Can Ataklı; Rıza Bey anlaşsa da anlaşmasa da fark etmez. Çünkü İran asıllı bu kişi, Birleşmiş Milletler’in İran’a karşı uyguladığı ambargoyu delmekle suçlanıyor...
Can Ataklı; Rıza Bey anlaşsa da anlaşmasa da fark etmez. Çünkü İran asıllı bu kişi, Birleşmiş Milletler’in İran’a karşı uyguladığı ambargoyu delmekle suçlanıyor...
ANALİZ
Rıza Bey anlaşsa da anlaşmasa da fark etmez
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle “Rıza Bey” yani Rıza Zarrab Amerika’da hakim karşısına çıkacağı günü bekliyor.
Rıza Bey’in yakalanmasından sonra yaşadıkları ilk şoku atlatan AKP’liler şimdi “Bizimle ne alakası var, bir suçu varsa ortaya çıkar” diyorlar.
Oysa kazın ayağı öyle değil.
Rıza Bey’in hakim önüne çıktığı andan itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bakmayın siz sarayın “Bana ne, avukatları düşünsün” tavrına, tam tersine olayı büyük bir endişe ile izliyorlar.
Çünkü bu dava Rıza Bey’in değil Türkiye’nin yargılanmasıdır.
Anlatayım; Rıza Bey Amerika’da neden tutuklandı?
Çünkü İran asıllı bu kişi, Birleşmiş Milletler’in İran’a karşı uyguladığı ambargoyu delmekle suçlanıyor.
Amerika Rıza Bey’in ambargoya rağmen İran’la ticareti sürdürdüğünü ve milyar dolarlar tutan bir para trafiğine aracı olduğunu iddia ediyorlar.
Konu Türkiye’de “özelikle” magazin açısından ele alındı.
“Zarrab nasıl kaçtı, FBI ile anlaştı mı, burada öldürülecek miydi” gibi sorularla kamuoyunun kafası karıştırıldı.
Oysa durum çok farklı. Buradaki magazin haberlerle üstü örtülemeyecek kadar önemli.
Şimdi gelelim işin en can alıcı noktasına;
Rıza Bey, uyanık bir işadamı olarak Birleşmiş Milletler’in İran’a yönelik ambargosunu kendi başına delmedi.
Bu kişi “Fırsat bu fırsat arada çok iyi para kazanırım” diyerek bu işe girmedi.
Rıza Bey’in yaptığı Türkiye’nin ihtiyacı olan petrol ve doğalgazın parasını İran’a ödemekti.
Türkiye “zorunlu” nedenlerle en yakın komşusu İran’dan petrol ve doğalgaz aldı. Ancak bunun bedelinin ödenmesi ambargo nedeniyle olanaksızdı.
İşte Rıza bey bu aşamada bulundu ve İran’ın alacağı para bu kişi üzerinden dolambaçlı yöntemlerle ödendi.
Rıza Bey’in yaptığı sadece aracılıktır.
Amerika’daki Federal Mahkeme ilk duruşmada Rıza Bey’in önüne yapılan para transferinin belgelerini koyacak ve soracaktır.
Rıza Bey’in inkar etmesi veya yalan söylemesi mümkün değildir. Mecburen “Evet bunları yaptım ama sorun bakalım neden?” diyecektir.
İşte o andan itibaren dava “Ambargoyu delen uyanık bir işadamı” olmaktan çıkıp “Türkiye’nin İran’a ambargoyu delmesi” aşamasına gelecektir.
Elbette Federal Mahkeme’nin bir kişiyi değil de bir yabancı devleti yargılaması mümkün değildir ama dava ister istemez Türkiye’yi “Birleşmiş Milletler kararına aykırı davranan” ve daha önemlisi “bu amaçla kara para oluşturan ülke” konumuna sokacaktır.
Kimi çevrelerde çok söz edilen “Rıza konuşursa” söyleminin bir anlamı yoktur. Rıza Bey’in konuşması ya da ifşaatta bulunması diye bir konu yoktur, kendisine yönelik iddialara vereceği her cevap Türkiye’nin başını derde sokacaktır zaten.
Bu açıdan bakınca Rıza Bey’in “anlaşma yapıp yapmamasının” bile önemi yoktur. Söyleyeceği her şey aleyhimize olacaktır.
Sarayın ve iktidarın uykularını kaçıran budur.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bırakınız patlatsınlar bırakınız öldürsünler
Liberal ekonominin en “vahşi” sloganlarından biri “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözüdür.
Bu iktidar ise bu sloganın bir benzeri olan “bırakınız patlatsınlar bırakınız öldürsünler” sözünü hatırlatan işlere imza attı.
Bu köşenin sürekli okurları ile çeşitli televizyon konuşmalarımı izleyenler 7 Haziran seçimlerinden sonra patlayan terörden iktidarı sorumlu tuttuğumu iyi biliyorlar.
İktidarın “yok olma” korkusuyla seçimlerden hemen sonra terör silahını ateşlediğini defalarca yazdım.
Kimileri buna çok kızdı “Devlet mi terör uyguluyor?” diye soranlar oldu.
Devlet değil, bu iktidar yapıyor.
Şimdi bu gerçekler birer birer ortaya çıkıyor. 7 Haziran’dan bu yana yaşadığımız bombalı terör eylemlerinin istihbarat birimleri tarafından bilindiği ancak bunlara engel olunmadığı bizzat devletin kendi yazışmalarından anlaşılıyor.
Burada önemli olan bilip de önlememektir.
Bombayı koymakla, konulan bombaya engel olmamak aynı şeydir.
Bu terör eylemlerini IŞİD’in, PKK’nın ya da bir başkasının yapmasının önemi yoktur.
Her teröre bir fail bulmak zor değildir. Üstelik bu terör eylemini yapanların hiçbiri nasıl bir oyuna getirildiğinin farkına bile varmaz ve yaptığından gurur da duyabilir.
O patlayan bombalar sayesinde iktidarı 1 Kasım seçimlerini tekrar kazandı, daha da güçlendi.
Ama bedeli ağır oldu. Çünkü o terör fitilinin ateşlenmesi ardından “önlenemeyen” bir boyuta geldi.
Güneydoğu’da birçok kent yerle bir edildi, binlerce kişi öldü, 500’ün üzerinde şehit verdik, çok uzun yıllar kapanmayacak yaralar açıldı.
Terör sayesinde bu iktidar tekrar dirilme fırsatı buldu bulmasına da bunun ne kadar süreceğini onlar da bilmiyorlar.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Kimse “bütün cemaatler sapıktır” demiyor ki
Çocuklara cinsel taciz haberlerinin bir anda ortalığı sarması ve bunların çoğunda dinci vakıf ve cemaatlerin adının geçmesi iktidar ve yandaşlarında adeta travma yarattı.
Hemen her olayda bu tür kuruluşların adı geçtiği için yandaş yalakalar açıkça çocuklara cinsel tacizi kınayamıyor, hedef şaşırtıp bu tür vakıflara sahip çıkmaya çabalıyorlar.
Kamuoyunda en bilinen temsilcileri HDP milletvekili Altan Tan ile Hürriyet yazarı Ahmet Hakan.
Çırpınıyorlar ve “Bize cemaatler sapıktır dedirtemezsiniz” yarışı yapıyorlar
Doğru, elbette bütün dinci vakıflar, cemaatler için “sapık” diyemeyiz.
Zaten kimsenin de dediği yok. Sadece “olayların üstünü örtmeye kalkmayın, bu suçları işleyenlerin üzerine şiddetli gidin ki tekrarı olmasın” deniyor.
Ama ne gariptir ki, bu tür sapıklıklar hep bu çevrelerden çıkıyor.
Tıpkı bütün Müslümanların terörist olmadığı gerçeğine karşı bütün teröristlerin Müslüman olması gerçeği gibi.
Demek ki korumak, üstünü örtmek yerine üzerine gitmek, açığa çıkarmak ve önlem almak en etkilisi olacaktır.
BUNU YAZMAK GEREK
Zencani’nin söz ettiği “rüşvet” aslında alınan komisyon
Rıza Bey’in İran’daki karşılığı Babek Zencani, yargılandı ve “ölüme” mahkum edildi.
Zencani’ye verilen idam cezasından hemen sonra da Türkiye “Rıza Bey” olayını yaşadı.
İran’ın Zencani hakkındaki kararın infazını yerine getirip getirmeyeceği bilinmiyor.
Tahminim bu infaz için mutlaka Amerika’daki dava beklenecektir. Çünkü bugünkü İran yönetimi, Zencani’yi mahküm etti etmesine ama asıl amacın eski yönetimle hesaplaşmak olduğu da bilinmeyen gerçek değil.
Bu nedenle Rıza Bey’in davası İran’ı da çok yakından ilgilendiriyor.
Zencani geçenlerde “Türkiye’de 8.5 milyar dolar rüşvet dağıttık” dedi.
İşin aslını söyleyeyim, Zencani’nin “rüşvet” dediği aslında ambargoyu delerek İran’a ödenen 85 milyar Euro’nun komisyonu.
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonunun özü de buydu.
Türkiye’nin İran’dan “ambargoya rağmen” aldığı petrol ve doğal gazın bedeli 85 milyar Euro tutuyordu.
Rıza Bey kullanılarak bu para çetrefilli yollarla İran’a gönderildi.
Ancak İran’a “Biz bunca zahmete giriyoruz, bize biraz iskonto sağlayın” denildi.
İran da alacağına karşılık “yüzde 8’lik” bir iskonto uyguladı. Bu da aşağı yukarı 8 milyar dolar tutuyor.
Sorun şu; İran’a ödenecek para kayıt dışı oluşturuldu. Hiçbir hesapta gözükmüyordu. Doğal olarak indirim bedeli olan 8 milyar doların da kaydı yoktu. Yani bu paranın hesabı sorulamazdı.
İşte paylaşılan para o para.
Açıktan verilen rüşvet değil, kayıt dışı olduğu için kimsenin bilmediği ıskontonun arada pay edilmesi.
Kime ne kadar gitti belli değil. 17-25 Aralık davası görülebilse öğrenecektik.
ÇOK GÜLDÜM
Hürriyet yazarı bir yazıya 8 kere “aşağılık Alman” tanımını sığdırdı
Alman TV’ci Böhmermann’ın Tayyip Erdoğan hakkında okuduğu yakışıksız şiire Türkiye’deki tepkiler komik bir hal aldı.
Şiir kötü mü? Kötü.
Erdoğan üzerinden Türkiye’ye hakaret var mı? Var.
Alman Başbakanı da ceza yasalarındaki “yabancı devletlere yönelik hakaretler cezalandırılır” maddesini işletme kararı verdi mi? Verdi.
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ı bunlar kesmemiş.
Tepkisini dile getiren bir yazı da o kaleme almış.
Ama hızını alamamış. Köşesindeki yazılarda tam 8 kez “aşağılık Alman” tanımı geçiyor.
Bir o kadar “midem bulandı, kusmak istedim” kelimelerini de kullanmış.
Tamam, anladık, zaten bu Alman’ın yaptığını benimseyen, beğenen, alkışlayan yok.
Bu kadarı eleştiriyi aşıyor, saraya yaranma gibi bir his uyandırıyor insanda.
Ayrıca aşağılık tanımının arkasına “Alman” eklemek de bir tür ırkçılık ve buna dayalı düşmanlık olarak algılanabilir. Buna da özen göstermek gerekirdi.
Bu yazıları okuduktan sonra Cem Bey’in (Küçük) hala bir köşesi olsaydı, herhalde “Sayın Cumhurbaşkanım, Doğan Grubu artık hizaya gelmiş, biraz merhamet gösterin” diye yazardı.
UNUTMAYIN: Bu akşam Halk TV’de Özgür İrade günü. Özgür İrade pazartesi akşamları televizyonlarda izlenecek tek haber programı. Tuba Emlek’le birlikte bir haftanın gelişmelerini ayrıntılarıyla irdeleyeceğiz. Bekliyoruz. Sakın kaçırmayın.
Can Ataklı - Korkusuz