loading
close
SON DAKİKALAR

TVF’nin petrokimya tesisi

Çiğdem Toker
Tarih: 14.07.2017

TVF’yi bir şirket olarak, memleketin bütün varlıklarını satma yetkisiyle donatan kanun teklifi (iktidar vekili imzalarıyla) 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin hemen ardından, OHAL ilanından kısa süre sonra apar topar çıkarıldı.

Türkiye Varlık Fonu (TVF) yeni nesil bir petrokimya tesisi kurmaya hazırlanıyormuş.
- Nitelikli endüstri bölgesinde
- Doğalgaz türevlerinden petrokimya üretimi yapacak
- Toplam büyüklüğü de 40 milyar doları bulacakmış. Proje imza aşamasına gelmiş.
TVF Başkanı Mehmet Bostan’ın 22. Dünya Petrol Kongresi’ndeki konuşmasından aktardığım bilgiler, hayli iddialı bir yatırıma işaret ediyor. (Meraklısı, bir süre önce Sabah’ta “Varlık Fonu, Singapurlularla Doğu’ya endüstri şehri kuruyor” haberini anımsayacaktır. Haberde Diyarbakır- Şanlıurfa arasında petrokimya merkezi olacak bir endüstri kenti kurulacağı duyuruluyordu. )
Peki TVF, imza aşamasına gelmiş ve büyüklüğü 40 milyar dolar olarak açıklanan projeye hangi araçlarla, kaynak ve metotlarla yatırım yapacak?
Bilmiyoruz...

TVF, soru(n)ların adresidir

Oysa TVF, bünyesindeki köklü ve büyük kurumlarla fazlasıyla önemli bir “şirket”. Bir daha vurgulayalım:
TVF’yi bir şirket olarak, memleketin bütün varlıklarını satma yetkisiyle donatan kanun teklifi (iktidar vekili imzalarıyla) 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin hemen ardından, OHAL ilanından kısa süre sonra apar topar çıkarıldı.
15 Temmuz darbe girişimiyle maddi/ hukuki hiçbir bağ kurulamayacak bir işlemle, yani OHAL KHK’siyle, iki büyük kamu bankası Ziraat Bankası, Halkbank, PTT, BOTAŞ, TPAO, Çaykur, Eti Maden, Spor Toto TVF’ye devredildi.
Dolayısıyla, pek üzerine alınmasa da bünyesindeki kurumların ağırlığı ve geniş yelpazeye yayılan çeşitliği dolayısıyla TVF şirketi, genel ekonomi dengeleri açısından giderek daha çok soru ve sorunun adresi haline gelmekte.
Sözgelimi bankaların likidite oranlarıyla ilgili yönetmelik değişikliği, TVF’yi epeyce ilgilendiriyor. Düne kadar bankalar, kredi alacaklarına ipotek olarak tuttukları taşınmazları üç yıl için satmak, satamadığını da özkaynağından düşmek zorundaydı. Yani “Benim şu kadar arsam var” diyerek, bilançoyu olduğundan parlak gösteremiyordu. Üç gün önce bu kural değişti. Sınır kalktı. Bankalar, kredi alacaklarına karşılık olarak ellerinde tuttukları taşınmazları özkaynaklarına dahil edebilecekler. Böylece bilançolar da daha parlak görünecek.
Peki, bu düzenleme bankacılık sistemi için risk değil mi? Bu sorunun yanıtını, Hazine garantili büyük projeler için müteahhitlere büyük krediler kullandıran Ziraat ile Halkbank’ı bünyesinde tutan TVF bizden iyi biliyordur.
Keza Telekom ile PTT konusunda da.
Bakın Bloomberg’deki habere göre Hazine, Telekom’un büyük ortağına ödeyemediği kredi borcu sebebiyle mektup yollamış. Bir yıla yaklaşan ödeyemem hali sürerse, Hazine yönetimi değiştirebilecek. Bu konunun ilgilendirdiği sayısız alandan biri ise PTT.
Türk Telekom satılmadan önce PTT bünyesindeydi. Ve ayrılma protokolüne göre Telekom, pek çok tesis ve binada PTT’nin kiracısı konumunda. Kiralar ödeniyor mu? TVF’ye devredildikten sonra hesaplar ne oldu? PTT’nin devri ile TVF’nin muhtemelen Singapur ile birlikte kuracağı petrokimya tesisi arasında bir rehin, teminat ilişkisi var mıdır? PTT’nin çalışanlardan kesintiyle kurduğu yardım sandığındaki hesaplar ne durumda?
Böyle sayısız soru uzayıp gidiyor.
Hani “Bu kaynak nereden bulunacak” diye gereksiz bir soru var ya.
40 milyar dolarlık tesis ile gözler kamaşmadan önce hatırlatayım dedim.

Çiğdem Toker - Cumhuriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları