loading
close
SON DAKİKALAR

İnsaf, bu ne pişkinlik?

Erol Kızılelma
Tarih: 01.03.2019
Kaynak: Erol Kızılelma

Erol Kızılelma: Kendine olanak yaratan ve sağlayan politikaları, iyi de pazarlayarak, bugünün mutsuz İstanbul’unu yarattı. İstanbul, AKP Belediyeciliği için bir prototip oldu.

25 yıldır, neredeyse ülkenin bütün belediyelerini yönettiler. Kazanamadıkları yerlerde de, ya kayyum atadılar ya da çalıştırmadılar. Şimdi de kalkmış, yapamadıklarını itiraf etmek yerine, daha iyi kentler vaadinde bulunuyorlar.

AKP yönetimi, soygun düzenini sürdürebilmek için yerel yönetimleri de sistemin bir parçası haline getirdi. Gelinen noktada, sürdürülebilirliği olmayan imar politikaları ile bir sorunlar yumağı haline gelen betonlaşmış kentler bırakıyor. Ülkenin mutsuz insanlar topluluğuna dönüşmesinde, işsizlik ve yoksulluğu bir kader haline dönüştüren, toplumu kutuplaştıran, geleceğimizi karartan AKP iktidarı kadar, kentlerde yaşamı zorlaştıran AKP belediyeciliğinin de önemli payı var.

1994’te, sol oyların SHP ve DSP arasında gereksiz ve anlamsız bölünmesi sonucu, asıl amaçları doğrultusunda Refah Partisini ve siyasal islamı bir paravan olarak kullanan Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı seçilmesiyle, Türkiye yeni bir tarihi sürece adım atmış oldu. Erdoğan, asıl iktidarını ve amaçlarını gizleyebilmek için, bir gün liberal, bir gün dinci veya sosyal demokrat ya da milliyetçi, kılıktan kılığa bürünmesine rağmen, halkı dindarlaştırarak daha iyi yönetebileceğinin bilinciyle siyasal islamı alabildiğince kullandı ve etkin kıldı. Bugün artık bir korku ülkesine dönüşen günümüz Türkiye’sinde, ne Cumhuriyetin kazanımlarından, ne de çağdaş demokrasi ve özgürlüklerden eser kaldı.

Yüzde 25 oyla geldiği İstanbul Belediye Başkanlığını, kendisini iktidara taşıyacak mali ve örgütsel birikimi oluşturma amacıyla değerlendiren Erdoğan, şimdi artık, iktidara gelmek için oluşturduğu ittifakları da elimine ederek tek başına tiranlığını oluşturdu.

İstanbul’da gizli kasası veya sırdaşı olarak hizmet veren kadroları da iktidarına taşıyan Erdoğan için yerel yönetimler, hiç ihmal edilmemesi gereken enstrümanlar olarak önemini korudu. Ama hakkını yememek lazım, belki biraz da şans olarak değerlendirmek gerekir, işbirliğine teşne sermaye çevreleri ile gelişmiş teknolojik olanakları iyi değerlendirdi. Kendine olanak yaratan ve sağlayan politikaları, iyi de pazarlayarak, bugünün mutsuz İstanbul’unu yarattı. İstanbul, AKP Belediyeciliği için bir prototip oldu.

Elbette AKP Belediyelerinde iş yapıldı. Bunlar bazen göze hoş gelen görkemli işler de oldu. Ama bunların amacı hiçbir zaman halkı mutlu etmek olmadı, hiçbir zaman toplumcu bir amaç taşımadı, sosyal devlet olgusu dışında işlerlik kazandı. Bu işler daha çok, kolay paraya dönüştürülen, yandaş çevrelerin palazlanmasına olanak sağlayan, çok kısa süreçlerde hayata geçirilebilen imara yönelik işler oldu. İnsanlarını tüketen, sadece rant yaratmayı belediyecilik sanan, plansız ve programsız bir yönetim anlayışını, tüm ülkeye dayattılar. Tabi bu yönetim anlayışını sürdürebilmenin gereği olarak baskıcı ve antidemokratik yöntemleri de kullanarak.

Örneğin, yandaşlarına rant sağlama amacıyla, alt yapıyı, trafiği, çevre sorunlarını önemsemeden büyütülen ve kalabalıklaştırılan İstanbul’un sorumlusu AKP yönetimleridir. Neredeyse Türkiye nüfusunun beşte birine ulaşan İstanbul, AKP’nin kötü belediyecilik uygulamasının en somut örneğidir. Büyük bir deprem bekleyen İstanbul’un toplanma alanları, imar uygulamalarına kurban edilmiştir. Eskimiş bina portvöyünü yenilemek yerine, nüfusu arttıracak yeni yerleşim alanlarına öncelik verilmiştir. Zaten az olan yeşil alanlar da imara açılarak yok edilmiş, yol kenarlarına dikilen ağaçlarla çevrecilik yutturmasına kalkışılmıştır. Çağdaş teknolojik gelişmeler sayesinde artık çok kolaylaşan metro yapımları, hedeflenenin çok altında kalmış, bunun yerine yapımcılarına kar garantisi verilerek, şova yönelik, köprü, yeni havaalanı gibi görkemli fakat pahalı yatırımlara yönelinmiştir. AKP iktidarının, tarım ve hayvancılık başta olmak üzere, üretimi bitiren yanlış politikaları sonucu oluşan işsizlik ve pahalılık, en çok da İstanbul’da yakıcı olarak hissedilir olmuştur.

Sözün kısası, soygun düzeni, kentlerimizde yaşamı bize haram etme çabasındadır. Yıllardır ülkemiz başına çöreklenmiş olan merkezi ve yerel iktidarların yarattığı yıkımın, yine bu işin sorumluları tarafından giderilmesi, iyileştirilmesi mümkün değildir. Başta İstanbul olmak üzere, kentlerimizin sorunlarını giderecekleri yolundaki pişkin söylemleri bir yutturmacadan ibarettir. Onların halk yararına sosyal bir belediyecilik sözü vermeleri olanaksızdır. Ama bizler, kentlerimizi yıkıma uğratan, halkı mutsuzlaştıran bu sorumlulardan hesap soracağımız sözünü verebiliriz. Sağlıktan eğitime, geçimden barınmaya, ulaşıma, kültürden sanata, sorunlarımızı çözecek yönetimler oluşturma, kentimize ve yaşam alanlarımıza sahip çıkma  sözü verebiliriz.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları