loading
close
SON DAKİKALAR

Kim Başarılı, Kim Başarısız?

Erol Kızılelma
Tarih: 22.04.2014

Erol Kızılelma;Kısacası AKP, seçim sonuçları açısından değil, çöküşü önleyebildiği için başarılı.

Büyük bir gerginlik içinde gidilen seçimde sonuçları, AKP tarafından büyük bir başarıyla gerçekleştirilen kutuplaşma siyasetleri belirledi. Yoksa normal şartlarda, hakkında bu kadar çok itham bulunan hiçbir hükümet, hiçbir ülkede iktidarda kalamazdı. Aslında AKP Hükümeti değil de Tayyip Erdoğan bunu başardı. Başardı da ne oldu? AKP’nin hızla çökmesini engellemiş oldu. Buna rağmen AKP oylarında hatırı sayılır bir düşüş var. Ve bu düşüş devam edeceğe benziyor. Kısacası AKP, seçim sonuçları açısından değil, çöküşü önleyebildiği için başarılı.

Ama asıl üzerinde durulması gereken, bu kadar ağır suçlamalar altında olan, yolsuzluk ve rüşvet konularında şaibeli, demokrasi ve özgürlükler açısından da sınıfta kalmış olan bu iktidar karşısında muhalefetin başarı ölçüsü!

Öncelikle şuradan başlayalım. 30 Mart yerel seçimlerinde yaşanan demokratik bir yarış değildi. Hem yasal düzenlemeler hem de uygulamalar, seçimlerin üzerine büyük bir gölge düşürecek kadar tartışmalıdır. Sonuçları belirleyici çeşitli sandık oyunlarının yanı sıra, iktidarın yargı ve emniyet güçleri üzerinde büyük oranda tahakküm kurduğu, medyayı baskı altında tuttuğu, haberleşme ve bilgi alma özgürlüğünü yok ettiği, siyasetin ve seçimlerin finansmanının denetlenemediği bir ülkede, ne yargı güvencesinde bir seçimden söz etmek mümkündür, ne de demokratik bir seçimden. Böyle bir ortamda yapılan seçimlerde, AKP iktidarının büyük bir seçim yenilgisinin engellenmiş olması yadırganmamalı.

Muhalif partilerden BDP konumunu korudu diyebiliriz. Ama belli ki, BDP’nin seçim stratejisini belirleyen ana etken Barış Süreci’nin zarar görmemesi. AKP ile ilişkileri, “uygun şartlarda AKP’den hangi tavizleri alabilirim” tezine dayalı Barış Süreci ekseninde sürdüren Kürt siyasetinin daha fazla gelişememesini doğal karşılamak gerekir. Çeşitli sosyalist parti ve grupların katılımıyla oluşan HDP’nin beklenen başarıyı gösterememesi de bu görüşümüzü doğruluyor. BDP’nin, Kürt sorununun çözümü konusunda AKP’den taviz koparmak anlayışı yerine, demokratik bir Türkiye’nin oluşumunu beraber sağlayacağı yeni ittifak arayışlarına girmesi, Türkiye’nin siyaset yaşamının da daha sağlıklı bir çizgiye oturmasına katkı yapacaktır. Elbette bu konuda sosyal demokratlara da önemli görevler düşmektedir.

Seçimlerde önemli kazanımlarla çıktığını düşündüğüm tek parti MHP’dir. Bir dönem neoliberal rüzgarların etkisi ile solsuz bir Türkiye arayışı siyasi hayatımızı şekillendirmişti. Bu amaçla dinci – liberal ittifakı karşısında oluşturulan milliyetçi – ulusalcı siyasetin yarattığı kutuplaşma MHP’ye yaramıştır. Sosyal demokrat bir parti olan CHP’nin, son 10-15 yılında sosyal demokrasi kelimesini ağzına almayan yöneticilerinin, “toplum milliyetçi bir çizgiye kaydı, oylar orada” faydacı anlayışıyla partiyi milliyetçi bir çizgiye çekmeleri, CHP’ye değil MHP’ye katkı sağlamıştır. CHP’de yaratılan hem tüzüksel hem de ideolojik tahribat şimdilerde giderilmeye çalışılsa da, bunun pek de kolay olamayacağı anlaşılmaktadır.

Seçim sonuçları açısından üzerinde en çok tartışılan parti CHP’dir. Yolsuzluk ve rüşvet ilişkilerinin bu kadar çok dile düştüğü; demokrasi, özgürlükler ve hukukun askıya alındığı; yasaklar, sansür ve gözaltı uygulamalarının tam bir polis devleti görüntüsü verdiği; işsizlik ve yoksulluğun arttığı bir süreçte, iktidar partisinin oylarında büyük bir düşüş, sosyal demokrat olduğunu varsaydığımız ana muhalefet partisinin oylarında ise artış bekleniyordu. Türkiye’de özgür ve demokratik bir seçim yapılması ortamının olmamasının bilinmesine rağmen. AKP seçimin galibi kabul edilmekle birlikte oylarında önemli oranda kayıp var. Buna rağmen neden CHP oylarında belirgin bir artış yok?

Konjonktürün çok elverişli bir durum sergilemesine rağmen, CHP, daha önce sözünü ettiğimiz tüzüksel ve ideolojik tahribat nedeniyle, kendi içinde demokratik işleyişi sağlayamamış olmasından dolayı başarılı olamadı. CHP’nin başarılı olamamasının bir nedeni olarak soldan uzaklaşmasını gösterebiliriz. Tüzük ve programında CHP’nin sosyal demokrat bir parti olduğu belirtilmesine rağmen, uygulamada bunun gerekleri yerine getirilememektedir. Ama asıl önemli neden, parti içi demokrasinin hala işler hale getirilememesi ve bu nedenle aday belirleme sürecinde çok büyük hatalar yapılmış olmasıdır.

Aday belirleme sürecinde yapılması gereken, bir sosyal demokrat partide olması gerektiği gibi, aday belirleme sürecinin başlamasından sonra, bir ay içinde, tüm bölgelerde eğilim yoklaması (hakim denetiminde olmayan önseçim) yapılmasıydı. Ondan sonraki 6 ay, seçim çalışmalarına ayrılabilirdi. Halbuki ne yapıldı? Doğru olarak seçimden 7-8 ay önce aday belirleme süreci başlatıldı. Başlatıldı, ama adaylar belirlenmedi. Bundan sonra, neredeyse seçim gününe kadar aday adaylarının, maddi ve manevi güçlerini tüketerek birbirini yıpratması durumu doğdu. Üstelik bu aday adaylarına, eğilim yoklaması yapılsa bile bir de kamuoyu araştırması yapılacağı söylenerek, aday adaylarının rakiplerini kamuoyuna da kötülemesi; rakibinin ne kadar kötü, kendisinin ne kadar iyi olduğunu anlatması yolu açıldı. Kötülediğimiz aday adaylarından birisinin aday olarak belirlenmesi durumunda, bu adayın iyi bir aday olduğuna halkın ikna edilmesi zor oldu tabi. Parti içi demokrasiyi işleten partiler için en iyi kamuoyu araştırması önseçimdir.

Aday belirleme sürecinde bir diğer yanlış da, eğilim yoklaması yapılan birçok yerde, sıralamaya uyulmaması veya sıralama dışından birisinin aday olarak belirlenmesi olmuştur. Bu antidemokratik durum, haliyle örgütlerden tepki almış, adeta parti kendi ayağına kurşun sıkmıştır. Seçimin kazanılabileceği birçok yerde, örgütte yaratılan bu olumsuzluklar nedeniyle, örgütün seçim sürecine şevkle sarılması sağlanamamıştır. Çok yazık olmuştur! Dileğimiz, bundan sonra artık, adayların önseçimle belirlenmesi durumunda bazı yanlışların yapılabileceğinin, ama adayların merkezden belirlenmesinde her zaman hata yapıldığının ve yapılabileceğinin kabul edilmesidir.

Bu hataların çok uzun yıllardır tekrarlanır olması, bunların artık hata olarak nitelenmesi imkanını bırakmamaktadır. Tarih önünde, bugün gelinen olumsuzlukların sorumluluğu bu hataları yapan ve hata yapanlara ses çıkarmayan hepimizdedir.

Erol Kızılelma

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları