Tarih:
09.02.2015
Merkez Bankası’nın Halleri
Çiğdem Toker; Erdoğan, bu hafta Türkiye’de olmayacak. Cumhurbaşkanı’nın altı gün sürecek Kolombiya-Küba-Meksika gezisinin resmi heyetinde, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de yer alıyor.
Erdoğan, bu hafta Türkiye’de olmayacak. Cumhurbaşkanı’nın altı gün sürecek Kolombiya-Küba-Meksika gezisinin resmi heyetinde, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci de yer alıyor.Peki bu “yokluk”, faiz tartışmasını bir nebze yatıştırıp doların ateşini söndürür mü?
Dün akşam uçağının kalkmasına dakikalar varken, “Merkez Bankası yönetemiyorsa hesabını verecektir” demeseydi eğer, “ihtiyatlı iyimserlik” içinde olabilirdik.
Bu noktadan sonra artık, Cumhurbaşkanı’nı, Bogota yahut Havana’da, mevkidaşlarıyla basın açıklaması yaparken bile Merkez Ban-kası Başkanı Erdem Başçı’ya yüklenirken izleyebiliriz.
Öfkelendiği bir meseleyi “son kullanma tarihi” dolana dek bırakmayan bir siyasetçiden söz ediyoruz.
Dahası mevcut koşullarda öfkesinin dinmesi için de bir neden görünmüyor.
Bir kere, kendisi feragat etmedikçe, Erdoğan, teorik olarak Başçı’ya 14 ay daha “katlanmak” zorunda. Beş yıllığına atanan Merkez Bankası başkanları görevden alınamıyor çünkü.
Nitekim, Cumhurbaşkanı’nın adeta nefesi tıkanarak “Böyle bağımsızlık mı olur?” diye bağırışının arka planında, bu öfkenin de gizlendiğini söylemek yanlış olmaz.
(Diğer ikisine aşağıda değineceğim.)
Merkez Bankası Başkanı’nı, görevi sırasında “almanın” tek hukuki koşulu, yasasını değiştirmek. Kolay göze alınası bir girişim değil. TL’nin değer kaybettiği, döviz talebinin arttığı bir ortamda, başkanı görevden almaya dönük bir yasa değişikliğinin “vukuu şuyuundan beter” olacaktır. (Yani dedikodusunun bile ekonomik göstergelere faturasının ağır olacağı brifingi Erdoğan’a mutlaka verilmiştir.)
***
Seçim arifesinde bütün konsantrasyonunu “başkanlık” tartışması üzerinden seçmen algısına yönelten ve ihtiyaç duydukça güncellediği “iç düşman” olarak bu kez Merkez Bankası’nı seçmiş olan Erdoğan’ın sinirlerinin yatışması için tek “çare”(!), Başçı’nın bu görevi kendi isteğiyle bırakması.
Peki, Başçı neyi test ediyor? Kamuoyu önünde bunca sık ve ağır baskıya ne kadar dayanacak? İşte, giderek daha sık sorulmaya başlanan soru da bu.
Başçı’nın sadece bugünlerde değil, bırakmayı çoktandır istediği, birkaç kez Bakan Babacan’ın girişimiyle vazgeçtiği, yanı sıra, istifasının piyasalarda doğuracağı, daha doğrusu, tetikleyeceği olası sonuçlar nedeniyle faturanın yeniden kendisine kesilme ihtimalinden kaygı duyduğu konuşuluyor.
(Geçenlerde bir yemekte Başçı’nın lojmandan taşınma hazırlığı içinde olduğunu duydum. Teyit edebildiğim bir bilgi olmadığını hemen söyleyeyim. O nedenle bu bilginin yakın gelecekteki bir görevi bırakmanın işareti olup olmadığını da bugünden kestirmek güç.)
***
Ancak asıl sorun, Başçı’nın varlığı ve izlediği politikaların ötesinde; Merkez Bankası bağımsızlığının siyaseten artık sahiplenilmiyor oluşunda düğümleniyor.
2001 krizinin ardından yasayla sağlanan “bağımsızlık”, yukarıda aktardığım, “başkanın göreve getirilme alınma usulünün ötesinde” çok önemli iki kurala daha dayanıyordu:
Fiyat istikrarı görevi ile Hazine’nin Merkez Bankası’ndan kısa vadeli avans (yani nakit para) kullanımının sona ermiş olmasına.
İşte bu “bağımsızlık”tan vazgeçilebileceğinin sinyali geçenlerde Ekonomi Bakanı Zeybekci’den geldi. Merkez Bankası hedefleri arasında -şu anda olmayan- büyüme, ihracat artışı ve istihdamın da yer alması gerektiğini söyleyen Bakan, yasayı değiştirmek gerektiğini açıkladı.
Görünen o ki, başkanların göreve getirilip alınma usulünü, Merkez Bankası’nın hedeflerini ve muhtemelen Hazine’ye “bağımsızlık” öncesinde olduğu gibi yeniden kısa vadeli avans sağlama yolunu açacak bir yasa değişikliği kapıda.
“Kapıda” derken, bu değişikliğin hemen şimdi yapılma ihtimali yüksek görünmüyor. Ama daha geçen hafta TRT yayınında “Çalışacağım adamı ben belirlerim. Benle gelen benle gider” demiş olan Cumhurbaşkanı’nın, bu hamleyi seçim sonrasına bıraktığını anlamak güç değil.
Bugün Merkez Bankası’na psikolojik şiddet düzeyinde “faizi indir” baskısı yapanlara hatırlatmak gerekiyor: Planları gerçekleştiğinde sonucu, tahminlerin ötesinde tahrip edici olabilir. Ve o gün geldiğinde, “Ekonomi bozulursa faizleri indirmediği için sorumludur” bahanesini üretecekleri bir Merkez Bankası da kalmayacak.
Çiğdem Toker - Cumhuriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları