Para neden hep Araplardan aranıyor?
Can Ataklı;
ANALİZ
Tehlikeyi fark edin artık
Ne kadar anlatsak da anlamayanlar ne yazık ki çoğunlukta.
Ülkemiz müthiş bir “mülteci, sığınmacı” akını altında işgal ediliyor.
Suriye’deki iç çatışmalar sırasında güya insani amaçla önce on binlerce kişi geldi ülkemize.
Ama sayıları hızla arttı.
Sınırların adeta kevgire dönüşmesi sonucu 10 yıllık süreçte milyonlarca kişi geldi.
Sadece Suriyeli de değil.
Amerika’ya hizmet eden ve şimdi Taliban’dan korktuğunu öne süren yüzbinlerce Afgan da akın akın geldi, gelmeye devam ediyor.
Bunlara Pakistanlılar, Iraklılar eklendi.
İranlı zaten bir buçuk milyonun üzerinde sığınmacı var.
Afrika’nın pek çok ülkesinden de ipini koparan Türkiye’ye geliyor.
Bunun 10-20 yıllık süreçte Türkiye’ye vereceği zararı görmemek büyük akılsızlıktır.
Nüfus yapımız değişiyor.
İnanç sistemimiz farklılaşıyor.
Kültür farkları ortaya çıkıyor ve derinleşiyor.
Bir süre sonra daha da ciddi kalabalıklara ulaşacak bu kontrolsüz sığınmacıların anormal talepleri ile karşılaşmamız hiç de sürpriz olmayacaktır.
Özellikle Suriyeli nüfusun çok artması, evliliklerle, iş ortaklıklarıyla ve komşuluk ilişkileri ile iyice nüfuz etmelerinin ardından özerk bölge hatta toprak talepleri bile olabilir.
Geçen hafta sosyal medya hesabıma 1937 yılındaki bir gazetenin kupürü geldi.
Gazetenin manşetinde şu başlık var; “Çölden Arap getiriyorlar.”
Çölden getirilen Araplar Hatay’a yerleştiriliyor.
Hatay o tarihte henüz Türk toprağı değil.
Ama Atatürk’ün en büyük hayali nüfusu Türk olan, ancak Fransız yönetiminde kalan Hatay’ı vatan topraklarına katmaktı.
Bunun için bir plebisit yapılması gerekiyordu.
İşte Fransızlar burayı kaybetmemek için nüfus dengesini değiştirmeyi amaçlıyordu ve Arap nüfusunu artırmak için sürekli insan taşıyordu.
Aslına bakarsanız şimdi Türk toprağında olan Hatay için benzer bir tehlike var.
Hatay’da nüfusun depremden sonra Suriye’den gelenlerin lehine doğru geliştiği bir sır değil.
Nüfus dengesi iyice değiştiğinde Esad bile “Bir plebisit yapalım, Hatay Suriye’ye verilsin” diyebilir.
Bu elbette savaş nedeni olur ama Türkiye’nin çekeceği sıkıntıyı düşünebiliyor musunuz?
Bu nedenle iktidar sığınmacı politikasını mutlaka gözden geçirmeli ve durum içinden çıkılmaz hale gelmeden gerekli önlemleri almalıdır.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
TÜİK’in enflasyon hesabı memur maaş zamlarına uyduruldu
Tahminim doğru çıktı.
TÜİK ilk kez aylık enflasyon verilerini iki gün geciktirmişti, ben de dünkü yazımda “Muhtemelen memurlara yapılacak ek zam oranına göre enflasyon rakamı açıklayacaklar” demiştim.
Dün saat tam 10.00’da rakamlar açıklandı, yarım saat sonra da memurlara yapılacak ek zam miktarı duyuruldu.
TÜİK’e göre enflasyon haziran ayında yüzde 3.92, yıllık yüzde 38.21 olarak gerçekleşti.
Oysa artık herkesin kabullendiği ENAG’a göre ise aylık enflasyon yüzde 8.54 yıllık enflasyon ise yüzde 108.58 olarak belirlendi.
TÜİK’in elbette işini bilen uzmanları vardır.
Ama artık TÜİK gerçek rakamları açıklayamıyor, saraydan gelen rakamları ilan ediyor.
Çok belli ki hafta başında memur maaşlarını tam hesaplayamadılar, iki gün daha çalışıp bir oran buldular sonra bunu enflasyona uydurmak için belirledikleri rakamı TÜİK’e bildirdiler.
Yoksa hangi aklı başında insan haziran ayında fiyatların sadece yüzde 3.9 arttığına, yıllık enflasyonun da yüzde 38 olduğuna inanır.
ENAG’a göre ise enflasyon aylık %8.54, yıllık %108.58 olarak gerçekleşti. ‘Ekonomi dehası’ TÜİK, yalan istikrarını koruyarak insanların aklıyla dalga geçmeye devam ediyor.
KOMİK
Mısır’la ilişkiler fıkra gibi
Bundan 10 yıl önce Mısır’da “darbemsi” bir şey oldu.
“Darbemsi” diyorum çünkü Mısır’da yaşanan tam bir darbe değildi.
Müslüman Kardeşler siyasi hareketi Mısır’da iktidardaydı.
Başında Mürsi vardı.
Erdoğan’ın çok sevdiği Mürsi iktidar sarhoşluğu ile olmadık kararlar almaya başlayınca halkın tepkisi oluştu.
Tıpkı Mübarek’in devrilmesine neden olduğu gibi Tahrir Meydanında gösteriler yapıldı.
Mürsi ise Türkiye’den aldığı akılla kendi taraftarlarını Adeviyye meydanında toplamaya kalktı.
Ancak Tahrir’de 10 milyona yakın kişi toplanmasına karşı Adeviyye’de ancak 1.5 milyon kişi bir araya geldi.
Tahrir Meydanındaki büyük kalabalığın Adeviyye’ye doğru yürüyüşe geçmesi üzerine ordu duruma müdahale ederek “Mısır ordusu Tahrir Meydanında” mesajı yayınladı.
Bunun üzerine Mürsi istifa etti, Genelkurmay Başkanı Sisi de devlet başkanı oldu.
Aslında yaşanan kansız darbeyi, tüm dünya Mürsi’nin halkına verdiği zararı bildiği için bu oldubittiye “darbe” demedi.
Dünyada bir tek AKP iktidarı olayı darbe olarak nitelendirdi ve Mısır’la ilişkilerini kesti.
Bunun üzerine Mısır’da milyonlarca dolarlık yatırımı olan çok sayıda Türk iş insanı ülkeden çıkarıldı, malları yok pahasına başkalarına geçti.
Şimdi yine tornistan vaziyetteyiz.
Biden Erdoğan’la ilk buluşmasında “Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Mısır’la ilişkilerinizi yeniden kurun” demişti.
İlk üç ülkeyle tekrar canciğer olundu, sıra Mısır’a geldi.
“Darbe” denilen olayın tam da 10’uncu yılında Mısır’a büyükelçi atandı, iş dünyası eski yatırımlarına devam etmek için kolları sıvadı.
Sonuçta kaybeden Türkiye oldu, Mısır’ın ciddi bir kaybı yok.
Bu da fıkralık bir durum yani.
Bİ SORALIM BAKALIM
Para neden hep Araplardan aranıyor?
Hem maliye bakanı hem Merkez Bankası başkanı ithal isimler.
Biri İngiltere’nin finans çevrelerinden, diğeri de Amerikan bankacılık sisteminden alınıp getirildi.
Her ikisi için de “dünya finans sistemini çok iyi biliyorlar, Batı’yı çok iyi tanıyorlar, ilişkileri çok güçlü” güzellemesi yapıldı.
Ancak görüyoruz ki bu iki isim de henüz Batı ile bir ilişki kurmadı.
Para arayışı Arap ülkelerinde yapılıyor.
Erdoğan NATO toplantısından sonra Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’a gidecek.
Verilen bilgilere göre bu üç ülkeden 25 milyar dolarlık bir kaynak sağlanacakmış.
Yandaş medyaya göre bu üç ülkeden “uzun vadeli yatırım finansmanı” bulunacakmış.
Ama şunu çok iyi biliyoruz, Arap ülkelerinden gelen paralarla aslında yatırım yapılmıyor.
Ya borç veriyorlar ya da şirket/mülk satın alıyorlar.
İstihdama, Türkiye’nin ihracatına pek yararları yok.
Galiba “uzun vadeliden” kasıt “uzun vadeli kredi” anlamına geliyor.
Tabii bir gerçeği de yazmalıyım, Batı ülkeleri artık Türkiye’ye borç vermiyor, verse de çok yüksek faiz istiyor.
Peki Batı riskli gördüğü Türkiye’ye para vermezken, Araplar neye güveniyor da bol bol para gönderiyorlar acaba?
Bunu “Müslüman dayanışması” olarak görmek mümkün mü?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Akılsız şovlarla Kuran’ın yakılmasını doğru gibi gösteriyorlar
Başta İsveç olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde Kuran yakan reziller türedi.
Hangi inançta olunursa olunsun bir dinin kutsalına el ve dil uzatmak fikir özgürlüğü değildir.
Son Kuran yakma olaylarının özellikle İsveç’te yaşanması bu olaya yönelik en büyük tepkinin Türkiye’de oluşmasına neden oldu.
Pek çok kişi konuyu İsveç’in NATO üyeliği ile bağdaştırarak “Bu kafayla mı NATO’ya gireceksiniz?” diye soruyor.
Ancak bunu karşı eyleme dönüştürmek ve kendince şov yapmak isteyenler de var.
İşte bir örnek;
İzmir’in Karabağlar ilçesinde AKP’li bir eski meclis üyesi güya İsveç’i protesto etmek ve kendi silahıyla vurmak istemiş.
5-6 çocuğu yan yana dizmiş, yere koyduğu İsveç bayraklarının üzerine işetmiş.
Adam diyor ki “Madem Kuran yakmak fikir özgürlüğüne giriyor, o halde bu çocuklar da fikir özgürlüklerini kullanarak İsveç bayrağının üzerine işiyorlar.”
Ah be akılsız adam.
Fikir özgürlüğünü bahane ederek İsveç bayrağının üzerine çocuk işetirsen, bir anlamda Kuran yakılmasını da kabullendiğin anlamı çıkmıyor mu?
Bunu düşünemiyor musun?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları