Yandaş medyanın seçimi küçültmeye çalışmasına bayılıyorum
Can Ataklı: Yandaş tetikçiler şaşkınlık içinde seçimi küçültmeye çabaladılar.
ÖNERİ
Harcanan para kayyumdan çatır çatır tahsil edilmeli
İktidar birçok büyükşehirde olduğu gibi 31 Mart’ta İstanbul’u da kaybetmişti.
Ancak yenilgiyi hazmedemedi ve seçimlerin tekrarına karar verdi.
Seçimi kazanan Ekrem İmamoğlu’ndan mazbatası alındı, yerine ise İstanbul Valisi Ali Yerlikaya kayyum olarak atandı.
Kayyum şu demek; “Belli bir malın belli bir süre yönetilmesi ya da belli bir işin yapılması için resmi makamlarca yetkili olarak görevlendirilmiş kimse.”
Kayyum, görevini işin asıl sahibi gelene kadar yönetir.
Bu süre içinde zorunlu harcamaları yapar.
Diğer harcamaları ise yönettiği kuruluşu asıl sahibi gelene kadar ayakta tutabilmek amacıyla kanunla çizilmiş kurallar içine yapabilir.
Oysa İstanbul’a atanan kayyum, hem yetkisini aştı, hem de iktidarın adayı Binali Yıldırım’ın seçilmesi için yüz binlerce lira harcayarak propaganda faaliyetlerine girişti.
İmamoğlu ezici bir zafer kazandığı halde İstanbul’daki yüzlerce bilboard’da, otobüs duraklarının ve metro istasyonlarının reklam panolarında, neredeyse bütün üst geçit ve köprülerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin reklamları hâlâ duruyor.
Bu reklamlarda İmamoğlu’nun “İsrafı önleyeceğiz” sözlerine cevap niteliğinde sloganlar yer alıyor.
“Bilmem kaç tane spor salonu yaptık” diyor örneğin, altına da “İstanbul’a hizmet israf değildir” yazıyor.
Birincisi: İstanbul Büyükşehir Belediyesi böyle bir reklam veremez.
Çünkü bu reklamı yapabilecek olan belediye ortada yok. Yeni seçim yapılmış. Yeni belediye meclisi oluşmuş. Sadece başkanlık makamı seçim tekrarı nedeniyle boş duruyor.
O halde “hangi İBB” bu reklamı verebiliyor?
İkincisi: Belediyeye kayyum olarak atanan kişinin böyle bir masraf için yetkisi yok.
Belediyenin hangi koşullarda ve nasıl reklam vereceği bellidir.
Bu reklamlar için kim nasıl karar vermiş, kime ne kadar ödeme yapılmıştır?
Bu ödemeler hangi kaleme göre gerçekleştirilmiştir?
Çok açık bir gerçek şu ki; İBB’ye kayyum olarak atanan Vali Ali Yerlikaya, tüm yetkilerini aşarak ve sırf bugünkü iktidara yaranmak için belediye adına harcama yapmıştır.
Bu nedenle kendisine mutlaka ve mutlaka “zimmet davası”açılmalıdır.
Bir kayyumun yaptığı yasa dışı harcamalar da belediyenin, dolayısıyla halkın sırtına yüklenemeyeceğine göre, bu para da bizzat bu kişiden tahsil edilmelidir.
Ekrem İmamoğlu “Seçimi nasıl olsa kazandık, ağır yenilgi bunlara ders olur” diye düşünmemelidir.
İktidara yaranmak için halkın cebinden harcanan para kayyumdan çatır çatır tahsil edilmelidir ki bundan sonra hiçbir bürokrat, siyasi iktidara sırtını dayayarak bu tür işlere kalkışmasın.
Türkiye’de hava değişiyor, daha da değişecek. İktidar sarhoşluğuiçinde her şeyi yapabileceklerine inananlara ağır bir dersverilmelidir.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Yandaş medyanın seçimi küçültmeye çalışmasına bayılıyorum
Sabahları Tele1’de program yapıyorum ya, bu arada gazeteleri de okuyorum.
Şu iki gündür yandaş tetikçi medyanın tavrına bayılıyorum.
Hele ilk gün, özellikle televizyonlar belli ki çok iyi hazırlanmışlardı seçim gününe.
Ekranlarda pırıl pırıl parlayacak grafik düzeni, otomatik olarak sürekli değişen sonuç ekranları, AKP’nin zaferini karşılamaya uygun hazırlanmıştı.
Ama hesap tutmayınca, bütün bu hazırlıklar ellerinde kaldı.
Tabii seçim gecesi olduğu için ekrandan kaldıramadılar da bunları.
Asıl içler acısı durum sonuçların çok erken saatlerde belli olmasıylaortaya çıktı.
Yandaş tetikçiler şaşkınlık içinde seçimi küçültmeye çabaladılar.
Gazetelerin çoğu pazartesi sabahı “İstanbul seçimini yaptı” gibi tuhaf başlıklarla çıktı.
“Artık gözümüzü ekonomiye ve dış politikaya çeviriyoruz” başlıkları, iş dünyasından ileriye yönelik iyi niyet demeçlerin alınması, “İşimize bakalım” önerileri bana çok komik geldi.
Bir de en garibi ne biliyor musunuz?
Yandaş medya seçimin tertemiz olmasını, hiç olay çıkmamasını öve öve bitiremiyor.
Peki ne bekliyorlardı ki?
Tabii zor bir durum.
Aslında yıllardır, eğrisiyle doğrusuyla hep seçim kazanmaya alışmışolanlar, bu kez ağır bir yenilgi ile karşılaşınca sudan çıkmış balığadöndü, konu bu bence.
Yine de bu çaresizliği izlemek sanıyorum bana olduğu kadar birçok kişiye de pek keyifli gelmiştir.
ŞAŞIRDIM
Diploma konusu yine karanlığa itildi
Yıllardır Erdoğan’ın üniversite diploması konuşuluyor.
Elbette Erdoğan’ın üniversite okuyup okumamış olması bizi hiç ilgilendirmez, ayrıca iyi bir lider olmak için ille de üniversite diploması gerekmiyor ama burada durum başka.
Çünkü cumhurbaşkanı olabilmek için ille de yüksekokul diplomasıgerekli.
Erdoğan’ın ise 4 yıllık yüksekokul diploması olmadığı ileri sürülüyor.
Her konuda anında cevap veren Erdoğan ise yıllardır bu konuyu sisler arkasında bırakıyor.
Her ne kadar Marmara Üniversitesi, “Bizden mezun olmasa da bize bağlanan okuldan mezundur. İşte bu da sonradan düzenlenen diploması”diyerek birbirinden farklı birkaç diplomayı önümüze koyuyorsa da konu hâlâ karanlıkta.
Burada şüphe çeken, ısrarla diplomanın aslının ortaya çıkarılmamasıdır.
Oysa bu iş çok kolay.
Örneğin ASAL yani Askere Alma Daire Başkanlığı’na bir talimat verilir ve 1980’de askere giden Erdoğan’ın öğrenim belgesi olarak ne sunduğu açıklanır. Bu yapılmıyor.
Bir hafta kadar önce diploma bekleyenleri heyecanlandıran bir gelişme oldu biliyorsunuz.
Meğer Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığı seçiminde YSK’ya sunduğu diploma örneği, noterlikte aslı görülmeden tasdik edilmiş. Noter bu nedenle kınama cezası almış.
Bunu fırsat bilen Halkın Kurtuluşu Partisi ve Ayyıldız Partisimahkemeye başvurdu.
Ancak mahkeme başvuruları yine reddetti. Mahkeme nedensekanıt olarak diplomayı istemek yerine, “Bu konuda daha önce de ret kararı verilmişti. Tekrarına gerek yok” kararı veriyor.
Aslına bakarsanız ne kadar uzun sürse de bu konu bir gün mutlakaortaya çıkacaktır.
Diploma varsa da yoksa da kamuoyu bunu net biçimdeöğrenmelidir.
BUNU YAZMAK GEREK
İmamoğlu “vitrin süsü” olmayacak
Erdoğan, seçim hezimetinden hemen önce muhalefetin adayı Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesebileceğini düşünerek “Seçimi kazansa bile belediye meclisindeki aritmetik denge nedeniyle istediği şeyleri yapamayacağını ve ancak vitrin süsü olacağını” söylemişti.
Seçim İmamoğlu’nun ezici zaferiyle bitti.
Ancak belediye meclisinde AKP’nin daha kalabalık olduğu gerçeğihâlâ duruyor.
Peki bu durumda İmamoğlu gerçekten “vitrin süsü” gibi mi olacak?
Kesinlikle hayır.
Erdoğan konuyu en iyi bilen olduğu halde sırf seçimi kazanmak için böyle bir çarpıtma yapmıştı.
Çünkü belediye meclisinde çoğunluğu elde tutamamak biraz sıkıntı yaratır elbette ama başkanın yetkileri ve gücü bunu rahatlıkla aşıyor.
Nitekim sadece yüzde 24.5 oyla seçilen ve belediye meclisinde çok güçsüz kalan Erdoğan, hiçbir şekilde sıkıntı yaşamamıştı ve çok güçlü bir belediye başkanı olarak görev yapmıştı.
İmamoğlu da öyle olacaktır. Belediye meclisinin kendisini önleme şansı yoktur.
Tabii saray büyükşehirlere ait bazı yetkileri alabilir, burada bir sıkıntı yaşanabilir.
Bunun da ötesinde tekrar seçim sayesinde muhalefet iktidara 800 bin fark attı.
Öyle ki, eğer sadece büyükşehir belediye başkanlığı için değil de tüm ilçelerde seçim yapılsaydı durum bugünkünden çok farklı olacaktı.
Meclis üyeleri de bu durumu biliyorlar elbette.
Arada bu kadar fark oluşmuşken belediye meclisinin İmamoğlu’nun önüne set kurması da artık hiç mümkün değildir.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Bir genel müdür neden Kuran’dan ayetler paylaşır
Seçim hezimeti sonrası AKP kesiminde ciddi hayal kırıklıkları ve öfke patlamaları yaşanıyor.
Örneğin İŞKUR Genel Müdürü Cafer Uzunkaya sonuca çok üzülmüş, öfkelenmiş ve sosyal medyada şu mesajı paylaşmış; “İçimizdeki beyinsizler yüzünden sen bizleri helak etme Allah’ım. Hak ve hakikat namına, aziz milletim ve ülkem için ihlasla çalışanlar her daim kazanmakta. Riyakar mütekebbirlerse hiç kazanmadı ki. Artık başarısızlıkların müsebbipleriyle çözüm ve çıkış yolları konuşulmasın.”
Ancak muhtemelen parti yöneticilerinden fırça yemiş ve bu paylaşımını silmiş.
Buraya kadar normal kabul edelim, devlet görevlilerinin kendilerini halkın değil de sarayın hizmetkarı gibi gördüklerini biliyoruz.
AKP’li genel müdür, paylaşımını silip oturduğu yerde oturacağınayanlış anlaşıldığını ileri sürerek, “Değerli dostlarım, 6 yıldır bu sayfayı takip eden dostlar bilirler ki, bugün olduğu gibi bundan önce de ayet ve hadis mealleriyle birlikte kendi özgün fikirlerimi buradan paylaşmaktayım. A’râf Suresi’nin 155’inci ayetinin mealini de içeren paylaşımımın gündelik siyasi polemiklere alet edilmek istendiğini üzüntüyle izlemekteyim. Bu tür gereksiz tartışmalara mahal vermemek adına tweet’imi kaldırmış bulunmaktayım” demiş. Bir kere yazdığının arkasında duramayacak kadar “çekingen” bir bürokrat.
Ama bana göre asıl önemlisi, bu bürokratın Kuran’dan ayetler paylaşmasını gururla anlatması.
Bir bürokrat neden Kuran’dan ayetler paylaşır ki?
Bunun tek açıklaması iktidara ne kadar yakın olduğunu gösterme çabasıdır.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları