İçimi Kasvet Kapladı
Erol Kızılelma yazdı, AKP iktidarı geldiğinde, daha ilk günlerde bir ön kabulümüz vardı. Bunda da haksız olmadığımız kısa sürede anlaşıldı...
Bir Kasım sabahı, yine erken saatlerde, köpeğim Rush ile Beşiktaş'tan Taksim'e yürürken düşünüyorum. Hava Kasım ayı için anormal derecede iyi.
Gökyüzü açık, hava sıcak. Ama içimde bir kasvet var.
AKP iktidarı geldiğinde, daha ilk günlerde bir ön kabulümüz vardı. Bunda da haksız olmadığımız kısa sürede anlaşıldı. Ama herhalde, bu görüşte olmayanlara meramımızı o dönemde yeterince anlatamadık. AKP'nin de, Tayyip Erdoğan'ın da demokrasi diye bir meselelerinin olmadığı bu çevrelerce anlaşılamadı ve AKP iktidarına destek olundu. Elbette olumlu işler desteklenmelidir. Her uygulamaya karşı çıkmanın mantıki olmadığı doğrudur.
Ama olumlu işlerin yanında, bir soygun düzeninin sürdürülmesini amaçlayan adımlar atılıyorsa, bir yandan da Cumhuriyet'le ve kazanımlarıyla hesaplaşma bize, giderek baskıcı ve gerici bir anlayışı bize dayatıyorsa, biraz düşünmek gerekliydi. 12 Eylül Referandumu bu açıdan talihsiz bir dönemeç oldu. Düne kadar sömürü düzenine, antidemokratik uygulamalara ve savaşa karşı kol kola, omuz omuza birlikte mücadele ettiğimiz dostlarımızı, arkadaşlarımızı karşımıza almak zorunda kaldık.
Nitekim söylediklerimiz bir bir çıktı. Ama bu arkadaşlarımız, "hata yaptık ama birlikte mücadeleyi sürdürmemiz gerekir." noktasına hiç gelemediler.
Aksine, yapılan yanlışı bir kompleks haline getirip, kendileri gibi düşünmeyen herkesi AKP ağzı ile "Ergenekoncu" diye nitelendirdiler.
Amaçlarının gerçekleşmesi doğrultusunda "solsuz bir Türkiye" projesini uygulamaya sokanların ekmeğine yağ sürercesine, liberal çizgiye kayıp, kendilerini izlemeyenleri de, "siz faşistsiniz" diye sağa itelediler. Sosyal demokrasiyle tanıştıralım diye çırpındığımız çevreler, yapay bir bölünme ile "ulusalcı olan olmayan" ayrımına sokuldu. Neredeyse MHP dili ile konuşur hale getirildi. Şimdilerde, gerçekten ülkemiz için çok sıkıntılı bir dönemden geçerken, getirildiğimiz bu yanlış noktanın ne anlama geldiğini düşününce, doğal olarak insanın içini kasvet kaplıyor.
Bir başka konu da, dinin siyasallaştırılması. Soygun ve baskı düzeniyle, yapılan yanlış uygulamalarla mücadele edenlerin önüne siyasallaşmış din çıkarılıyor. Meydanlar tekbir seslerinden geçilmiyor. Söylediklerinize dini argümanlarla karşı çıkıyorlar. Çağdaşlaşmanın önüne din, bir barikat olarak çıkarılmak isteniyor. Toplumsal yapıda yarılmalar yaşanıyor. Sosyal yaşam, gerici bir anlayışla çorak hale getiriliyor. Kasvet duymayıp da ne yapacaksın!
Cumhuriyetimizin çözemediği konulardan birisi, daha doğrusu, geçmiş yönetimlerce yapılan yanlış uygulamalardan birisi; yurttaşlar arasında ayrımcı uygulamaların bir kangren halini almasının önlenememiş olması. AKP hükümetinin de, bu durumu düzeltmek yerine, kendi politikalarının hayata geçirilmesinde istismar edilecek bir enstrüman olarak görmesi ve popülist yaklaşımlarla sorunların çözüleceğini sanması büyük hata olmuştur. Kürt ve Alevi yurttaşların sorunları gibi. Bu konularda geldiğimiz noktanın vahametini sanırım herkes kabul ediyordur. Bunlara, bir de bugünlerde, açlık grevleri eklendi. Bunlardan daha vahimi ise, açlık grevlerinin ölümlerle sonuçlanması durumunda toplumsal yapımızın ne hale geleceğini düşünmek ve grevlerin sorunsuz çözülmesi için çaba sarfetmek yerine, "gebersinler" diye yaklaşan insanlık dışı bir çevrenin oluşmuş olması. Bu yaklaşım daha bir süre başımızı ağrıtacak gibi. İçinizin kasvet dolmaması imkansız.
Köpeğimle, yürüyüşümüz Taksim'e yaklaştı. Karşımıza AKP iktidarının bir dayatması daha çıktı. "Ben yaptım oldu" diyen inşaat ağası müheahhit gibi, AKP yöneticileri de, kimsenin görüşüne aldırmadan, bir oldu bittiyle Taksim'in altını üstüne getirme kararlılığını sürdürüyor. AKP iktidarı döneminde yapılan inşaat çalışmalarını hep yandaşlara kaynak aktarma mekanizması olarak görmüşümdür. Bu da beni hep rahatsız eder. İstanbullu bu konuda ne düşünüyor, şehir planlamacılarının görüşleri ne, Gezi Parkının ağaçlarının yok edilip oraya muhtemelen bir alışveriş merkezinin dikilmesine çevreciler nasıl yaklaşıyor; AKP'nin umurunda değil. Zaten Taksim'deki çiçekçilere, adam yerine koyup haber bile verilmedi. Kış günü, üstü kapalı mekanlar hazırlanmadan yerlerinden edildi. Yol trafiğe kapatılıp kazıya başlandı. İstanbulluların bütün direnmelerine rağmen, "Führervari" eserler verilmeye devam edilecek gibi.
SODEV'e doğru yürüyüşümüz devam ediyor. İstiklal caddesindeki seyyar börekçiden, her sabah poğaça alıp, Rush ile birlikte kahvaltı yapıyoruz. Bu sabah börekçi, poğaçalar 65 kuruş diye bir kağıt asmış. 50 kuruştan 65 kuruşa çıktı. Yüzde 30'a yakın zam. Adam bu güne kadar direndi, ama artık çaresiz demek. Ancak benim emekli maaşıma gelen bir zam yok. Emekli maaşıyla geçinen birisi olarak, yaşam standardımdaki düşmeyi hergün yaşayarak görüyorum. Eskiden arada bir mesai çıkışında bira içer kasvet giderirdik. Bu bütçe ile artık ayda bir bira içmek bile zorlaştı. Yani kasvet giderecek bir ortam da yaratamadığımızdan kasvete devam!
Erol Kızılelma
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları