Can Ataklı yazıyor; ''Gündemimize 'pat' diye bir de 'zehirlenme' konusu düştü''...
Gündemimize “pat” diye bir de “zehirlenme” konusu düştü.
Bir gazetemiz, henüz inceleme-araştırma aşamasında olmasına rağmen Adli Tıp Kurumu’nun “Özal’ın zehirlenerek öldürüldüğünü saptadığını” yazıverdi.
Her ne kadar Adli Tıp Kurumu, “Biz henüz bir karar açıklamadık, gazete o bilgiyi hangi kurumdan aldı bilmiyoruz” falan gibi açıklamalar yapsa da eli boş durmayan medyamız “zehirleme” üzerine çeşitlemeler yapmaya başladı.
Hayır işin kötüsü zehir ve zehirlenme ile ilgili o kadar hoş şeyler anlatılıyor ki, kocasını kıskanan, müdürüne bozulan, komşusunun balkonunun üzerinden halı silkelemesine öfkelenen birçok kişi “şunu bir deneyeyim” diyecek.
O kadar yani.
Çünkü bizim millet zehir deyince korkar.
Ama zehiri bulmanın da birine zehir vermenin de çok kolay olduğunu gören cümle sapkın harekete geçebilir.
Sonra söylemedi demeyin.
Tabii bir de işin siyasi tarafı var.
Eğer haber doğruysa, ki Semra Hanım ilk günden beri ısrarla “Kocamı zehirlediler” diye yeri göğü inletiyor, hatta saç telini bile sakladığını söylüyor, siyasilerin işi zor bundan sonra.
Eğer bir ülkede cumhurbaşkanı zehirlenebiliyorsa, demek ki zehirlenmeyecek kimse yoktur.
Eee şimdi düşünsenize devleti yöneten makam sahiplerinin durumunu.
Onları bir “zehirlenme paranoyası” almaz mı?
Çok geri de gitmeyelim, bir genelkurmay başkanımız vardı, zehirlenme tehlikesine karşı evinden sefertası ile yemek getirttiğini söylemişti.
O asker olduğu için kimse pek aldırmamıştı belki de, şimdi iş başka.
Makam sahibi kişiler hergün gezilere, toplantılara katılır. Buralarda ikramın envaiçeşidi var.
Haydi şimdi gel de ye bakalım. Ya zehirliyse.
Eskiden krallar, sultanlar “çeşnicibaşı” tutarlarmış yanlarında. Yemekten önce onlar tadarmış. Biraz beklerlermiş, adam ölürse yemek yenmezmiş, ölmezse kaşıklamaya hücum.
Ama o zamanlar doğal zehirler varmış. Aldın mı gittin türü yani.
Şimdi öyle mi? Zehirler de kimyasal. Veriyorsun adama zehiri, 3 ay sonra kalp krizi geçiriyor, dünyanın en eyi De Bakey’ini getirsen anlamaz zehirlendiğini de “Bu kadar sigara içersen olacağı buydu işte” der.
Sonuçta yazdık bu kadar yazı da, beni ilgilendiren bir şey yok. Kendilerinin vazgeçilmez olduğunu sanan makam sahipleri düşünsün artık.
*****
Buyurun haftanın fıkralarınaYıldırım Tuna’dan gelen fıkralarla pazar günümüze keyif katalım. Buyrun:
BardaDün gece barda müthiş seksi iki kız kardeş yan yana oturuyorlardı. Karşılarına geçip “İyi geceler güzel kızlar” dedim, “Şimdi buradan çıkıp, benim eve gidip üçümüz eğlensek.. Ha? Anlarsınız ya?” Kızlar “Sarhoşsunuz değil mi?” diye cevap verdi. “Kim? Ben mi? Nereden çıkarttınız fıstıklar?” diye karşı çıkınca “Öff” dedi, “Ben burada tek başıma oturuyorum geri zekâlı!”
Mükemmel kadınEğer seksi, harika bir vücudu olan, kültürlü, esprili, her işini kendi gören, iyi araba kullanan, sizden hiçbir şey beklemeyen, paragöz olmayan ve size deli gibi âşık olduğunu söylediğiniz bir kadın bulduğunuzu iddia ediyorsanız bilin ki kullandığınız alkol müthiş kaliteli bir şey.. Gerçekten bu neyin kafası aslanım?
YaşlılıkYaşlanınca yemeklerde, dost ve arkadaş toplantılarında alkol almama gerek kalmadı. Sandalyemden biraz hızlı ayağa kalkınca aynı etkiyi sağlayabiliyorum!
CenazedeYaşlı kadın cenaze namazı öncesi camide kalabalığın arasında duran belediye yetkilisine gidip “Kaybınıza gerçekten çok üzgünüm” demiş, “Sizin kaybınız aslında bizim sayılır.” Adam “Yok.. Yok.. Mevtanın benimle bir ilgisi yok.. Ben sadece cenaze arabasının şoförüyüm” diye cevap vermiş şaşırarak. “Biliyoruz..” demiş yaşlı kadın, “Biraz önce iki adam arabanızı çaldı onu söylüyoruz işte!”
Hemşirenin kabahatiYahu şu hemşire kıza deli oluyorum.. Çok güzel bir şey.. En büyük kabahati sabahları gelip elimi tutması, ondan sonra da tansiyonumun ‘normal’ olmasını beklemesi.
Mezar yeriTüm karşı koymama rağmen annemle babam kendilerine bir mezar yeri almaya gittiler.. Mezarlık yetkilisi “Burası biraz pahalı ama en prestijli yerimiz” dedi, “Boğaz manzaralı bir yer.” Babam “Aslanım manzaradan bize ne” dedi, “Sandukaya periskop mu takıyorsunuz yahu? Tövbe tövbe!”
*****
Gani Yıldız’danDevlet yönetiminde “çift başlılık” olmaz. Peki ya “tek adamlık?” İşte o öyle bir olur ki!
***
Bugünlerde konuşulan bir diğer konu da “Eurozone yerine TLzone” önerisi. Merak ettiğimiz konu; vatandaşın cebinin de “Zerozone”den çıkıp bu bölgeye dahil olup olmayacağı.
***
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “İktidara oy verenin şikâyete hakkı yoktur” demiş. Sayın Kılıçdaroğlu’na katılmıyoruz. Neden hakkı olmasın ki? Dağıtılan kömür kalitesiz, makarna kurtlu, beyaz eşya bozuk çıkarsa bal gibi vardır!
***
Haftanın sorusu, “Türkiye 2023’te Avrupa Birliği’ne girebilecek mi?” olarak düşünülebilir. Ancak Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yaşananlardan sonra, “Türkiye Cumhuriyeti 2023’e girebilecek mi?” sorusu da kafalarda belirdi.
***
Yeni başlayan otomobil fuarında onlarca yeni model görücüye çıktı. Peki fuarı gezen İstanbullu ne düşündü? “Şu güzelim aletlerle trafikte ne de güzel kalınır!”
***
Yeni geliştirilen bir teknoloji ile cep telefonu aynı zamanda kredi kartı olabilecekmiş. Bu durumda milletimize en uygun ulaşılamama mesajı da, “Aradığınız kişi şu anda hesapsızca harcama yapıyor” olur herhâlde!
Vatan