Can Ataklı yazdı, Son yıllarda gerek dini gerekse milli bayramlarımızı çok buruk biçimde kutluyoruz...
Hepinizin kurban bayramını kutlarım öncelikle.
Her bayramda olduğu gibi yine birçok okurumdan kutlama mesajları aldım.
Telefon mesajlarıyla gelenler ise cabası.
Hepsine tek tek cevap vermem olanaksız, bunu tahmin edersiniz herhalde.
o nedenle bu yazıyla bayramı kutlayan kutlamayan herkesin bayramını kutlamak istiyorum.
Son yıllarda gerek dini gerekse milli bayramlarımızı çok buruk biçimde kutluyoruz.
Bir yandan terör belası nedeniyle şehit verdiğimiz gencecik insanlar diğer tarafta çoğu suçlarını bile bilmeden zindanlarda ömür tüketenler, ileri demokrasi adı altında baskı ve tehdit hissederek yaşayanlar, dünyanın sayılı büyük ekonomisine sahip olduğumuz söylenmesine rağmen yoksulluk içinde yaşam savaşı veren milyonlar.
Bu yıl bunlara bir de hapishanelerdeki ölüm orucu nedeniyle “ölme” ya da “sakat kalma” aşamasına gelen genç insanlar eklendi.
Böyle bir ortamda “kutlu bayramlar” demek bile insanın içinden çok gelmiyor.
Ama yine de bayram bayramdır.
Bütün acı ve sıkıntılara rağmen bu bayram günlerinin de tadını çıkarmak gerek.
Nasıl yapacaksak artık?
Çoğu bayramda olduğu gibi bu yıl da İstanbul’u tercih edenlerdenim. Kimbilir belki eski bayramlara özlem de denilebilir.
Belki de alışkanlık.
Bizde bayramlar bir arada kutlanırdı. Bir yere gidilecekse, yine aile büyüklerinin bulunduğu yer olurdu. Tatil amaçlı bayram kutlaması pek yapmadım bugüne kadar.
Ayrıca son 20 yıldır bayram tatilleri de bir tür azap hâline gelmedi mi sizlerce de?
Salı akşamı İstanbul trafiği tam bir kâbustu.
İşini uyduran bir kesim cuma akşamından düşmüştü yollara. Ama asıl göç gibi gidiş salı akşamıydı. Köprülerden geçmek dertti ve asıl dert de ondan sonra başlıyordu. Bir yandan yağmur bir yandan milim milim ilerleyen trafik. Bunun bir de dönüşü var. Haftaya pazartesi bir başka kâbus yaşanacak.
Şimdilik İstanbul rahat ve sakin. Trafik normal günlerdeki gibi adamı çileden çıkarmayacak cinsten.
Bakalım bu sabahtan itibaren nasıl olacak?
Önce büyüklerin elleri öpülecek. Sonra aileden birinin evinde kurbanlıktan yapılacak kavurmanın tadına bakılacak.
Sonrası normal hayat tabii.
Gazete yazıları yazılacak. Haberler izlenecek, mail trafiği ve Twitter kontrol edilecek. Pazar sabahı televizyon programına katılınacak.
Salı sabahından itibaren yeniden diğer insanların gerçek hayatına dönülecek.
*****
Yapmayın bunuSadece Ankara’da değil, Türkiye’nin pek çok yerinde valiler, kaymakamlar Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını yasakladı. “Artık bayramları halk kutlayacak” deniyordu, şimdi kutlamak isteyenlere yasak geldi.
Gerekçeler hep aynı “Toplantı ve gösteri yapılacak yerler bellidir. Bunun dışında bir yerde toplanmak yasalara aykırıdır.”
Oysa Cumhuriyet Bayramı kutlamaları bir gösteri ya da miting değil. Cumhuriyete bağlılık göstermek isteyenler Cumhuriyet’in ilan edildiği Meclis’in önüne gelmek istiyor. Ya da bulundukları bölgelerde kısa süreli yürüyüşler yapmak arzusundalar.
Getirilen yasaklar “gerginlik yaratmaktan” öte işe yaramaz.
Sanıyorum bu yasakların asıl amacı halkı korkutup alanlardan uzak tutmak. Böylelikle toplanan kalabalığa “bir avuç marjinal” durumuna sokmak istiyorlar.
Katılımların düşük olması hâlinde ise “İşte Cumhuriyet diye tutturanlar bu kadarmış” diyecekler herhalde.
Ancak görünen o ki, yasaklamaya kalkmak, korku ve dehşet ortamı yaratarak “Gelenlere işlem yaparız, dağıtırız, fişleriz” demek bir çözüm değil.
Gözlediğim kadarıyla yüz binlerce kişi başta Ankara olmak üzere “yasak konan” yerlere akın etmeye hazırlanıyor.
Hükümetin bu durumu görmesi ve saçma yasak kararlarının kaldırılması için harekete geçmesi en doğrusudur.
Çünkü bu durum sonuçta iktidarı da “Cumhuriyet ve Atatürk’e karşıymış” konumuna iter.
*****
Misafir-müşteriSon yıllarda bir kibarlık yarışıdır gidiyor ki sormayın.
Bazı meslek isimleri değişti örneğin. Kapıcı yok artık, apartman görevlisi var. Sekreterin yerini asistan aldı. Çöpçü çirkin, temizlik görevlisi güzel.
Öyle ki daha kibar olmak için kadın yerine “bayan” diyor pek çok kişi.
Çoğuna alıştık.
Günümüzün moda kelimelerinden biri de “misafir.” Pek çok şirket “müşterileri” için “misafir” kelimesini kullanıyor.
Otele gidiyorsunuz güler yüzlü görevliler sizi “sayın misafirimiz hoş geldiniz” diye karşılıyor.
Uçaktaki anonslar “Sayın misafirlerimiz” diye başlıyor.
Lokantada garson size “misafir” diye hitap ediyor.
Hepsi güzel, gururumuzu da okşuyor.
Ama bir sorun var.
Çünkü biz bu saydığım yerlerde misafir değil müşteriyiz.
Paramızı veriyoruz ve karşılığında bir hizmet alıyoruz.
Oysa misafir olsak aldığımız bu hizmete karşı para ödemeyeceğiz.
Hayır işin kötü tarafı şu; paramızı veriyoruz, kendimizi müşteri sanıyoruz, oysa bize misafir diyorlar, yaptıkları hataları da “misafir umduğunu değil bulduğunu yer” mantığı ile sineye çekiyoruz.
Biz de kibarız ya.
*****
İspark’a önerime cevap Kuşadası’ndanİstanbul caddelerindeki otopark işini üstlenen İspark’a “kısa alışverişler için duran araçlardan hiç olmazsa 15 dakika için ücret almayın” önerisi getirmiştim. Bir ilaç, bir kilo domates almak için duran araçlardan 1 saatlik park ücreti alınmasının vatandaşta rahatsızlık yarattığını belirtmiştim.
Doğal olarak hiç bir konuda cevap verme lütfunda bulunulmadığı için İspark bu öneriye karşı da sessiz kaldı.
Ancak Kuşadası’ndan arayan okurlarım “Bizim şehrimizde bu uygulama var, kısa alışverişler için durduğumuzda park parası alınmıyor” dediler.
Bilmiyorum başka yerlerde de benzer uygulamalar var mı?
Ama büyük kentlerde kısa süreli park ya da duraklama büyük sorun.
Öneriyi yinelemek istiyorum.
*****
Bayram fıkrasıBilinen fıkradır ama her zaman gülerim. Bektaşi’ye sormuşlar “İçki içer misin?” diye. “Akşaaaamdaaaan akşama” demiş. “Peki namaz kılar mısın?” diye sorulunca Bektaşi bir çırpıda cevaplamış; “Bayramdan bayrama.”
Vatan/Can Ataklı