İfade özgürlüğümüze sahip çıkalım
Çiğdem Toker: Sadece Türkiye değil; ABD'den Çin'e, Rusya'dan Myanmar'a dünyanın her yerinde gazeteciler akıl almaz bir düşmanlıkla karşı karşıya
Yeni yıla girerken güzele, iyiye dair ümitli dilekler paylaşmak gelenektir.
Pek neşeli geçmeyen 2018, gerçekçilikten uzaklaşmaya izin vermese de geleneğe uyalım:
“2019 adaletin çoğaldığı, daha özgür, daha eşit günler gördüğünüz bir yıl olsun”
Bu dileğe, haber hakkını ihtiyaç olarak gören herkesin hissettiği gerçeği de ekleyelim:
Son yıllarda ifade özgürlüğü bakımından her yıl, bir öncekini aratıyor.
Cesedinin akıbeti belirsiz Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın korkunç biçimde katli başta olmak üzere 2018, gazetecilerin eşine rastlanmayan şiddet ve yoğunlukta saldırılara maruz kaldığı bir yıl oldu.
Sadece Türkiye değil; ABD'den Çin'e, Rusya'dan Myanmar'a dünyanın her yerinde gazeteciler akıl almaz bir düşmanlıkla karşı karşıya,
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, gazetecilere saldırıları verilerle raporladı. 2018'de 80 gazeteci öldürüldü.
348 muhabir tutuklandı, 60 gazeteci rehin alındı. Tablo bize, otoriter hükümranlığın küresel ölçekte şiddetlendiğini gösteriyor.
MAYIN TARLASI
Ülkemizde ise söze, yazıya dair temel Anayasal hakları kullanmak dahi mayın tarlasında gezmeye dönüştü. “Hizaya girmemiş” gazeteciler ve haksızlıklara susmayan isimler; iktidar ve iltisaklı organlarca giderek daha sık hedefe oturtuluyor.
Öyle deyim olsun diye değil. Hedeften ne anlaşılıyorsa… Nefret öznesi haline getirdikleri bir ismin başına bir şey gelse zil takıp oynayacaklar.
Soluk aldığımız siyasal iklimde bir gazeteciyi terör suçuyla bağlantılı göstermek hayli kolay, bir o kadar da “kullanışlı”.
Ülkemizin en büyük medya grubu el değiştirirken, en büyük kamu bankasından içeriği karanlıkta kalmış yüklü bir kredinin kullanılması, basın ve ifade özgürlüğüyle yakından ilgilidir.
Bir başka medya patronuna, -az sayıdaki birkaç firmayla- Türkiye'nin geniş bütçe kaynaklarının seferber edildiği altyapı projelerinin ihale edilmesi ve portföyünün durmaksızın genişlemesi de öyle.
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmasıyla basın kartı taşıma koşulları “milli güvenlik ve kamu düzeni” gibi hukuk literatüründe “belirsiz kavram” sayılan ve erk sahibinin dilediğince için doldurabileceği yeni koşullara bağlanması, ifade özgürlüğünü genişletici bir hamle olmasa gerek.
Tabii ki içinizi karartmak için yazmıyorum bunları.
Habere erişimin sizler için önem taşıdığı varsayımıyla, gazeteciliğin hukuken, fiziken ve mali olarak nasıl daraltıldığını bilmek hakkınız olduğu için.
İfade ve basın özgürlüğüne sahip çıkmak çok önemli hale geldiği için bir de.
Söz söyleme özgürlüğüne dair ümit, ancak ısrarlı taleple “gövde kazanabilir” çünkü.
Hepimize güzel bir yıl diliyorum.
Seçim soruları
– AKP İstanbul Büyükşehir'e aday gösterirken kendini Anayasa ile bağlı mı saydı?
– AA dışında bağımsız ve yaygın bir haber ajansı mı kuruldu?
– Görev süresi uzatılan YSK, oy kullanma hakkına dair genişletici yeni kararlar mı aldı?
– Yoksa… Yoksa CHP hepimizi hayran bırakacak bir seçim sonucu analiz sistemi mi kurdu?
– Bu soruların birine dahi “evet” diyemediğimiz bir ortamda, 31 Mart yerel seçimlerinin adil ve güvenli bir ortamda yapılacağına nasıl ikna oluyoruz?
– İkna olmuyorsak, normal bir ortamdaymışız gibi seçim koşuşturmasının manası nedir?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları