YSK Başkanı ''seçim tekrarlanmasın'' diye oy kullanmış, yerseniz
Can Ataklı: Seçim iptalini eleştiren, hatta esprili biçimde değinen herkese karşı savaş açan, fişleyen, küfür ve hakaretler eden yandaş tetikçiler, YSK Başkanı ve diğer üç üye için ağızlarını bile açmadılar.
ANALİZ
Öcalan'dan ‘İmralı' diye söz edemezsiniz
Açılım günlerini bir hatırlayın.
İktidarın bütün sözcüleri, yandaş-tetikçi medyacılar PKK'dan, örgütün liderinden hoş kelimeler kullanarak söz ederlerdi.
Örneğin Abdullah Öcalan bir terörist değil militanların lideriydi.
PKK'nın adı fazla anılmazdı.
“Kürt sorunu” adı altında PKK denmeden aslında teröristler övülüyordu.
Abdullah Öcalan “akil adam” olarak kendi halkına önderlik yapan biriydi.
Abdullah Öcalan'ın mahkumiyetini çektiği İmralı Adası komşu kapısı yapılmıştı.
Neredeyse her gün bir heyet sürat motorlarıyla adaya ulaştırılıyordu.
Öcalan, gelen heyeti kolalı gömleği ile makam odası gibi düzenlenmiş bir odada karşılıyor, masanın başına geçerek yönetim kurulu başkanı edasıyla adamlarına talimatlar veriyordu.
Bu fotoğraflar medyaya servis ediliyordu.
Bir başbakan yardımcısı “Abdullah Öcalan'a sayın denmesinin yasak olmaktan çıkarıldığını” büyük övünçle söylüyor ve büyük alkış alıyordu.
Sonra seçim dönemi geldi.
Açılım olayının sanıldığı gibi AKP'ye değil HDP'ye yaradığı iddiaları ortaya atıldı.
Bundan yararlanan MHP karşı atağa geçti.
Genel Başkan Bahçeli, Erdoğan için akıl almaz hakaretler etmeye başladı.
Bunun ardından yapılan 7 Haziran Seçimleri'nde AKP çok ciddi bir düşüş yaşadı ve Erdoğan ilk kez Meclis'teki çoğunluğu elinden kaçırdı.
Hemen politika değişikliğine gidildi.
Açılım, “kapalım”a dönüştü, Öcalan yine “bebek katili” diye anılmaya başlandı. Kaba bir milliyetçilik havası etrafa yayılırken, PKK yine terörist oldu.
Patlayan bombalar ve ölen yüzlerce kişi de buna kanıt olarak gösterildi.
Aradan bir-iki yıl geçti.
Yine seçim sürecine girildi.
HDP'nin muhalefetten yana tavır koyacağı görülmeye başlandı.
İktidar, MHP desteği ile bunu aşabileceğini düşündü.
Ama olmadı. AKP-MHP topluluğu kaybetti.
AKP yine yön değiştirdi.
HDP'nin oylarının MHP'den daha fazla işe yarayacağı görüldü ki, açılım raftan indirildi.
Yıllar sonra Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü, “halkına mesaj!” gönderdi.
Ve bir baktık ki yandaş-tetikçi medya Öcalan'dan yine “İmralı” diye söz etmeye başlamış.
Bir kişiden, bir kurumdan ya da devletten yer adı vererek söz etmek onu yüceltmektir.
Örneğin Ankara dediğinizde Türkiye'den söz ettiğinizi anlar herkes.
Çankaya Köşkü, Cumhurbaşkanlığı demektir.
Beyaz Saray, Amerika'nın yönetim yeridir.
Bütün bu dolaylı anlatımlar “olumlamak” için yapılır.
O halde “İmralı” ne anlama geliyor?
İktidar ve yandaşları Abdullah Öcalan'a “bugünkü konjonktürde” terörist demeye çekiniyor.
Adıyla söz etmeye de çekiniyor çünkü Öcalan adı da teröristi çağrıştırıyor.
İşte “İmralı” bu nedenle kullanılıyor.
Elbette İmralı dendiğinde herkesin aklına Öcalan geliyor ama bu zihinlerde bir olumlama olarak algılanıyor.
Türkiye'ye bunu yapmaya kimsenin hakkı yok.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Nefretinizi bu kadar açık etmeyin
Sanatçıların bazılarının İstanbul'da seçimin iptal edilmesine gösterdikleri “nahif” tepki, AKP'yi zıvanadan çıkardı adeta.
Küfürün bini bir para.
Neler söylemiyorlar ki.
Hele bir tanesi var ki, AKP'nin YSK temsilcisi, güya “yaratıcı zekası ile” akılalmaz bir çirkinliğe imza attı.
Dün de AKP'nin en havalı milletvekillerinden Kenan Sofuoğlu'nun mesajını gördüm.
Kendisi de çok başarılı bir sporcu olan bu milletvekilinin, saraya yaranmaya çalışmayan herkese karşı kin ve nefretini bu kadar açıkça göstermesi içimi acıttı.
Bakın Sofuoğlu ne demiş mesajında; “Yazıklar olsun nankörler! Bu ülkeyi yaklaşık 20 yıldır yöneten Recep Tayyip Erdoğan sayesinde her biriniz milyonersiniz, lüks hayatınız, milyonlarca takipçiniz var. İstanbul'a yapılan hizmetleri bizlerden çok sizler kullanıyorsunuz. Ekrem İmamoğlu'na sözüm yok ama fırsatı yakaladık hadi Ak Parti'yi ve Recep Tayyip Erdoğan'ı indirelim diye birlik olan milyonlarca seveni olan yediği kabı pisleyen ünlü nankörlersiniz. Diyeceksiniz ki sen kimsin? Motorcunun biriyim ama nankör değilim. Ülkesine sınıf atlatan liderine sadık bir vatandaşım. (Bu arada siyasetçi filan değilim)”
Her şeyi bir kenara bırakın, Erdoğan sayesinde milyonlar kazanan sanatçı kim acaba?
BUNU YAZMAK GEREK
YSK Başkanı “seçim tekrarlanmasın” diye oy kullanmış, yerseniz
İstanbul'da seçimlerin iptali ile ilgili haberlerde en komik şey, YSK Başkanı'nın “iptalin aleyhine oy kullandığının” açıklanması.
11 üyeden 7'si iptal yönünde oy kullanmış.
Aralarında Sadi Güven'in de bulunduğu 4 kişi ise “Hayır iptale gerek yok, İmamoğlu belediye başkanıdır” demiş.
Bunun inanılacak tarafı var mı?
Belli ki “böyle yapılması” uygun görülmüş.
Sadi Güven'in gerçekten iptalin aleyhine oy kullanması mümkün değil.
Çünkü eğer öyle yapmış olsa işler bu noktaya kadar gelmezdi.
AKP'nin hiçbir bilgi ve belgeye dayanmayan sadece “Öyle hissediyoruz” şeklindeki itirazlarına anında ret cevabı verilirdi.
Nitekim İstanbul'da iktidarın saçma sapan şikayetlerini sabırla dinleyen ve hepsini teker teker inceleyen YSK, muhalefet partilerinin hiçbir itirazına kulak asmadı tüm Türkiye'de.
Hatta öyle ki İstanbul'da seçim tekrarına neden olan faktörler başka yerlerde anında reddedildi.
Şimdi bunu yapan bir YSK Başkanı'nın gerçekten iptale karşı oy kullandığına inanmamız mümkün mü?
Değil.
Kimse bu milleti aptal yerine koymasın.
Bunu bu kadar rahat niye yazabiliyorum biliyor musunuz?
Seçim iptalini eleştiren, hatta esprili biçimde değinen herkese karşı savaş açan, fişleyen, küfür ve hakaretler eden yandaş tetikçiler, YSK Başkanı ve diğer üç üye için ağızlarını bile açmadılar.
Oysa en azından bu tetikçilerden birinin, “YSK Başkanı ve üç üye, demokrasi ve hukuka aykırı bu tutumlarını neye dayandırıyorlar” diye sormaz mı?
Sormadılar işte.
Bu bile YSK Başkanı'nın yürekten ret oyu vermediğini gösteriyor bize.
Yaratılmak istenen algı şudur: Karar o kadar hukuk ve demokrasiye uygun olarak alındı ki. YSK'ya hiçbir baskı yapılmadı. YSK Başkanı, iptale karşı oy kullandığı halde heyet iptal kararı alabildi. Baskı olsa bunu göze alabilir miydi? Artık bu karara herkesin saygı duyması gerek.
Diyorum ya, öyle aptalız ki yedik bunu.
ŞAŞIRDIM
Beş yılda 38 binden fazla yabancı gözaltına alınmış
Suç işleyen veya başka ülkeler tarafından aranan yabancıların ülkemizde gözaltına alınması, tutuklanması, yargılanması elbette çok normal.
Bunları duyduğumuzda sıradan bir olay gibi geçip gidiyoruz.
Oysa ortaya rakamlar konunca tablo şaşırtıcı oluyor.
Cumhuriyet Halk Partisi Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, İçişleri Bakanı'na ,“Yabancı istihbarat kuruluşlarının kırmızı bültenle aradığı suçlulardan son 5 yıl içinde ülkemizde yakalanan yabancı suçlu sayısı kaçtır? Yakalananların, suçlarına göre dağılımı nedir?” diye sormuş.
Soylu'nun cevabındaki rakamları görünce gerçekten çok şaşırdım.
Çünkü son beş yıl içinde 38 bin 749 yabancı gözaltına alınmış.
Soylu'nun açıklamasına göre bunlar terör, sahtecilik, uyuşturucu suçlarını kapsıyormuş.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Belediye başkanlarının odasında Erdoğan fotoğrafı zorunlu değil
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş makam koltuğunun arkasındaki Erdoğan fotoğrafını çıkarıp yerine Atatürk fotoğrafı koymuş.
Erdoğan'ın fotoğrafı ise odanın başka bir yerine asılmış.
Yandaş-tetikçi medya bunu skandal gibi sundu.
Anlamadığım şu;
Mansur Yavaş odasında Erdoğan'ın fotoğrafını neden tutuyor ki?
Böyle bir mecburiyeti yok.
Sanıyorum İçişleri Bakanı Soylu'nun bir süre önce yayınladığı genelge bu konuda yanıltıcı olmuş.
Soylu'nun genelgesinde, “Bakanlığımız merkez birimleri, bağlı kuruluşları, valilikler, kaymakamlıklar, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı binaları ve bunlara bağlı karakolların girişlerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın ‘www.illeridaresi.gov.tr' adresinden ulaşılacak fotoğrafının kullanılması hususunda gereğini rica ederim'' deniliyor.
Galiba belediyeler, İçişleri Bakanlığı'na bağlı olduklarını düşünerek başkanların makam odalarına Erdoğan'ın fotoğrafını asıyorlar.
Mansur Yavaş'ın kibarlık yapmasına gerek yok aslında.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları