İmambakır Üküş; CHP ve MHP genel başkanlarının tavrı bana şunu hatırlatıyor. Sarhoş veya uykusuz Şoför… ''Muavinleri'' Gürsel ve Sezgin bas bas bağırıyorlar. Yaşa Varol Kaptan…
CHP ve MHP’nin “çatı adayı” projesinin çökmeye mahkum olduğu baştan itibaren belliydi…
“Çatı adayı” projesi seçim kazanmak için oluşturulmadı…
Tam tersine Tayyip Erdoğan’ı seçtirmek için oluşturuldu…
Temelsiz ve dayanaksız oluşturulmaya çalışılan “çatı” ise toplumun özellikle CHP ve MHP’nin üzerine çöktü…
***
Kemal Kılıçdaroğlu, yolda görse tanımayacağı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığına nasıl “ikna” oldu veya “olduruldu”…
Kimler, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Kemal Kılıçdaroğlu’na önerdi…
Hayati boyunca Sol’a ve CHP’ye karşı olmuş bir kişi olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu kimler CHP’nin ve MHP’nin “ortak adayı” olmaya ikna etti…
Siyasal ve İdeolojik geçmişi AKP ve Tayyip Erdoğan’la benzer özellik taşıyan Ekmeleddin İhsanoğlu neden CHP’nin “adayı” olmayı kabul etti…
***
Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olduğundan bu yana “Beykoz Konak’larıyla iç içe oldu…
Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığında CHP 3 seçim yaşadı…
Haziran genel seçimleri…
Mart Yerel Seçimleri…
Ve 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı seçimleri…
Bu seçimlerde “Beykoz Konakları” adayların belirlenmesinde etkin rol üstlendi…
CHP’nin bu 3 seçimde de yaşadığı “yenilgi”lerin mimarı “Beykoz Konak”larıdır…
***
CHP, “iki turlu seçim”in mantığını ve matematiğini anlayamadı…
İki turlu seçimlerde amaç ilk turda tüm partilerin “en güçlü” adaylarla seçime girmesidir…
İkinci tura kalan adaylar arasında seçmenler karar verir…
Kendisine “en yakın” adaya veya esas seçilmesini “istemediği adaya “kaybettirmek” için bir aday etrafında birleşir…
Bunun en güzel örneği Fransa deneyimidir…
İkinci turda “faşist parti” karşı Fransa’da Sol ve Komünist güçler “Faşiste değil Hırsıza oy ver” kampanyası yürüttü ve “faşist parti”yi yenilgiye uğrattı…
***
Eğer CHP ve MHP birinci tur seçimlerine kendi “en güçlü” adaylarıyla katılsaydı bugün Tayyip Erdoğan seçilmiş olmayacaktı…
Tayyip Erdoğan birinci turda seçim almamamsının önemini kavrayamadı CHP ve MHP…
AKP kurulduğu günden itibaren girdiği her seçimi kazandı…
Bu nedenle büyük bir “moral” gücüne sahip oldu…
Ortalama –yüzer/ gezer seçmende “hep kazanan” olduğu için AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a oy veriyordu…
En önemlisi bu “psikolojik eşik” aşılmış olacaktı…
AKP ve Tayyip Erdoğan yenilmiş olacaktı…
Gerçekten eğer her parti kendi güçlü adayıyla seçimlere gitmiş olsaydı AKP ve Tayyip Erdoğan 30 Mart seçimlerinde aldığı oyu bile alamayacaktı…
***
CHP, en büyük fırsatı “kinci aday”ın çıkışını engelleyerek kaçırdı…
Eğer CHP, “ikinci aday”ın çıkışını engellemeseydi Tayyip Erdoğan seçilemezdi…
CHP, gösterdiği adaya tepki gösteren oy vermeyecek veya sandığa gitmeyecek seçmen için hiçbir şey yapmadı…
Sandığa gitmeyen 15 milyona yakın seçmen var…
Sandığa gidip “geçersiz oy” veren 800 bine yakın seçmen var…
“İkinci aday”la seçmenlerin bir kısmı sandığa götürülebilir ve “geçerli oy” kullandırılabilirdi…
Bu nedenle defalarca CHP yönetimine çağrı yaptık…
Hatta bizzat Genel Başkanın talimatıyla “ikinci aday”ın çıkarılması gerektiğini yazdık, söyledik…
Sonuç ortada…
***
CHP’ye oy veren seçmenin bir bölümü sandığa gitmedi…
Bir bölümü ise “geçersiz oy” kullandı…
CHP’ye o veren veya başka seçenek olmadığı “mecburen” mecburiyetten” oy veren seçmenlerin bir bölümü ise HDP adayı Selahattin Demirtaş’a oy verdi…
MHP ise kendi seçmenine bile sahip çıkamadı…
Referandumda olduğu gibi MHP’li seçmen Devlet Bahçeli’yi dinlemedi…
Karadeniz ve Orta-iç Anadolu’da MHP’li seçmen Tayyip Erdoğan’a oy verdi…
***
CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermesi bir “proje” olarak “algı”landı…
Hatta Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “uluslar arası ilişkileri” ve Cemaat bağlantıları dolayısıyla kimilerince “Tayyip Erdoğan’ın üstü çizildi” olarak görüldü…
Özellikle Cemaat medyası bu “algı”yı körükledi…
Ama sonuç ortada…
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bir “proje” olduğu kesin…
Ama “proje” Tayyip Erdoğan’ı seçtirme projesiydi…
Bu şimdi daha net olarak görüldü/ görülüyor…
***
CHP ve MHP genel başkanlarının tavrı bana şunu hatırlatıyor…
Sarhoş veya uykusuz Şoför…
Ayakta duracak hali yok…
Göz kapakları sürekli kapanıyor…
Buna rağmen “Araba”yı sürmekte ısrar ediyor…
Ve sürüyor da…
Geliyor direğe veya bariyere çarpıyor…
Araba paramparça…
Arabanın her yanı dökülmeye başlıyor…
Ama “şoför” kararlı…
İlla da ben süreceğim diyor…
“Ben” süreceğim…
“Ben”de bir şey yok diye bağırıyor…
Tekrar sürmeyi deniyor…
Tekrar direğe ve bariyere vuruyor…
Bu kez “araba” daha da dağılıyor…
“Kaptan”sa Perma-perişan…
Ama şoför ısrarlı…
“Ben” süreceğim de “ben” süreceğim diye yeri göğü inletiyor…
Ama şoför ayakta duramıyor…
Ne dediği anlaşılmıyor…
Israrla tekrar şoför koltuğuna oturuyor…
Yine “arabayı” sürmeyi deniyor…
Ama olmuyor olamıyor…
Tekrar “direğe” ve “bariyere” çarpıyor…
Şoför’ün ayakta duracak hali yok…
Bıraktı, bırakacak…
Tam pes etmek üzereyken…
“Muavinleri” Gürsel ve Sezgin bas bas bağırıyorlar…
Yaşa Varol Kaptan…
Ne güzelde sürüyordun…
Sen çok güzel bir sürücüsün…
Senin ne kabahatin var…
Suç senin bu yoluna bu ‘’direği” ve “bariyeri” koyanda diye bağırıyor…
Şoför, kazasının da şokuyla “gerçekten da bu direk ve bariyer olmasaydı ben ne güzel sürerdim” diye düşünüyor…
Tekrar şoför koltuğa geçmeye çalışıyor…
***
Peki buna “izin” verilecek mi?
İmambakır Üküş
İstanbul Gerçeği Genel Yayın Yönetmeni