Can Ataklı; Gözlediğim kadarıyla İstanbul’da trafik polisleri sadece saraydaki geçeceği zaman hareketleniyor ve trafik akışına müdahale ediyor.
Seçimler bugün. Bu heyecanlı günü akşama kadar yaşayacağız.
Tabii eninde sonunda yeni bir hükümet kurulacak.
Bu hükümetten ilk dileğim İstanbul’a bir Trafik Müdürü ataması.
Şaka yapmıyorum. Çünkü İstanbul’un Trafik Müdürü yok.
Bu başlığı bundan birkaç yıl önce yazdığım Vatan Gazetesi’nde de kullanmıştım.
Ertesi gün kibar bir bey arayarak “Can Bey İstanbul’un Trafik Müdürü var. Benim” demişti.
Aslında ironiyi o da anlamıştı elbette.
Konu o makamda birinin oturması değil. Ne iş yaptığı önemli.
İstanbul’da Trafik Müdürlüğü “ceza kesmek” ve “kaza tutanağı düzenlemek” dışında fazla bir cevvaliyet göstermiyor.
Bir kere trafik akışını hızlandırmak için hiçbir şey düşünülmüyor.
En kalabalık saatlerde hiçbir önemli kavşakta polis yok.
Herhangi bir nedenle sıkışan ve tüm kent trafiğinin akışını kesen durumlarda mobil ekipler ortada görünmüyor.
Sürücülere kesilen cezalar ise keyfi.
Zaten asıl cezalar kamera kontrollerinde kesiliyor.
Oysa İstanbul’da Trafik Müdürlüğü’nü görevini biraz yapsa, sabah ve akşam saatlerinde pek çok yerde trafik daha hızlı akacak. Sabırları zorlayan dur kalklar beklemeler daha az yaşanacak.
Sadece 15-20 kavşakta kırmızı-yeşil ışık düzeni sağlanabilse bile trafik rahatlayacak.
2004 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Tübingen Üniversitesi Trafik profesörleri (yanlış yazmadım, bu üniversitede trafik bir bölümü ve profesörleri var) İstanbul trafiğinin tamamının bilime aykırı olduğunu söylemişlerdi.
Bu profesörler o tarihte yaptıkları incelemede ana arterlerde 134 kör nokta, 200’e yakın da hunileşen yol saptamıştı. Ayrıca yazdıkları raporda neredeyse bütün kavşak, alt-üst geçit ve köprülerin giriş çıkış açılarının yanlış olduğunu belirtmişlerdi.
Ne yazık ki o tarihteki belediye ve trafik yöneticileri bilimsel değerlendirmelere kulak tıkamışlar ve adamları geri göndermişlerdi.
--KAFAMI BOZAN ŞEYLER—
İstanbul Trafik Vakfı mı Trafik Mafyası mı?
İstanbul’da sürücülerin en korkulu rüyası İstanbul Trafik Vakfı’na ait çekicilerin rastgele araç çekmesinde piyangonun kendilerine vurması.
“Piyango” diyorum çünkü bir vakıftan çok mafya örgütünü andıran bu teşkilat gerçekten böyle çalışıyor.
Yıllardır kimbilir kaç kere yazdım. Ama bu vakıf araç çekmelerden öyle büyük paralar kazanıyor ki, kimse bu vakfa bir şey söyleyemiyor.
Yıllarca bu konuda yazarken hep şunu dile getirdim “Kimse trafiği engelleyen, hatalı park eden, ambülans, itfaiye gibi araçların geçişine engel olan araçların çekilmesine karşı çıkamaz.
Ancak uygar ülkelerde insanlar bir yere araçlarını park ederken bunun çekilip çekilmeyeceğini bilir. Bu nedenle kimse hatalı park yapamaz.”
Bizde ise araç çekmeler tamamen keyfi. En önemlisi, bu konuda ciddi bir çalışma yapılmadığı ve halk bu konuda bilgilendirilmediği için çekilen her araç bir başka araç için açılmış park yeri haline geliyor.
Bunun da ötesinde çekiciler ve başındaki görevli polisler belli bir kotayı doldurduktan sonra araç başına prim alıyorlar. Bu nedenle pek çok çekici hızla kotayı doldurduktan sonra araç başına prim alabilmek için araçların götürüldüğü otoparka yakın yerlerden araç çekmeye başlıyor.
Seçimden sonra oluşacak yeni hükümet mutlaka bu konuya el atmalı kuralları tam olarak koymalı.
Mafya gibi çalışan bu teşkilatların çalışmalarına çeki düzen vermeli.
Toplanan paraların nereye gittiğini şeffaf biçimde denetlemeli.
NOT: Her zaman olduğu gibi vakıf yöneticileri yine “bizi nasıl mafya gibi gösterirsin” diyeceklerdir. Çünkü bu vakfın başında İstanbul’un bütün mülki amirleri ile tanınmış işadamları var. Her zamanki cevabı vereceğim. Başınızı kaldırıp uygulamalara bakın. Eğer yapılanlardan yüzünüz kızarmıyor utanmıyorsanız söyleyecek şeyim yok.
--BAŞIMDAN GEÇENLER---
Benim de arabam çekildi
Araba çekilme konusunda şanssızım. Birkaç kere çekildi. Bu nedenle bu yazıları öfke dolu olarak değil ama yaşamış ve sıkıntısı çok çekmiş biri olarak yazıyorum.
Üç dört kez başına gelen çekme olaylarından sadece birinde ben gerçekten haksızdım. Farkında olmadan tekerli sandalye geçişini kapatmışım. Büyük hata. Arabamın çok küçük oluşuna güvendim belki de.
Arabamı alırken polislere teşekkür ettim.
Ama diğerlerinde tam bir mafya uygulamasıyla karşılaştım. En son Nisbetiye Caddesi’nin iki sokak arkasında sadece orada oturanların kullandığı yoldan çektiler. İnanamadım. Çevre sakinlerinden biri pencereden beni görünce “Son zamanlarda musallat oldular, kendi arabalarımızı bile koruyamıyoruz” dedi.
Hele bir keresinde Perpa’nın hemen yanındaki Memorial Hastanesi’nde bir yakınımı ziyarete gitmiştim. Kış günü akşamın 8’i olmuş. Günlerden Pazar. Etraf adeta ıssız çünkü Perpa kapalı. O kapalı olunca sadece hastaneye gelen araçlar geçiş yapıyor.
Yolun kenarına bıraktım. 15 dakika sonra çıktım araba yok. Arabam yolu kapatmadığı gibi daraltmıyor bile. Oysa iş günlerinde orada çift sıra park var.
Sonra anladım durumu. Araçların çekildiği otopark 200 metre uzakta. En kolay lokma yani.
--ÇOK GÜLDÜM---
Polisin bildiği tek şey ceza
İstanbul’da trafik polisleri ortada pek görünmez.
“Haksızlık yapma” diyenler olabilir. Evet polis var. Bazı belli noktalarda hep duruyor zaten. Ben işlevden söz ediyorum.
Gözlediğim kadarıyla İstanbul’da trafik polisleri sadece saraydaki geçeceği zaman hareketleniyor ve trafik akışına müdahale ediyor.
Bunun dışında tek bildikleri şey ceza yazmak. Artık durdurup yazmak da bitmiş. Plakaya gönderiyorlar cezayı.
Neyse daha fazla uzatmayayım. Vakti zamanında trafik müdürü memurları toplamış “Akşama kadar herkes 100 lira ceza toplayacak, valilik istiyor” diye talimat vermiş.
Genç polislerden biri kentin en az kullanılan çıkış noktalarından birine gönderilmiş.
Diğer arkadaşları biri iki saatte cezaları toplayıp döndüğü halde genç polis akşam olmuş 90 lira toplamış. 100 lirayı tamamlaması gerek ama gelen geçen yok ki.
O sırada bisikletiyle gelen yaşlı bir adam görmüş. Durdurmuş tabii. Ceza kesecek de neye kesecek?
“Baba ehliyetin var mı?”! Yaşlı adam “Tabii” demiş çıkarmış bisiklet ehliyetini. Ruhsat. O da var. Polis bisikleti kontrol etmiş, frenler tamam, dinamo ve far çalışıyor, zil de var. Ceza kesecek bir şey yok.
Adamı tam bırakacak, aklına gelmiş “Ya baba karanlık oluyor, böyle gitmeye korkmuyor musun?” diye sormuş.
Yaşlı adam “Valla evlat önde Allah arkada peygamber gidiyoruz işte” deyince polis hemen atılmış “Öyle miii, bisiklete yolcu almaktan öde bakalım 10 lira cezayı.”
--DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER—
Koca caddede bayraksız iki bina
Beşiktaş Belediyesi bu yıl 29 Ekim kutlamaları nedeniyle Barbaros Bulvarı’ndaki tüm binalara bayrak ve Atatürk posterleri astı.
Belediye bunun için bütün bina yönetimlerine yazı göndererek “bu konuda izin” istedi.
Yani asıp asmamak bina yönetimlerine bırakıldı.
Koca bulvarda sadece iki büyük bina Beşiktaş Belediyesi’nin bayrak ve posterlerini asmadı.
Olabilir, bina yönetimleri belediye bayrağı asmak istemeyebilir.
Ama bu iki büyük binada Türk bayrağı da yoktu. Yani kendi bayraklarını bile asmamışlardı.
Bu binalardan biri Renaisance Oteli diğeri ise Sabah ATV binası.
Otelin sahipleri kimdir bilemem, ama belli ki Cumhuriyet Bayramı için tavırlarını böyle koymuşlar ortaya.
Hergün Cumhuriyet değerlerini karalayan Sabah ATV’nin böyle bir günü selamlamasını da zaten düşünmek safdillik olur.
Can Ataklı - Korkusuz