loading
close
SON DAKİKALAR

İstanbul'u almak-Türkiye’yi kurtarmak

Erol Kızılelma
Tarih: 17.12.2012

Erol Kızılelma yazdı, ''CHP'nin sosyal demokrasiye evrimleşmesi oldukça gecikmiş de olsa, yeniden bu yola girilmiş olması sevindirici...''

Herkesin üzerinde hemfikir olduğu konu, İstanbul’un Türkiye siyasetinde çok belirleyici olan konumu. Sadece nüfusunun çokluğu değil elbette. Sosyal ve sendikal hareketlerin burada yoğunlaşması, İstanbul’u etkin kılıyor. Dolayısıyla genel ve yerel seçimlerde, İstanbul’da alınan oylar diğer şehirler üzerinde de etkili oluyor. Şimdi önümüzde bir Yerel Seçim var. 20 yıla yaklaşan bir süredir İstanbul’u yöneten ve İstanbul sayesinde genel iktidarı da yakalamış olan AKP’nin elinden İstanbul’un alınmış olmasının, Türkiye’yi kurtarmanın yolunu açacağını rahatlıkla söyleyebiliyoruz.

İstanbul’u alabilmek olası mı? Bu soruya iki açıdan olumlu cevap verebilirim. Birincisi siyaset yapan herkesin, seçimlere kazanmayı hedefleyerek girecek olması. Bu hedef seçimlerde etken olan, adaylardan parti yönetimine ve örgüte kadar bütün siyasi aktörleri motive etmek için gerekli. İkincisi, matematik değerlendirmeler. Kağıt üzerinde, AKP’ye muhalif oyların toplanması durumunda AKP’nin rahatlıkla azınlıkta kalmasının sağlanabileceğinin görülmesi. Ama elbette kağıt üzerindeki hesaplarla yapılan değerlendirmeler gerçekçi olamaz. Yine de bir çıkış için cesaret verebilir.

Asıl önemli olan muhalif oyların siyasi ve sosyolojik incelemesi. AKP’nin karşısında kimler var? Çok büyük oranda CHP’nin temsil ettiği Cumhuriyetçi muhalifler ve sosyal demokratlar, MHP’de yoğunlaşmış olan milliyetçiler, Kürt siyasi hareketi, Aleviler, küçük siyasi partilere dağılmış olan sosyalistler, AKP’nin çalışmalarını yeterli bulmayan bir kısım dinci siyasetler ve biraz da bir dönem AKP’ye verdikleri destek nedeniyle pişman olan liberaller. Elbette bunların hepsinin bir havuzda toplanması olası değil veya çok zor. Bu muhalifler arasında kaba hatlarıyla laik olanlar ve olmayanlar diye bir ayrım yapabiliriz. Bir diğer turnusol ise, sola yakın olanlar olmayanlar olabilir. Bu iki değerlendirme sonucu, dinciler ve milliyetçiler elenir. Bu iki hareket zaten son tahlilde AKP ile hareket edebilirler. Ayrıca zaten rafine, güven verecek bir kimlik oluşturmuş bir muhalefet oluşturmanın yolu bunlarla ayrışmaktan geçmektedir.

* * *

BDP Genel Kurulu’ndan sonra izlenimlerimi aktarırken, sosyal demokrasiye yaklaşmış bir CHP ile yine sosyal demokrasiye yaklaşmış bir BDP’nin, başta soygun düzeninin temsilcisi gerici, baskıcı AKP rejiminden kurtulmak olmak üzere, Türkiye’nin sorunlarının daha kolay çözülmesine katkı verebileceğini belirtmiştim. BDP sözcülerinde sosyal demokrasiden oldukça fazla izler yakalamıştım. Ayrıca CHP’nin sosyal demokrasiye evrimleşmesi oldukça gecikmiş de olsa, yeniden bu yola girilmiş olması sevindirici. Bu gelişmeler aynı zamanda Türkiye’nin yoluna selametle devam etmesinin de güvencesi olabilir. Cesaretle bu doğrultuda projeler geliştirmek zorundayız.

Şimdilerde görüşlerine çoğu zaman katılmadığım, CHP düşmanlığı gibi bir saplantının görüşlerinde belirleyici bir etken olduğuna inandığım liberal eğilimli bazı yazarların, yankı yaratan son yazıları nedeniyle bu konunun daha yoğunluklu tartışılması gerektiğine inanıyorum. Bu yazılarda özetle, AKP’nin son dönemlerde sergilediği politikanın, demokratik yaşamımızı kesintiye sokacak bir açmaza sürüklediği ve ülke sorunlarının çözümünden uzaklaşıldığı ifade edilmekte. Bana göre AKP’nin bazılarınca hala görülmek istenmeyen gerçek yüzüdür bahsettikleri. Üstelik sorunların çözümünde başarılı olamayan AKP’nin giderek daha baskıcı bir yönetim haline dönüşmesi, geçmişte AKP’ye destek vermiş ve bugünkü durumundan sorumlu olanlar da dahil, herkesi rahatsız eder hale gelmiş durumda.

Evet, bilerek veya bilmeyerek başımıza sorun edilen AKP iktidarı, ülkemizi gerçek anlamda bir felakete sürüklemektedir. Hem çağdışı, muhafazakar ve dinci siyasi anlayışları nedeniyle hem de doymak bilmeyen zenginleşme arzuları ve uyguladıkları neoliberal soygun politikaları nedeniyle Türkiye’nin sorunları derinleşmekte ve büyümektedir. Soyulan bir ekonomi, Cumhuriyetin kazanımlarının kaybedilmesi, Türkiye toplumu içinde, ayrılıkçı anlayışları tahrik ve teşvik eden kötü devlet uygulamaları, sorunları güvenlikçi anlayışla çözme yaklaşımları, terör olayları vb. Bu nedenle sorumluluk duyan herkes elini taşın altına sokmadıkça, bu sorunların artık çözülemez boyutlara yükselmesi, ödeyeceğimiz faturanın yükselmesi kaçınılmaz olacaktır.

* * *

Şimdi tekrar dönelim İstanbul’a. Genel seçimler için merkezi olarak ittifak arayışları, her zaman kolaylıkla sağlanamayacağı gibi, geçmişte yaşandığı gibi ağır bir bedel ödemenize neden olabilir. Ama yerel seçimlerde öyle değil. Yerel yönetimlerin kazanılması, birçok toplumsal kesime cazip gelebilir. Yerel yönetimin kazanılmasının getireceği yararlardan mahrum bırakılmış bir çok kesim, bu sefer bu nedenle iş ve güç birliğine önem verebilir. Bunun için, herhangi bir ittifak çalışmasını zorlamak yerine, her yerelde kendine has birliktelikleri geliştirme fırsatları da yaratarak oyların bir havuzda toplanacağı önlemlerin alınması yeterli olabilir. Örneğin, bir yerel birimde gösterilecek aday, kimliğiyle kendi siyasi görüşü dışındaki oyları da toplayabilir. Çok sayıda belediye başkanı ve belediye meclisi üyesinin aday olacağı düşünülürse, her aday çevresinde, onun kimliğinin yarattığı olanaklarla, yeni birliktelikler yaratılabilir. İstanbul için gösterilecek bir isim, pekala hem CHP’lilerin, hem sosyalistlerin, hem Kürtlerin, hem Alevilerin, hatta liberallerin dolayısıyla memnun olmayanların çoğunun oyunu toplayabilir. Bir başka bölgede daha farklı oy kombinasyonları sağlanabilir.

Demokrasinin beşiği dediğimiz yerel yönetimler, böylece halkın yerel özlemlerine cevap verdiği gibi, ülke genelinde çözmemiz gereken sorunların önündeki ön yargıların kalkmasına, işbirliği içinde birbirini tanıyan ve birbirine güveni artan farklılıkların yeni işbirliği olanakları aramasına yardımcı olmuş olur. Düşünelim ve tartışalım derim.

Erol Kızılelma

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları