Tarih:
12.07.2017
Gazetecilik ve ‘ekmek parası’
Eğer muhabir yazdığı haberde gerçeklerin, güç sahibinin keyfine kurban edildiğini biliyor, hissediyorsa (ve ardında buna benzer birden fazla örnek varsa) yaptığı gazetecilik değil çürümüşlüğe hissedarlıktır.
Linç kültürüne yakın toplumların hukuk devletine uzaklığı, raslantı değil, nedensellik içerir. “Onu bize verin” naralarını en çok, cezasızlığın yaygın olduğu, hakkaniyetli bir karar uğruna mağdurun adliyelerde ömür tükettiği, insan haklarının bir değer olarak içselleşmediği toplumlarda duyarsınız.Adaleti kendi şiddetiyle “sağlayan” lincin, bir “kültür” olarak anılmasının nedeni ise tepki öznesine mahallinde ve fiziksel saldırıyla sınırlı kalmayıp farklı mecra ve toplumsal pratiklerde de kendisini göstermesidir.
Medyanın rejim güçleri, ülkemizde giderek daha çok bu çirkinliğin taammüden kurgulanıp sergilendiği bir vahşi arena olma niteliği taşıyor.
***
Bırakalım mahkeme kararını, henüz hâkim önüne dahi çıkmamış binlerce yurttaşın suçlu ilan edilmesinin, neredeyse vakayi adiyeden göründüğü bir zamanda yaşıyoruz. Bu durumu kabullenmenin, dahası ortak olmanın vahim bir yanlış olduğunu hatırlatmak ise gazeteciliğe dahil.
Bir yıl önce -siyasi ayağı nedense hâlâ ortaya çıkmamış- bir darbe girişimine maruz kalmamız, o zamandan beri OHAL rejimi altında yaşamamız, hiç kimseye hiç kimseyi mahkeme kararı olmadan suçlu ilan etme hakkını vermez. (Eğer veriyorsa, yani vatandaşların suçluluğu için, mikrofonlar önünde ilan yeterliyse, o vakit bu kişiler için seferber edilen, gözaltı arabasının benzin parasından yargıçların maaşlarına, adliyenin aydınlatmasından özel güvenlik şirketlerine ödenen milyonlara kadar bütün devlet harcamaları israftır. Böyle bir durumda dinen değilse bile mali disiplin gereği israfa son verilmesi beklenir. )
***
Ceza yargılamasında, ek gözaltı süresi, henüz savcılık ifadesinin alınmadığı anlamına gelir. Savcılık ifadesinin alınmayışı ise kişinin neyle suçlandığının bilinmediği. Bu dönem “yandaş medya” tartışması vesilesiyle, sahiplikler, yönetici ve yazarlar öne çıkmakta. Gözden kaçan bir boyuta bu vesileyle değinelim. Zira böyle dönemlerde ne kadar sık hatırlansa, o kadar iyi.
Muhabir, gazeteciliğin belkemiğidir. O yoksa haber yoktur. Deneyimli muhabir ise, ulaştığı haberin hangi mesleki kurallarla yazılması gerektiğini bilen; yazdığı haberin çalıştığı kurumda nasıl “görüleceğini” değerlendirileceğini az çok kestiren muhabirdir. Deneyimli muhabir, gerçeğin güç sahiplerinin keyfine feda edilip edilmediğini de anlar. Tıpkı haberinin aynı sebeple, temel hukuk ilkeleri çiğnenerek büyütülüp sunulacağını anlayacağı gibi. Deneyimli muhabir, kendisine aktarılan haber aynı anda hem temel kişilik haklarına aykırı, hem de maddi bakımdan gerçek dışıysa o haberi yazmaz, yazamaz.
Eğer muhabir yazdığı haberde gerçeklerin, güç sahibinin keyfine kurban edildiğini biliyor, hissediyorsa (ve ardında buna benzer birden fazla örnek varsa) yaptığı gazetecilik değil çürümüşlüğe hissedarlıktır.
Biz gazeteciler sınıfsal olarak emekçi olsak da habercilik “ekmek parası” için yapılacak bir uğraş değildir.
O nedenle kelimelerini başkalarının hayatlarını karartacak infaz mermileri olarak kullandırmamak, gazeteciliğe dahildir.
Çiğdem Toker - Cumhuriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları