Geç olmadan-2
Çiğdem Toker; Eğer iktidar bu durumu da kutuplaştırma geleneğinde bir “fırsat” olarak görüyorsa bu kez yanılıyor.
İnsanın dünyası, ruhsallığı, ömür de denilen yaşanmışlıkları istatistiklere sığmaz. Sevdiklerinin kaybını bir nebze katlanılır kılan defin törenlerinin yapılamadığı, yasların tutulamadığı Covid-19 vefatlarını rakamla yazmak zorunda kalmanın rahatsızlık verdiği notuyla yazıyorum bu yazıyı. Salgının yayılma hızı öylesine yüksek ki, bilgi verme söz konusu olduğunda, kurulan her cümle eksik ve geç kalmış oluyor.
Durumun ciddiyetini hatırlayalım: Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın ilk vefatı açıkladığı tarih olan 18 Mart'tan 28 Mart'a kadar 108 yurttaş yaşamını yitirdi. 28 Mart'tan 31 Mart'a geldiğimizde ise vefat sayısı 214'e yükseldi. Yani 10 güne yayılan 108 ölüm vakasının ikiye katlanması için sadece 3 gün yetmiş. Şu an, çarşamba günkü son rakamlara göre 277 olan vefat sayısı, siz bu satırları okurken büyük olasılıkla 300'ün üzerine çıkmış olacak. Aralarında hayatlarını insan hayatına adamış kıymetli hekim ve sağlık çalışanlarının yer aldığı yeni, ürpertici istatistikler.
DOLAŞAN NÜFUS
300 hekim ortak bir çağrıda bulundu. Salgının büyümesine yol açan en önemli faktörün “dolaşan nüfus” olduğunu vurgulayan çağrıdan bir bölüm:
“Türkiye, 29 Mart itibarıyla kaybedilen hasta sayısı bakımından (131 kayıp); 23 Mart'taki Almanya'nın hizasındadır (123 ölüm). İtalya'dan 24 gün (5 Mart-148 ölüm), İspanya'dan ise 16 gün (13 Mart- 133 ölüm) gerideyiz.”
Ve altın değerinde bir cümle: Bu ülkelerle ülkemiz arasındaki “gün farkları” çok değerlidir.
HASTANE KAPASİTELERİ AŞILIRSA
Tıp dünyası günlerdir uyarıyor: Salgının yayılma hızı, sağlık kurumlarının kapasitelerini zorladığında tehlike büyüyecek. Yüzyılın pandemisinde Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi bir kurumu dinlemeyen, eleştirel tutumu dolayısıyla yok sayan iktidar genel karantina kararında direnç gösteriyor. Çünkü maliyetini karşılayacak durumda değil.
İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinin kampanyaları, tam da bu noktada merkezi yönetim bütçesi üzerindeki salgın harcamaları baskısını hafifletecek nitelik taşıyordu. Gelgelelim partili Cumhurbaşkanlığı, meseleye bu rasyonellik üzerinden dahi bakmayı reddediyor. “Ben yapmıyorsam kimse yapamaz” saikiyle yoksul, dahası aralarında kendi seçmenlerinin de bulunduğu kesimlere nefes aldıracak bu kampanyaları durdurdu. Banka hesaplarına blokaj koydu.
Aynı partili Cumhurbaşkanlığı, kamu özel işbirliği (KÖİ) modelleriyle yaptırdığı havalimanı, köprü, tünel, otoyol ve şehir hastaneleri için bizlerin vergisiyle ödeyeceği 18.9 milyar TL konusunda hâlâ bir adım atmış değil. Oysa bizlerden saklanan sözleşmelerde mücbir sebep maddesini işletse, dolar ve Euro üzerinden verilen garanti tutarlarının bütçede kalmasını sağlayabilecek. Bu tutarlar, artık zorunlu hale gelen genel karantinayla ortaya çıkacak maliyetin bir kısmını karşılayacaktır.
Eğer iktidar bu durumu da kutuplaştırma geleneğinde bir “fırsat” olarak görüyorsa bu kez yanılıyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları