şekilde izliyor, her yazdığımıza anında çoğu küfürlü ve hakaretli cevaplar yetiştirmeye çalışıyor.
Bunları ara sıra bu köşede de paylaşıyorum biliyorsunuz.
Bu troller Paris katliamından bu yana “Hadi yazsana, sıkıyor mu, Fransız istihbaratının yetersiz kaldığını yazsana” diye mesajlar atıyor.
Gülüyorum tabii bu saçmalıklara.
Ama madem çok istiyorlar; yazayım.
Evet, Fransız istihbaratı ne kadar beceriksiz olduğunu göstermiştir. Ülkesinde cirit atan canlı bombaları saptayamamış ve yüzden fazla vatandaşının ölümüne neden olmuştur. Fransa istihbaratı yeniden organize olmalıdır.
Tamam mı?
Şimdi Fransa’yı eleştirince bizdeki olaylar aklanmış mı oluyor?
İktidarın terör olaylarındaki yetersizliği, IŞİD’e verdiği destek, bunları söyleyenlere yönelik baskıları ortadan kalkmış mı oluyor?
Vicdanınız rahat mı artık?
--BAŞIMDAN GEÇENLER—
İkinci Köprü’deki kaza bize yine maraton yaptırdı
Sabah evden çıktım. Otobüsle Üsküdar’a gelip motorla karşıya geçeceğim.
Ama o da ne, o saatlerde vızır vızır akan caddemiz kilitlenmiş durumda.
İki tarafa da gitmek mümkün değil.
Meğer ikinci köprüde kaza olmuş, yol kapanmış, bunun üzerine herkes birinci köprüye akın etmiş.
Eee, normal tabii.
Başladım yürümeye.
Yürü yürü trafik hep kilit.
Sonuçta Pazar günü yapılan maraton kadar yol yürüyerek Üsküdar’a vardım.
O gün dönüşte de aynı şey başıma gelmişti de yazmıştım biliyorsunuz.
Bu arada, seçim günü “İstanbul’a bir trafik müdürü atanır inşallah” diye bir yazı yazmıştım. Dün gördüm ki, henüz böyle bir atama yok.
O kilitlenmede ortalıkta tek trafik polisi bile yoktu.
“Olsa ne olur” diyeceksiniz. Öyle değil işte. Beylerbeyi’nden köprüye katılım noktası sıkışık trafikte iki şerit olarak yürür. Ancak her zaman olduğu gibi bazı kendini uyanık sananlar böyle günlerde ikinci hatta üçüncü şeridi yaparak, Üsküdar’a ve Bağlarbaşı’na gidecek trafiğin de önünü kesiyor.
Böylelikle buraya gidecek yüzlerce araç da trafiğin içinde kalıyor.
Oysa o noktaya sadece bir motorsikletli polis gelse, üçüncü ve dördüncü şeritleri önlese kilitlenme o kadar olmayacak.
Bu kadar basit. Ama yapılmıyor.
--KAFAMI BOZAN ŞEYLER---
Pes yani, çocuk kanalına bile çıktı
Saraydaki öksürse birçok televizyon canlı yayına geçiyor. O da hiçbir fırsatı kaçırmıyor ve hemen hergün en az iki kez canlı yayına çıkacak bir şey buluyor.
Seçimlerden önce onca siyasi partinin tamamı sadece saraydakinin televizyonlarda göründüğü süre kadar ekranlara çıkamadılar.
Tamam hepsini anladık ama G-20 toplantıları sırasında olağanüstü bir şey daha yaşadık. Bütün kanallarını saraydakine tahsis eden TRT yönetimi “aman çocukları ihmal etmeyelim” diye düşünmüş olacaklar ki saraydakinin konuşmasını TRT Çocuk’tan bile verdiler.
O kanal 1-10 yaş çocuklarına hitap ediyor. Yani o çocukların hiçbiri ne cumhurbaşkanı anlar ne başbakan.
Ama olsun.
Saraya yarandılar ya.
Merakım şu; yalakalardan biri kulağına eğilip “Efendim konuşmanız TRT Çocuk’ta da yayınlandı, onun da reytingi bayağı iyi” diye haber verdiğinde saraydaki acaba ne hissetti.”
Acaba “Allah Allah ne bu saçmalık” demiş midir?
Belki “Aferin, kindar dindar nesil yetiştirilmesinde büyük hizmetleri olmuş” diye düşünmüş de olabilir.
Can Ataklı - Korkusuz