‘Muhalif gazetecilere davet’ meselesi
Çiğdem Toker; Yukarıda anlattığım bir siyasi iklim içinde bu toplantıya katılmamın iktidar açısından meşruiyet devşirme aracı olarak kullanılacağı kanısındayım. O nedenle katılmayacağım.
2023 seçimleri, bakılabilecek her yön ve toplumun tüm kesimleri açısından hayati önemde. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan seçim kampanyasını 28 Ekim'de başlatıyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün, kurduğu Cumhuriyet'i TBMM'de ilan ettiği tarihin 99. yılına, 29 Ekim'in de bir gün öncesine rastlıyor.
Ankara Arena Spor Salonu'nda yapılacak toplantı ile “Türkiye Yüzyılı” başlatılacakmış. Bu ifade ile logoda “Cumhuriyet” sözcüğü itina ile geçmiyor. Erdoğan'ın açıklayacağı “Vizyon Belgesi”, hazırlığı süren asıl seçim beyannamesinin çerçevesi niteliğinde.
İşte bu toplantıya “muhalif” diye anılan gazetecilerin “davet edilmesi” ve katılımları, başlı başına gündem tartışması doğurdu. Tartışmanın da ötesine geçerek gerilim hatları üretti.
Her türlü hak ve özgürlüğün, iktidar tarafından ağır baskı ve tehdit cenderesi altında olduğu bir ortamda bu meselenin tartışılması normal ve isabetlidir.
Cezaevleri, tek “suçu”(!) Anayasal haklar olan ifade özgürlüğünü, toplantı/gösteri özgürlüğünü kullanmak olan, herhangi bir şiddet eylemine karışmamış gazeteci, siyasetçi, avukat, mimar, kamu görevlileriyle dolu.
On binlerce kamu görevlisi görevlerinden ihraç edildi, açlıkla terbiye ediliyor. Sayısız hasta tutuklu ve hükümlü ağırlaşan sağlık sorunlarına rağmen cezaevlerinde tutuluyor.
Köylüler, derelerini, ağaçlarını savundukları için dipçik altında darp ediliyor. Hepimizin boğazına sarılmak üzere uzanan bir Sansür Yasası yeni yürürlüğe girdi.
Özeti: Memlekette Anayasa yıllardır askıda.
NE ‘MUHALİF' DOĞRU NE ‘DAVET'
Görüşlerimi madde madde gideyim:
– “Muhalif” gazeteci tanımı sorunludur. Çünkü özünde siyasi bir kavramdır. İktidardan doğru bir bakışı temsil eder. “Bir iktidar medyası bir de muhalefet medyası” vardır gibi bir anlam çıkar. Bu da “iktidar medyası”nı doğru bir yerde duruyormuş gibi çağrıştırır. Ortadoğu coğrafyasına özgü;
Suriye iç savaşı başladığında haber diline aktarılan bu kelime, iktidar medyası tarafından iktidara yanaşmayan gazeteciler için kullanılmaya başladı ve yerleşti. Yazık ki bağımsız gazeteciler arasında da kullanımı yaygınlaştı.
Türkiye'de iktidar medyası sorunu olduğu doğrudur. Özellikle 2008 yılından başlayarak planlı ve programlı bir biçimde inşa edilmiştir. Ancak iktidar medyasında yer almayan gazeteciler “muhalif” gazeteci değildir. Gazetecilik doğası gereği eleştireldir. Kişisel olarak bu tanıma her fırsat ve ortamda itiraz ediyorum.
– Bu konudaki ikinci sorunlu alan “davet” meselesi: Bu ölçekteki bir siyasi faaliyeti izlemek, Türkiye'de siyaset izleyen her gazetecinin kadrajına girer. Girmesi gerekir. Bunun için davet mekanizması kurulmaz. Ama ortada adeta bir balo veya da sınırlı katılıma açık özel resepsiyon
varmışcasına, geniş katılımlı bir siyasi toplantı “davet”e konu oldu.
TELEFONLA DAVET
Bu toplantıya telefonla davet aldım. AKP MKYK Üyesi Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı “Sizi de aramızda görmek istiyoruz” dedi. Gelmem halinde ayrı bir giriş kapısından alınacağım belirtildi. Katılıp katılmayacağım sorulmadı, cevap konusunda da bir süre verilmedi. Ben de teşekkür ettim.
Cevabı buradan okurlarla paylaşayım:
Diğer partilerin faaliyetleri gazeteci olarak nasıl izleniyorsa, bu toplantının da aynı yaklaşımla izlenmesi gerektiğini düşünen meslektaşlar olabilir. Ben iktidar yanlısı olmayan gazetecilerin “davet” edilmesinin anlamlı bir strateji değişikliği falan değil, basbayağı bir pragmatizm olduğunu
düşünüyorum. Yukarıda anlattığım bir siyasi iklim içinde bu toplantıya katılmamın iktidar açısından meşruiyet devşirme aracı olarak kullanılacağı kanısındayım.
O nedenle katılmayacağım.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları