İmambakır Üküş; Bir düşünün, 15 Temmuz gecesi Başbakan Ahmet Davutoğlu; Cumhurbaşkanı da Abdullah Gül olsaydı ne olurdu?
Biliyorum; bugünkü koşullarda “AKP Kapatılsın” demek birçok tepki ve tartışmayı beraberinde getirecek…
Kimisi; yazının içeriği bile okumadan tepki gösterecek…
Kimisi; parti kapatmanın yanlışlığı üzerinden ahkam kesecek…
Ama tam da bugün AKP’nin “en güçlü” ve “egemen” gibi göründüğü bu “anda” bu talebi yüksek sesle dile getirmek gerekiyor…
***
Hem de bu “talebi” yerine getirmesi için mahkemelere değil; bizzat bu partinin kurucu genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı göreve çağırarak yapmak gerekiyor…
Bu partinin kurucu genel başkanı ve lideri olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisi “AKP’nin kapatılması” talebinin yerine getirilmesini sağlamalıdır…
Bugün gelinen noktada artık AKP hiçbir şekilde siyasi hayatına devam edebilecek bir parti değildir…
Recep Tayyip Erdoğan’sız bir AKP arayışının Türkiye’yi hangi noktaya taşıdığını 15 Temmuz dinci-şeriatçı darbe girişiminde hep birlikte gördük…
***
Küresel güçlerin AKP’ye bir “itirazı” yok…
Küresel güçlerin de; Fethullahçı çetenin de “itirazı” Recep Tayyip Erdoğan'lı bir AKP’ye…
Dolayısıyla; çok uzun bir süre Recep Tayyip Erdoğan’sız bir AKP yaratma arayışı devam etti…
***
AKP’nin kuruluşu başından itibaren bir “projeydi”…
Bu “projenin” mimarları küresel güçlerdi…
Ortadoğuyu yeniden şekillendirmek isteyen güçler; Türkiye’yi de bu amaçla yeniden şekillendirdiler…
O güne kadar bir araya gelmemiş “merkez sağ” ve “İslamcı” bütün siyasileri bir araya getiren küresel güçlerin ta kendisiydi…
***
AKP’yi kuruluşundan itibaren ABD ve Avrupa Birliği “aleni” bir şekilde destekledi…
AKP’yi kuruluşundan itibaren bütün küresel güçlerin “yerli işbirlikçileri” destekledi…
O destek ve yaratılan “rüzgarla” AKP iktidar oldu…
***
Zaman içinde AKP değilse bile AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan giderek bir “sorun” oluşturdu…
Otoriter ve baskıcı bir rejime yönelmesi ve yükselen “yolsuzluk” ve “rüşvet” iddiaları da “sorun” olmaya başladı…
Ama daha çok ortadoğu politikalarında ayrılıklarda “sorun” oluşturmaya başladı…
Recep Tayyip Erdoğan’ın “kişisel çıkışları” küresel güçler için hem “sorun” oldu; yetmedi hem de bir “denetim” ihtiyacını ortaya çıkardı…
***
AKP kuruluşundan itibaren “Amerikancı” bir partiydi…
Hiçbir zaman “Amerika karşıtı” bir siyasal söyleme ve eyleme sahip olmadı…
Ama yer yer özellikle İsrail-Filistin çatışmaları noktasında “ayrışma” noktaları oldu…
İlginçtir; her İsrail konusunda ortaya çıkan “ayrışma”da Fethullah Gülen Hareketi İsrail ve Amerika yanında yer aldı…
***
Erkan Mumcu olayını hatırlayın…
Erkan Mumcu’nun AKP’den ayrılması ve ANAP’ta grup kurması o dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a Gülen Cemaatinin bir “uyarısı” ve “ayar” vermesiydi…
AKP ve Recep Tayyip Erdoğan İsrail konusunda o zaman geri adım attı ve ANAP’lı Erkan Mumcu kendiliğinden siyaset sahnesinden çekildi…
Hem de AKP’ye “büyük hizmet” vererek; DYP ve ANAP’ın seçimlere birlikte girmesini önleyerek…
***
Yine hatırlayın daha cemaat ve Recep Tayyip Erdoğan savaşı başlamamıştı…
Mavi Marmara olayında ne oldu; Fethullah Gülen açık ve net bir şekilde Türkiye’ye karşı İsrail’in yanında yer aldı…
İsrail’in katliamını “kınama” yerine Filistin’e gidenleri eleştirdi…
Cemaat; yine Amerika ve İsrail yanında açıkça “saf” tuttu…
***
AKP ile Gülen Cemaati yakın zamana kadar “etle-tırnak” gibiydi…
AKP’deki her siyasetçiyi; her milletvekilini veya belediye başkanını “kazıyın” altından “cemaat” çıkar…
Cemaat; devleti “tek başına” ele geçirmedi…
Cemaat; bu muazzam sermayeyi yolda bulmadı…
***
MİT krizine kadar cemaat ne istediyse verildi…
Zaten o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan da bunu gizlemiyor…
Zaten o yüzden de “ne istediniz de vermedik” dedi…
Cemaatin istekleri o dönem anında yerine getiriliyordu…
***
MİT kriziyle başlayan süreç 17/25 Aralık süreciyle “aleni” bir savaşa dönüştü…
Cemaat; bütün gücüyle Recep Tayyip Erdoğan’ı yok etmeye kalkıştı…
Recep Tayyip Erdoğan da bütün gücüyle cemaati yok etmeye çalıştı…
Bu süreçte cemaatin hedefinde Recep Tayyip Erdoğan vardı; Cemaatin AKP’ye bir parti olarak “itirazı” yoktur…
***
Bu çatışmada Recep Tayyip Erdoğan AKP içinde aslında “yalnız” kaldı…
Hiç kimse 17/25 Aralık sürecinden sonra bile cemaate karşı “açık” savaş açmadı…
Hatta çoğu AKP üst düzey yöneticisi bir yolunu bulup Fethullah Gülen’le Recep Tayyip Erdoğan’ı “barıştırmak” için “yol” aradı…
Gazetecisinden, işadamına, milletvekilinden cumhurbaşkanına kadar “araya” girmeyen kalmadı…
***
Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması bu “çevreleri” aslında “umutlandırdı”…
Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP ile bağı zayıflayacak ve AKP genel başkanı olan “kişi” giderek “bağımsız” davranmaya başlayacaktı…
Bu “teoriye” inanalar yalnızca cemaatçiler veya Recep Tayyip Erdoğan’sız bir AKP isteyen küresel güçler değildi…
Bir çok CHP’li yönetici-siyasetçi veya Sol’daki kişi de böyle düşünüyordu…
***
Ahmet Davutoğlu’nun AKP genel başkanı ve başbakan oluşu bu “umut”ları büyüttü…
Küresel güçler de var güçleriyle bu “projeyi” destekledi…
Hedeflenen ve istenen “Ahmet Hoca” önderliğinde Recep Tayyip Erdoğan’dan ayrışmış bir AKP idi…
Bu süreçte; Cemaate karşı özellikle devlet içinde ve TSK’da hiçbir temizlik hareketı yapılmadığını da “not” edelim…
***
Ahmet Davutoğlu’nun “görevden” alınmasının bir çok nedeni olabilir…
Ama iki “gerekçe” gidişinin “esas” nedenidir…
Birincisi; Ahmet Davutoğlu ve ekibinin küresel güçlerle kurduğu “ilişki”…
İkincisi; Cemaate karşı etkin ve güçlü mücadele yürütülmemesi…
“Tehlikeyi” gören Recep Tayyip Erdoğan “zorunlu” olarak müdahale etmek durumunda kaldı…
***
AKP’nin bu haliyle FETÖ’cü çeteyi temizlemek iradesi ortaya koyması mümkün değil…
AKP’ye bu haliyle “siyasi” olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da “güvenmesi” mümkün değil…
Zaten 17/25 Aralık’tan sonra bile AKP bir bütün olarak “cemaate” karşı etkin tavır almadı…
Hem de 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde listelerde “büyük temizlik” yapmasına rağmen…
***
AKP; Türkiye’de seçmenden en çok oy alan bir parti…
Hiçbir şekilde söylediğim AKP’nin “mahkeme kararıyla” kapatılması değil…
Ama mevcut haliyle AKP ile de devam edilmesi halinde FETÖ’cü çeteye karşı etkin bir mücadele verilmesi mümkün değil…
Bu nedenle bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AKP’nin kapatılmasına “öncülük” etmesi ve yeni bir siyasal hareket; yeni bir siyasal parti oluşturması gerekir…
***
Bu AKP ile bu kadrolarla, bu ilişkilerle Fethullahçı çeteye etkin ve güçlü bir mücadele yürütemez…
Yürütülmeye kalkılırsa yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “yalnız” kalmaya devam eder…
Bugün siyaset sahnesinde bir nedenle Recep Tayyip Erdoğan ayrılsın ertesi gün AKP kadroları ile Cemaat bir araya gelir…
Cemaat ile AKP kadroları arasında “ince” bir “çizgi” olduğunu herkesin görmesi lazım…
***
Bir düşünün…
15 Temmuz gecesi Başbakan Ahmet Davutoğlu; Cumhurbaşkanı da Abdullah Gül olsaydı ne olurdu?
Evet; gerçekten herkes bunu iyice bir düşünsün ve neden “AKP kapatılmalı” dediğimi anlasın…
Biliyorum: birçoğunuz “o zaman darbe olmazdı” diyorsunuzdur…
***
Tamam işte: bende “tam” olarak onu söylüyorum…
Darbenin “siyaseti”ni bir düşünün “abi”ler…
İmambakır Üküş
www.istanbulgercegi.com Genel Yayın Yönetmeni