Her dönemin “ruhu”na uygun o dönemi yansıtan sözcükler-kavramlar vardır.
Her dönemin “ruhu”na uygun o dönemi yansıtan sözcükler-kavramlar vardır.
O sözcükler ve kavramlar çoğu zaman anlamlarından kopartılarak, yeniden anlamlandırılarak yorumlanır.
Tılsımlı, sihirli her şeyi çözen ve anlamlandıran o sözcükler, bizim siyasal, toplumsal ve kültürel tarihimizde de epey yer tutuyor…
* * *
“Yenilenme”, “değişim”, “sivil veya sivilleşme” 12 Eylül döneminin en artistik ve şık kavramları-sözcükleriydi…
Halen de öyle…
* * *
“Değişim” ve “Yenilenme” süreci koskoca Sovyetler birliğini ve dünyadaki tüm reel sosyalist iktidarları yerle bir etti…
Eski Sovyet rejiminin yerinde yeller esiyor. 70 yıllık sosyalizm deneyimi yerle bir oldu.
70 yıl bir arada yaşayan halklar, “değişim” ve “yenilenme” sonucu kanlı boğuşmalara girişti. İnsanlık utancı katliamlarla, bir arada yaşayan halklar düşmanlaştı…
* * *
Ve tılsımlı müthiş bir kavram daha, “sivil” kavramı o günden bugüne hayatımıza yön veriyor…
Türkiye, askeri vesayetten çok çekmiş bir ülke. Ama bu askeri vesayetin kötü sonuçlarını hep ülkenin ilericileri, solcuları, aydınları çekti… İşçileri, emekçileri, Kürtleri, Alevileri kısaca bilcümle ezilenleri çekti…
Her askeri darbe sonrası, “gülen” taraf onlar oldular. Siyasal olarak gericilik-sağcılık güçlendirildi, sınıfsal olarak sermaye sahipleri…
Her askeri darbe sonrası, bütün sol örgütler, sendikalar ve kitle örgütleri kapatıldı. Kitaplar “suç” sayıldı, silahların yanına kitap ve daktilolar (O zamanlar bilgisayar yoktu) konarak sergilendi…
* * *
1925’de şeyh said ayaklanması gerekçe gösterildi. İrticacı ayaklanma ilan edildi… Tahkiri sükun yasası çıkartıldı, ülkedeki sol partiler, yayınlar, sendikalar kapatıldı…
1946’da benzer gerekçelerle yine yeni kurulan iki sol parti ve sendikalar kapatıldı, çıkan tüm yayınlar yasaklandı…
1960 sonrası, ordu içindeki sol ve yurtsever subaylara karşı sürek avı başlatıldı, Talat Aydemir ve arkadaşları idam edildi, tüm ilerici genç subayların orduyla ilişkisi kesildi…
12 Mart, başlı başına bir zulüm dönemiydi, binlerce insan tutuklandı. Yüzlerce insan öldürüldü.
Denizler, Yusuflar, Hüseyinler idam edildi, Mahir Çayan ve arkadaşları, Sinan Cemgil ve arkadaşları kurşuna dizildi.
12 Eylül, daha dün gibi… Artık ölümler binlerle, tutuklamalar milyonlarla ifade ediliyordu…
İşkencede ve darağaçlarında ölen arkadaşlarımızın adını tek tek yazsak bir kitap olacak kadar çok…
Ve sonra 1990’lar… Faili meçhuller dönemi…
Bir ülke düşünün ki faili meçhul ölen sayısı resmi olarak 17 bin olarak kayda geçsin…
Köy yakmalar ve ev yakmalar, otel odalarında insan yakmalar, cezaevinde devletin gözetim ve denetimindeki insanları yakmalar… Daha binlerce hak ihlalleri…
* * *
Bütün bu süreçlerde, insan hakları, özgürlükler için mücadele edenler belli…
Bu mücadelede yer alan ve bedel ödeyenlerde belli…
* * *
Son dönemin moda kavramı “sivil”leşme arkasında saf tutan, bugünün iktidarı dahil hiç kimse bu süreçlerde hak ve özgürlükler için mücadele etmedi, bedel ödemedi…
Bugün TV ekranlarında ve gazete sayfalarında “sivil”leşme naraları atanlar, dün neredeydiler…
Bu ülkede bunca haksızlık ve hukuksuzluk yaşanırken bunlar neredeydi?
* * *
Onlar, hep asker vesayetinden korundular, kollandılar. Her darbe dönemi, onların dönemi oldu… Her askeri rejim, onların önündeki engelleri bir bir ortadan kaldırdı…
* * *
12 Eylül’den 28 Şubat’a gelinen süreci bir göz önüne getirin, ne dediğimi daha iyi anlarsınız…
* * *
Evet, bunlar “sivil”… Eskiden, birilerinin şüphelendiğimizde veya tavırlarından kuşku duyduğumuzda “dikkatli olun sivil olabilir” derdik…
Bence, bu iktidardan korkun; çünkü bunlar gerçekten “sivil”.