Can Ataklı; İktidar 2007 seçimlerini kazandığı günden beri 'yeni anayasa' projesini gündemde tutuyor. Ancak her seferinde kendi yarattığı bir bahane ile yeni anayasanın oluşmasını engelliyor.
İktidar 2007 seçimlerini kazandığı günden beri “yeni anayasa” projesini gündemde tutuyor.
Ancak her seferinde kendi yarattığı bir bahane ile yeni anayasanın oluşmasını engelliyor.
Üstelik kamuoyunun zihninde “yeni anayasayı muhalefet engelliyor” algısını yaratmayı da beceriyor.
AKP’nin yeni anayasadan ne anladığını bilen var mı?
Yok.
Temel çıkış noktası “Türkiye sivil anayasa yapmalı” cümlesi. “Mevcut anayasayı 1982’de darbeci askerler yapmıştı, Türkiye’nin bundan kurtulması gerek.”
Kimsenin karşı çıkamayacağı parlak bir cümleler bunlar.
Ama içi boş.
Tıpkı son beş altı yılımızı yiyen, toplumda kin ve nefret ortamı oluşmasına yol açan Kürt açılımı gibi içi boş.
Aslına bakarsanız, Kürt açımlı ile yeni anayasa hep paralel tutuldu.
İktidar Türkiye’yi dönüştürme projesi kapsamında Kürtler’i sürekli yedekte ve kontrolde tutabilmek için “yeni anayasada özerklik de olacak” havucunu sopanın ucuna astı.
Her seferinde Kürtlerin bu vaatlere kanması sayesinde tek başına iktidar oldu.
7 Haziran badiresini atlattıktan sonra bu kez Kürt sorununu “terör belasını çözerek” bitirme vaadi ile yeni anayasa söylemi dile getiriliyor.
Bunun için de “demokratik incelik gösteriyoruz” diyerek muhalefeti ziyaret ediyor ve anayasa desteği istiyorlar.
Bu tür popülist şovlara karşı durmak, halka gerçeği söylemek zordur.
Bu nedenle muhalefetin sıkıntı çektiğini görüyorum.
Ancak gün, günü kurtarma günü değil, geleceği kurtarma günüdür.
Bu nedenle siyasal/psikolojik etki altında kalıp “aman topluma ters düşüyor gibi olmayalım” kaygısına kapılmamak gerekir.
Bu iktidar Türkiye’nin geleceği için değil, bazı kişilerin geleceğini kurtarmak, Türkiye’yi çağdaş/uygar dünyadan koparmak, bir din devletine dönüştürmek için yeni anayasa istiyor.
Eğer amaç gerçekten daha demokratik, özgürlükçü bir anayasa yapmak ise, baştan yazmak yerine demokrasiye aykırı olan bütün maddelerin ortaya dökülmesi gerekmez mi?
Bugünkü anayasada demokrasiye aykırı hangi maddelerin olduğunu bilen ve söyleyen kim var?
Bırakın sade vatandaşı, güya hukukçu sıfatıyla ekranlarda konuşanlara sorun bakalım, size demokrasiye aykırı maddeleri sayabilecekler mi?
Ayrıca deyin ki saydılar, bugüne kadar neden bunları değiştirilmediğini mantıklı biçimde açıklayabilirler mi?
Muhalefetin “biz de yeni anayasa istiyoruz” kervanına katılmak yerine “gelin önce şu demokrasiye aykırı olan maddeleri ortaya koyalım, bunları hızla değiştirelim” demesi Türkiye’nin geleceğini kurtarması açısından çok önemlidir.
--KAFAMI BOZAN ŞEYLER—
Güçlü Meclis sıkı denetim isteniyorsa şimdi elinizi tutan yok ki
Artık çok belli ki 2016 yılının önemli bir bölümü yeni anaysa yazma tartışmalarıyla geçireceğiz.
Yeni anayasanın özü “başkanlık sisteminin” getirilmesidir.
Bu ihtiyaç nereden kaynaklanıyor?
Çünkü başkanlık sistemi olmazsa mevcut anayasanın ilk üç maddesini değiştirmek mümkün değil.
Başkanlık sistemi ile birlikte eyaletler sistemine geçileceği için doğal olarak ilk üç maddeye de dokunulacaktır.
Eyaletler kurulacağı için “Türkiye ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” cümlesi zorunlu olarak kaldırılırken “laiklik” kavramının da anayasadan çıkarılmasına kim karşı olacaktır?
İktidar çevreleri şu sıralar başkanlık sistemini çok cazip göstermek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Güçlü meclis ve sıkı denetim olacakmış.
Parlamento güçlenirken denge denetim mekanizması kurulacak kuvvetler ayrılığı net biçimde sağlanacakmış.
İyi güzel de ne demek güçlü meclis sıkı denetim.
Kim sıkı denetlenecek?
Kuvvetler ayrılığı net bir şekilde sağlanacaksa şu anda bunu engelleyen ne?
Elinizi tutan mı var, meclisin güçlü olmasını, denetim yapılmasını kim engelliyor.
Kuvvetler ayrılığı var mı yok mu? Yoksa kim bunu yok etti?
Yılbaşından önce sorduğum soruyu tekrarlamak istiyorum; Şu an saraydaki istemese başkanlık sistemini bu kadar tartışacak ve ısrarla isteyecek misiniz?
Erdoğan’ın aday olmayacağını bilseniz yine de başkanlık sisteminin yararlarını anlatacak mısınız?
Ve en önemlisi Erdoğan örneği önünüzde olmasa, güya çok arzuladığını başkanlık sistemi için herhangi bir adayınız var mı?
--ÇOK GÜLDÜM—
Beyaz Türkler’in Selo pişmanlığıymış!
İktidara yakın araştırma şirketlerinden ORC Akşam gazetesi için bir kamuoyu araştırması yapmış.
Araştırma sonuçlarına göre HDP’ye oy veren “Beyaz Türkler” şimdi çok pişmanlarmış.
(Ara not: Şu beyaz Türk lafı beni çok sinir ediyor. Önümüzdeki günlerde sadece bu konuyu ele alan bir yazı yazmak istiyorum.)
Anket iktidarın “beyaz Türklerin yaşadığı yerler” olarak nitelediği Cihangir, Etiler, Bebek, Nişantaşı gibi semtlerde yapılmış.
Aslında tam bir kamuoyu araştırması da değil. Seçim sonuçları karşılaştırılmış ve son durum sorulmuş.
Buna göre 7 Haziran’da bu bölgelerde HDP’ye yüzde 18 oy çıkmışken bu oran Kasım’da 12’ye inmişti, şu anda ise yüzde 6.5 olmuş.
Gazete haberi sunarken “Beyaz Türkler’in Selo pişmanlığı” başlığını kullanmış.
Niye pişmanmışlar; anlamışlar ki, HDP meğer PKK’ya destek veriyormuş, Selahattin Demirtaş samimi değilmiş, HDP kendilerini kandırmış, ihanet etmiş.
Hepsi palavra.
Ne aşağılanmak ve düşmanlık yaratmak için hedef gösterilen Cihangir, Bebek, Nişantaşı’ndaki ne de Türkiye’nin her yerindeki seçmenler, HDP’ye bayıldığı HDP’nin politikalarını benimsediği için değil, AKP’yi iktidardan indirecek bir fırsat olduğu için HDP’ye oy verdi.
AKP’nin politikalarını beğenmeyen ve bu iktidarın gitmesini isteyen seçmenler akla dayalı hesap yaptılar. HDP barajı geçerse AKP’nin tek başına iktidar olma ihtimali çok azalacaktır. Seçmen bunu değerlendirdi ve pek çok kişi hiç istemediği halde HDP’ye oy verdi.
Bu mantık 7 Haziran’da başarılı oldu. AKP tek başına iktidarı kaybetti.
Ama MHP AKP iktidarının bitmesine razı gelmeyince milyonların umudu da söndü.
Artık HDP’ye oy vermenin bir anlamı kalmadı. HDP de normal oy oranı olan 6/8 arasına indi.
--BUNU YAZMAK GEREK—
Milli Piyango araştırılmalı
Milli Piyango’da yılbaşı ikramiyesinin 10 yıldır üst üste hep çeyrek biletlere çıkmasının şüphe yarattığını belirten dünkü yazıma çok tepki aldım.
Meğer herkes böyle düşünüyormuş.
Eee aklın yolu bir.
Tam, yarım ve çeyrek biletlere büyük ikramiye çıkma ihtimali eşit. Buna rağmen 10 kere üst üste hep çeyrek bilete çıkması olasılık hesaplarını bile alt üst ediyor.
Milli Piyango ve diğer tüm şans oyunları ile ilgili şüpheler kamuoyunun zihninde yer etmiş durumda.
Ayrıca Milli Piyango yönetiminde geçmişte benzer olaylar nedeniyle davalık olmuş ve hapis yatmış AKP’lilerin de olduğunu bilinince bu şüphe daha da artıyor.
İktidar bu şüpheyi de “düşmanlık” kabul etmesin, eğer kendi bilgisi dahilinde bir hile hurda yoksa üzerine gitsin. Toplumun umudunu sömürmek ve bu yolla hasız kazanç sağlamak he şeyin ötesinde günahtır. Bu dili daha çok sevdikleri için böyle yazdım.
--HOŞUMA GİDEN ŞEYLER—
Bir tarih canlanıyor, Rejans yeniden açılıyor
Geçen yılın son haftası Halk TV’deki programdan çıktıktan sonra sevgili dostum Ferit Turan aradı. Yalçın Küçük’le Ulusal Kanal’da birlikte program yaptıkları Halil Nebiler’in Cihangir’e geleceklerini söyledi ve “Senin de mutlaka olmanı istiyorum” dedi.
Yalçın Hoca’yı en son Silivri’de Ergenekon duruşmalarını izlerken görmüştüm. Sanıklarla izleyicileri ayıran geniş boşluğun üzerinden birbirimize seslenerek sohbet! etmiştik.
Hayli geç saat olmasına rağmen çok hoş bir gece geçirdik, eski günleri andık. Dile kolay tam 40 öncesine dayanan bir tanışıklığımız, beraber çalışmışlığımız var.
Yalçın Hoca hiç değişmiyor, hep dik, hep gür sesli, hep muhalif, hep heyecanlı.
Bu sohbet sırasında beni sevindiren ilginç bir bilgi aldım. Masamızı ziyaret eden bir Beyoğlu esnafı, geçmişten konuştuğumuzu duyunca “biliyor musunuz Rejans yeniden açılıyor” dedi.
Rejans 1932’de Galatasaray’da Rusya’dan kaçan üç kadının kurduğu bir Rus lokantası. Uzun yıllar İstanbul’un entelektüellerine, diplomatik çevrelere, yemeği anlayarak sevenlere hizmet vermiş bir lokanta Rejans.
Özellikle 80’li yıllarda İstanbul sosyetesinin de uğrak yeri olan Rejans menüsü ve dekoru ile unutulmazlar arasındaydı. Ancak baş döndüren değişim, tüketim alışkanlıklarının düzeyinin düşmesi Rejans’ı da etkisi altında aldı.
Rusya’dan gelen arkadaşların da çok yaşlanması ve ölmesi onucu Rejans kapandı.
Rejans’ı 360 grubu tekrar açıyormuş. Eski dekor aynen korunarak yenilenmiş, efsane menü de değişmeden konuklara sunulacakmış.
Sevindim. Umarım o eski güzelliği ve lezzeti korurlar, İstanbul da dünya çapında bir lokantaya kavuşur tekrar.
Can Ataklı - Korkusuz