Yemek paralı olunca, bedava suyu kapıp mitingi terk ettiler
Can Ataklı; Her zaman olduğu gibi mitinge katılanlar özel araçlarla getirilmişler yine, yanlarına kumanyaları verilmiş, bayrak ve şapkaları da dağıtılmış tabi ki. Ancak ilk kez bu mitingde alan içinde satılan yiyecekler paralıymış. AKP’liler buna çok buzulmuşlar “Nedir bu rezalet” demişler.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Siyasetçiler var mısınız bunlara?
Kendisini “Partisiz ve Birleştirici Cumhurbaşkanı Adayı” olarak tanıtıyor Dr. Serdar Savaş.
Hayli uzun zamandır da mücadelesini sürdürüyor.
Hatırlarsınız bu köşede ben de kendisinden söz etmiştim daha önce.
Dr. Savaş’ın “cumhurbaşkanı olma hırsı” yok gördüğüm kadarıyla.
Demokrasiye geçilmesi için partiler üstü bir ismin, bir süreliğine hakemlik yapmasını öneriyor.
“Erdemli olmayı” öne çıkaran Serdar Savaş “Bütün partiler aday arayışında, herkesin oy vereceği bir isim üzerinde anlaşmaya çalışıyorlar, ben ilkelerimle; dürüstlüğümle, eğitimimle, bilgimle, kazandığım yeteneklerimle, hem devleti hem özel sektörü tanımamla, yurtiçi ve yurtdışı deneyimlerimle böyle bir göreve talibim” diyor.
Dr. Savaş bütün siyasi parti liderlerine mektuplar yazdı, fikir ve görüşlerini anlattı, kurduğu platformda binlerce kişiye de ulaşarak bunları dile getiriyor.
Geçen hafta yine buluştuk Serdar Savaş’la.
Seçim bildirgesini verdi.
Özenle hazırlamış.
Son bölümdeki “siyasi etik taahhütleri” çok ilgimi çekti.
Aslında bu maddeler her siyasetçinin gözü kapalı altına imza atması gereken kurallar.
Bunları sizlere de sunmak istedim.
“Acaba?” diyorum “Bugünkü siyasiler bu maddelerin altına tereddütsüz imzalarını atarlar mı?”
İşte o ilkeler:
1- Her yıl akçalı işlerimi bağımsız bir denetleme kurumuna ve/veya TBMM’de temsil edilen bütün siyasi partilerin birer temsilcisinden oluşan bir komisyona incelettirerek sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağım.
2- Cumhurbaşkanlığı görevim sırasında; ev, arsa, işyeri, hisse senedi, diğer değerli evraklar, ezcümle taşınır, taşınmaz hiçbir mal edinmeyeceğim.
3- Hiçbir özel ve tüzel kişiye haksız menfaat temin edecek karar vermeyeceğim, uygulamada bulunmayacağım.
4- Benim onayım gereken tüm yolsuzluk araştırmalarını onaylayacağım.
5- Şahsıma avantaj sağlayacak özlük hakları değişikliklerinin bir sonraki dönemde yürürlüğe girmesini sağlayacağım.
6- Herhangi bir kamu veya özel sektör kuruluşunda herhangi bir yakınıma, akrabama, arkadaşıma veya herhangi bir kişiye haksız pozisyon temin edecek karar vermeyeceğim, uygulamada bulunmayacağım.
7- Benim adımı verip yakınım olduğunu söyleyerek haksız menfaat veya pozisyon elde etmek isteyen kişilere yardımcı olunmaması gerektiğini ilgili kurumlara bildireceğim ve böyle bir talebin olması halinde durumun ivedilikle tarafıma bildirilmesini isteyeceğim.
8- Kamu kaynaklarını kullanarak hiçbir gereksiz, lüks, israfa neden olacak harcama yapmayacağım.
9- Siyasi çalışmalarımda devletin hiçbir kaynağını ve imkanını kullanmayacağım.
10- Siyasi hicivlere hoşgörüyle yaklaşacağım ve bu konuda hakaret davası, suç duyurusu ve benzeri takiplerde bulunmayacağım. Türk Ceza Kanunu’nda, AİHM kararlarına ve Anayasa’ya aykırı olarak bulunan ‘Cumhurbaşkanı’na Hakaret’ suçunun kaldırılması için çalışacağım.
11- Yukarıdaki 10 madde ile ilgili eleştirileri, suçlamaları, bağımsız bir denetleme kurumuna ve/veya TBMM’de temsil edilen bütün siyasi partilerin birer temsilcisinden oluşan bir komisyona incelettirerek sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağım.
BUNU YAZMAK GEREK
Lütfen kıvırtmayın, Gezi Davası’ndan resmen çekilin
Gezi Davası adı altında Türkiye’nin aydınlarına çok ağır hapis cezaları verildi biliyorsunuz.
Üstelik birbirinden vahşi hukuk ihlalleri de yapıldı.
Aydınlar daha önce beraat etmiş olmalarına rağmen tekrar yargılandılar.
Konu bir kamu davası olmasına rağmen savcı iddianamesini güçlendirmek için hukuka aykırı biçimde hiç haber vermeden dönemin bakanlarını “davacı” olarak yazdı.
Oysa bu tür davalarda “davacı” olmaz, “şikayetçi” ya da “müdahil” olunabilir.
İddianamede isimleri “davacı” olarak geçen iki siyasi parti genel başkanı ağır cezaların verilmesinden sonra “Hukukun zedelendiğini, gösterilen kanıtların yeterli olmadığını, bu cezaların vicdanları sızlattığını” söylediler.
Oysa bu iki isim, Ahmet Davutoğu ve Ali Babacan iddianamede “davacı” olarak görülüyor.
Bunun üzerine her iki genel başkan da “bizim haberimiz yok ama istesek de iddianameden adımızı çıkamıyoruz” açıklamaları yaptılar.
Aradan bunca zaman geçti.
Bu iki genel başkan daha fazla kıvırtmamalı.
Ne demek “Hukukçulara danıştık, davacı olmaktan vazgeçemiyormuşuz” lafları?
Siz gidin verin dilekçenizi savcılığa, onlar kabul etmesin.
Olmadı konu şu an Yargıtay’da, gidin Yargıtay’ın kapısına verin dilekçenizi, bakalım onlar ne yapacak?
Ayrıca gidin adınızı iddianameye sizden habersiz biçimde “davacı” diye yazan ve böylelikle hem sizin kişilik haklarınıza tecavüz eden hem de kamu davasına hukuk dışı biçimde davacı yazdıran savcı hakkında suç duyurusunda bulunun.
Öyle oturduğunuz yerden “timsah gözyaşları” dökmekle olmaz bu işler.
ŞAKA GİBİ
Ekonomiden sonra tarih kitabi da bekliyoruz
,Yükseköğrenimini ekonomi üzerine yapan AKP genel başkanı Erdoğan biliyorsunuz bu konularda gerçek bir uzman olduğunu söyler her fırsatta.
Dünya ekonomi literatüründe olmayan “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” teorisini ısrarla savunduğu gibi bu teorisini kanıtlamak için “Biz ekonominin kitabını yazdık” demişti.
Kitaptaki bilgiler doğru olmasa da Türkiye’de ekonomi bu kitaba göre yönetiliyor.
Erdoğan başkalarının ekonomiyi bilmediklerini belirterek “Biraz sabırlı solmak ve şükretmek gerek, yakında kurtulacağız” diyor.
Ekonominin kitabını yazan Erdoğan’dan şimdi de bir “tarih kitabı” bekleniyor.
Abdülhamit’in tahttan indirilip idam edildiğini, bu padişah döneminde tek karış toprak bile kaybedilmediğinin yazılı olacağı bu kitabın satış rekorları kıracağını şimdiden söyleyebilirim.
Öyle sanıyorum ki bu kitapta diğer tarihi belgelerde hiç olmayan nice gerçek yer alacaktır mutlaka.
KOMİK
Yemek paralı olunca, bedava suyu kapıp mitingi terk ettiler
Görüntülerini izlemeden önce “Yok canım” dedim, “Bu kadarı da olmaz.”
AKP genel başkanının Atatürk Havalimanı’nda yaptığı mitinge Türkiye’nin her yerinden insanların “emirle” getirildiğinin iddia edilmesine saray medyasının yazarları pek bozulmuşlardı.
Onlara göre halk büyük coşku içinde Atatürk Havalimanı’nın park olmasına destek vermek için koşturmuştu.
Üstelik gelenlerin hepsi AKP’li de değildi, her partiden insan vardı.
Bu nedenle miting bittikten sonra sosyal medyada paylaşılan “Erdoğan konuşurken meydan boşaldı” laflarını ciddiye almadım.
Ama sonra görüntüleri izleyince gerçek olduğunu anladım.
Her zaman olduğu gibi mitinge katılanlar özel araçlarla getirilmişler yine, yanlarına kumanyaları verilmiş, bayrak ve şapkaları da dağıtılmış tabi ki.
Ancak ilk kez bu mitingde alan içinde satılan yiyecekler paralıymış.
AKP’liler buna çok buzulmuşlar “Nedir bu rezalet” demişler.
Alanda bedava olan tek şey suymuş. Şarkıcıları dinledikten sora kürsüye çıkan Erdoğan’ı izlemeyi gereksiz bulan binlerce kişi de bedava suları koli koli taşımış.
Görüntüleri izlemesem bunu yazabilir miyim?
Girin internete siz de görün.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Yogadan tahrik oluyorsanız, sizin için yapılacak bir şey yok
Son zamanlarda kültür sanat spor alanında yeni tür bir “ahlakçılık” türedi.
Bir Anadolu ilinde festival düzenleniyor örneğin, buraya sanatçılar davet ediliyor.
Ama bir dinci örgüt çıkıyor davetli sanatçılardan birinin açık kıyafetler giydiğini, bunun örf ve adetlerimize ve özellikle dinimize uymadığını ileri sürerek şikâyetçi oluyor.
Şikayet genellikle sarayın ihbar alma mekanizması gibi çalışan basın merkezine yapılıyor.
Adı CİMER olan bu teşkilat şikayeti anında yerel yönetimlere ya da mülki amirlere bildiriyor.
Onlar da talep dincilerden, talimat CİMER’den geldiği için çaresiz kalıyor ya festivali tümden yasaklıyor ya da adı geçen sanatçının sahne almasına engel oluyor.
Bunların hepsi “ahlakımızı bozuyorlar” safsatası yüzünden yaşanıyor.
Eskişehir’deki ahlakçılar ise parkta yoga yapanlardan tahrik olmuşlar ve “ahlakımız bozuluyor” diyerek CİMER’e başvurmuşlar.
Sonuç malum: Yogaya anında yasak.
Neyse ki Eskişehir pek çok yere göre çok daha medeni olduğu için hem belediye hem halk duruma sahip çıkmış ve yoga yapmaya tekrar izin verilmiş.
Ne diyeyim, bu dinci kesim yogadan bile tahrik olup “Ahlak elden gidiyor” yaygarası koparıyorsa bunlar için yapılacak bir şey yok.
Ama bu dincilerden gelen şikayetleri anında yasaklamaya dönüştürenler için ilk seçimde halkın oyları yetecek.
Bugünkü sohbetimde sosyal medyayı da tam kontrol altına almak için hazırlanan yasayı ve bunun yaratacağı ciddi hukuk ve özgürlük sorunlarını anlatıyorum.
https://www.youtube.com/channel/UCT2Bh5Xd5NLMnO69_QW2UKg
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları