'Din ile devlet işleri'
Çiğdem Toker; Türkiye Cumhuriyeti'nin halen yürürlükteki Anayasa'sında laiklik devleti tanımlayan ilkelerden biri. Ancak muhalefetin şu ya da bu nedenlerle yeterince etkin ve etkili olmayışı sonucu, fiilen başka bir eşikte yaşıyoruz.
Bu yazı yazılırken şarkıcı Gülşen'in gözaltındaki ifadesi sürüyordu.
Gülşen, imam hatip mezunu olduğu belirtilen müzisyen arkadaşıyla sahnede - onaylamadığım- bir diyalogu nedeniyle gözaltına alındı.
O diyalogun yeni değil, dört ay öncesine ait olduğunu es geçmeyelim.
Gülşen; sahne giysilerinden dolayı, iktidar medyası ve sosyal medyada uzun süredir hedef gösteriliyor. Gözaltına alınışı, aylar önceki konserinde sarf ettiği sözün, geriye doğru taramayla cımbızlanıp sosyal medyada tedavüle sokulması ardından oldu.
Kınayarak tepki gösterilebilecek bir ifade hakkında, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” iddiasıyla ceza soruşturması açılması, bize çok şey anlatmalı.
Bu hadiseyi adaletin simgesi gözü bağlı tanrıçanın (Themis) tuttuğu terazinin bir kefesi olarak düşünün.
Çok daha yakın bir zamanda bir ilahiyatçının namaz kılmayanlar için “taziren öldürülebilir” ifadesini de öbür kefede.
Gülşen, -kabul edilemez- bir yafta kullandığı için halkı kin ve düşmanlığa tahrikten gözaltına alınırken; namaz kılmayanların öldürülebileceğini açıklayan ilahiyatçı, ifade özgürlüğünden yararlanıyor. Ferah ferah…
Belli ki onun; “Çağrılır, azarlanır. Çağrılır, tekdir edilir. Çağrılır, dövülür. Devam ederse taziren öldürülebilir” sözleri, büyük ülkemizde görev yapan binlerce savcının hiçbirinde; namaz kılmayanların hedef gösterilmiş olabileceği, can güvenliği tehlikesi doğabileceği kanaati uyandırmamış.
AYNI GÜN RESMİ GAZETE'DE
Aynı gün, yani dünkü Resmi Gazete'de bir Cumhurbaşkanlığı kararı yayımlandı. Üst düzey bürokratların atama usullerini düzenleyen 3 nolu kararnamedeki listeye ek yapıyordu. Buna göre yeni kurulan Diyanet Akademisi'nin başkanları da artık 1 nolu listede yer alacaktı. Böylece geçen mart ayında Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'da değişiklik yapılarak kurulan Diyanet Akademisi'nin devletin bürokratik işleyişindeki yeri sağlamlaşmış oldu.
Kanunu beş ay önce çıkarıldı. Diyanet Akademisi, DİB'in din hizmetleri sınıfına ait kadrolarına atanacak aday din görevlilerin eğitim faaliyetlerini yürütmek üzere kuruldu. Oysa DİB'in içinde zaten faal, eğitim hizmetleri için görevlendirilmiş bir genel müdürlük vardı. Öte yandan DİB'in bütçeden aldığı payın her yıl birkaç bakanlığı geride bırakmasındaki bir numaralı sebebin, personel harcaması olduğunu anımsatalım.
Diyanet Akademisi, kamuoyunda yeterince tartışılmadı. CHP eski Milletvekili ve kıdemli eğitimci Mustafa Gazalcı, Diyanet İşleri Başkanlığı'na doğrudan bağlı olarak faaliyet gösterecek akademinin, laiklik ilkesi ile Öğretim Birliği Yasası'na aykırı olduğunu açıklamış, partisi CHP'den yasayı Anayasa Mahkemesi'ne götürmesini istemişti. Böyle bir iptal başvurusu olmadı.
Zaten söz konusu yasa da bazı CHP'li vekillerin de kabul oyları sayesinde TBMM'den geçmişti. (Hiç ret oyu verilmediğini de not düşelim)
Diyanet Akademisi'ni kuran yasadaki yetkiler oldukça geniş. Eğitim uzmanları, yeni kuruma verilen bu yetkilerin, milli eğitimde dinselleşmeyi yaygınlaştırma potansiyeli içerdiğini belirtiyor.
Türkiye Cumhuriyeti'nin halen yürürlükteki Anayasa'sında laiklik devleti tanımlayan ilkelerden biri. Ancak muhalefetin şu ya da bu nedenlerle yeterince etkin ve etkili olmayışı sonucu, fiilen başka bir eşikte yaşıyoruz.
Eğer yeni bir dönem açılacaksa, din ile devlet işlerinin nasıl ayrılacağı ve eğitimde dinselleşmenin sınırları, önümüzdeki dönemin temel konularından birini oluşturuyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları