OHAL normalleştirilemez
Çiğdem Toker: İktidarı demokratik yollarla devretme fikrinden çok uzak olduğunun işaretlerini her gün veren anlayışın OHAL yetkilerini keyfi uygulamayacağının ne garantisi olabilir.
İktidarın hazırladığı ve iktidarın OHAL dönemi yetkilerini uzatan yasa TBMM'den geçti. AKP'li vekillerin kanun teklifine yazdığı süre üç yıldı. Yani tüm yetkiler için 2023 genel seçimleri ile 2024 yerel seçimlerini içine alacak bir süre hedeflenmişti. Ancak TBMM görüşmelerinde yükselen tepkiler üzerine bu süre, bazı yetkiler için 1 yıla indirildi. Örneğin; kamudan ihraçlar üç değil, bir yıl daha sürecek. Haliyle sürenin çok sınırlı bir yetkide indirilmiş olması, kazanım filan değil. Küçük, taktiksel bir geri adım.
Gözaltı sürelerinin uzatılması, şehirlere giriş çıkış yasakları gibi temel hak ve özgürlüklere ilişkin birçok OHAL yetkisi için 3 yıllık süre korundu bu bir. İkincisi, bir yılın dolmasına günler kala, yani seneye bugünlerde yetkinin verildiği yasa maddesini iki cümlelik bir madde yazarak uzatmak AKP için çocuk oyuncağı. Yeter ki MHP'nin desteği sürsün. TBMM ve işleyişi nasılsa onlar için bir araç.
OHAL NORMALLEŞTİRİLEMEZ
Asıl önemli olan ve hepimizin hakkı hukuku, çocuklarımızın geleceği için çok dikkat edilmesi gereken mesele, darbe girişiminden altı yıl sonra AKP'nin OHAL yetkilerine ihtiyaç duymasıdır. Bundan daha da fena olan, toplumu bitmek bilmeyen tehditlerle korkutarak bunu normalleştirmesidir.
MUHALEFETİN RIZASI
Gerçi iktidarın bu çabasındaki hakkını ve başarısını (!) teslim etmek lazım. Gerek parlamenter sistemi bitirip partili Cumhurbaşkanlığı'na geçilen 2017 referandumu, gerekse kritik 2018 seçimleri OHAL koşullarında yapıldı. Serbest ve demokratik bir ortamda geçmesi gereken seçimlerin OHAL koşullarında yapılması, sanki sıradan bir durummuş gibi muamele gördü.
Muhalefetin cılız itirazları etkili sonuçlar üretmedi. Daha açık bir ifadeyle muhalefet o dönemlerde örtülü bir rıza gösterdi. Bu da kendisini devletle özdeşleştiren AKP'nin işini çok kolaylaştırdı.
Geldik bugünlere…
2017 referandumu ile 2018 seçimleri baskıcı rejimin dönüm noktalarıydı. 2023 seçimleri ise Cumhuriyet'in 100. yılı olması sebebiyle iktidar için ayrı önemde. İster zamanında ister erken yapılsın, bir sonraki seçimin OHAL yetkilerine sahip olarak yapılması AKP için kritik önemde.
BOYUN EĞMEMEK
O nedenle seçim güvenliğini ciddi riske atacak OHAL'i normalleştirme anlayışına ve baskısına boyun eğmemek, demokratik bir seçim ortamında ısrarlı kararlı olmak zorunlu. Seçimlerin OHAL yetkileri altında geçmesi, partilerin hareket alanının kısıtlanması, insanların elinin kolunun bağlanması susturulması, söylenecek her sözün kriminalize edilmesi anlamına gelecektir.
Temel hak ve özgürlüklerin sürekli ihlal edildiği, her an edilmesinin mümkün olabileceği bir ortamda seçim güvenliğinden söz edilemez.
İktidarı demokratik yollarla devretme fikrinden çok uzak olduğunun işaretlerini her gün veren anlayışın OHAL yetkilerini keyfi uygulamayacağının ne garantisi olabilir. Dörder günlük sürelerle 12 güne kadar uzatılabilecek gözaltı sürelerinin, şehirlerin belli yerlerine belli kişilerin 15 gün boyunca giriş çıkışını yasaklama yetkilerinin seçim ortamında nasıl kullanılacağını tahmin etmek hiç zor değil. Temel hak ve özgürlükler üzerinde ciddi kısıtlama ve baskılar üretecek bu yetkilerin seçim dönemlerinde ne anlama geleceğinin çok iyi anlatılması gerekiyor.
OHAL normalleştirilemez.
Kömür yardımı ekonomisi
AKP, 3Y'yi (yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar) bitirme vaadiyle iktidara gelmişti. Yaşı yetenler ve meraklıları, Erdoğan'ın 2002-2003 yıllarında düzenlediği sayısız mitingde kürsülerden bu sloganı söylediğini hatırlayacaktır.
19 yıl sonra bugün Türkiye, her üç alanda da uluslararası endekslerin alt sıralarında. Nedeni de açık: Ülkenin her köşesini saran sistematik yolsuzluk, yoksulluğu büyüttü. Yoksulluk arttıkça adaletsizlik derinleşti, suç işleme oranları arttı, ifade özgürlüğü yasaklarla, cezaevi tehditleriyle boğuldu. Toplumda ciddi karşılığı olan sevilen siyasi ve toplumsal aktörler bağlayıcılığı olan AİHM kararlarına rağmen yıllardır “içeride” tutuluyor
3Y VEYA ÜÇLÜ PRANGA
Erdoğan “bitireceğiz” derken, 3Y arasındaki mutlak ilişkinin farkında mıydı bilinmez ama Türkiye bugün, birbirine bağlı üç prangaya dönüşen yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar yüzünden, gençlerinin gelecek yerine kaçma hayalleri kurduğu bir ülkeye dönüştü.
Kamu kaynaklarının AKP yanlılarına nasıl pay edildiği, ihalelerin hangi yöntemlerle nasıl ayarlandığı, partili yakınlarının hak etmedikleri pozisyonlara nasıl getirildiğini gösteren haber ve belgeler, özellikle öğrenim çağındaki ve işgücüne katılma yaşına giren gençleri derinden etkiliyor ve öfke yaratıyor. (Tanığıyım)
Bu da artık kendisini devlet zanneden sonsuza dek iktidarda kalmayı düşünen parti için büyük tehdit. O kadar ki 19 yıl önce yasakları bitirme sözünü slogan seçen Erdoğan, iki gün önce, sosyal medyaya getirilecek yeni “tedbirler”i (!) haber veriyordu.
KÖMÜR YARDIMI HALA
Resmi Gazete'de geçen hafta yayımlanan kömür nakliye ihalesi, AKP'nin bitirmeyi vaad ettiği yoksulluğun güncel belgesi. Düşünün ki AKP iktidara geldiğinde doğan bir bebek, bugün kömür yardımı için başvuruda bulunuyor. 18 yaşını bitirmiş, yoksul, güvencesiz insanlardan söz ediyoruz yani. Kömür yardımı almak için aranan şartlara ve dağıtılan kömürlerin miktarına baktığınızda Türkiye'de 19 yılda yoksulluğun ne kadar bitirildiği konusunda fikir sahibi olabilirsiniz.
Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) önümüzdeki ay Zonguldak'ta, torbalanmış kömürün nakliyesi için ihale yapacak. (Miktarı, 11 bin 280,50 ton) Ancak iş bununla bitmiyor tabii.
SYDV İHALELERİ
Nakledilen kömürün dağıtımı için ayrıca kiralama ve hizmet alımı ihaleleri yapılıyor. İhaleleri il ve ilçelerde valilik ve kaymakamlıklara bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (SYDV) açıyor. (Türkiye genelinde 1000'in üzerinde SYDV olduğu düşünülürse ihalelerin hacmi konusunda bir fikir verir.)
Bu ihaleler stok sahasına gelecek kömürün kamyondan indirilmesi, sağlıklı biçimde muhafazası için uygun tarzda istiflenmesi, ardından köylere gönderilmesi, araçla yüklenmesi, kapı teslimi yapılması gibi sayısız iş kalemini kapsıyor. Açılan ihalelerde bu iş kalemlerinin hepsini tek firma üstlenebildiği gibi alt firmalara taşere edildiği de oluyor.
“SYDV'nın gelirleri nedir?” derseniz, büyük çoğunluğu sizin bizim cebimiz. Trafik para cezaları, RTÜK reklam gelirleri, gelir ve kurumlar vergisi tahsilat toplamı, bağış ve yardımlardan oluşuyor. Yani yoksula kömür dağıtım ihalelerinin kaynağı yine halkın kendisi
HAZİNE'DEN TTK'YA VERİLEN “BORÇ”
Peki TTK ve TKİ? O da pek farklı değil doğrusu.
Her iki kurumun da satın aldığı ve nakletttirdiği kömür ihalelerinin kaynakları Hazine'den. Mesela, Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, bu yılın ilk altı ayında TTK'ye Hazine'den borç verme kalemi altında aktarılan kaynaklara bakalım:
Bu tutar 2020'de, 1 milyar 430 milyon TL'ydi. İki veriyi birlikte değerlendirdiğimizde çıkan sonuç:
Son 18 ayda, TTK'ya Hazine'den “borç verme” kalemi altında aktarılan tutar, 2 milyar 158 milyon TL'ye ulaştı.
Yani değerli okurlar, “fakirlere kömür yardımı” dedikleri şey; yolsuzluklarla yoksulluğu artan halka, yine yoksul halkın ödediği vergilerden karşılanan ihalelerle gerçekleştiriliyor.
Başka deyişle, ülkenin yurttaşları yoksullaşma için ayrı, yoksula “yardım” için ayrı bedellere katlanıyor. İktidarın yoksula yardım için kurduğu tamamen yasal bu piyasanın maliyetini de yine ihaleler üzerinden halk ödüyor. AKP de sanki ortada bir başarı varmış ve bunu kendisi lütfetmiş gibi propaganda yapıyor. İyi düzen değil mi?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları