loading
close
SON DAKİKALAR

İstanbul Casusluk Davası Mağdurları Adalet Bekliyor

İmambakır Üküş
Tarih: 12.11.2014
Köşe: @imambakirukus

13 Kasım 2014’te İstanbul Casusluk tutsaklarına özgürlük için Anayasa Mahkemesi önünde yapılacak olan basın açıklamasına katılalım, destek olalım…

İstanbul Casusluk Davası Mağdurları Adalet Bekliyor

İstanbul Casusluk ve fuhuş davası Cemaatin ilk “kumpas”larından birisi…

Belki de daha sonraki onlarca davanın “haberci”si…

Ergenekon-Balyoz gibi davaların “sarı öküz”ü…

Belki de bu ilk “kumpas”ta kamuoyu ve TSK “dik” durabilseydi, bugün Türkiye her noktada farklı bir yerde olurdu…

***

Aslında Cemaat daha sonra benzer nitelikte çokça içinde “casusluk” ve “fuhuş” geçen davalarla TSK’yı “yıldırma” ve “sindirme” faaliyetlerine devam etti…

En son “ibret”lik örneği İzmir’deki “casusluk” ve “fuhuş” davasıdır…

Tam bir “fiyasko”ya dönüşen dava tamamen çökmüştür…

Tüm tutukluları serbest kalırken, “kumpas” her yönüyse hem de mahkeme kararıyla açığa çıkmıştır…

***

“İstanbul casusluk ve fuhuş davası”, İzmir’de ki davadan daha “çürük” temellere oturtulmuş bir düzmece davadır…

Olmayan adreslerde aramalar yapılmış sözde “delil”ler bulunmuştur…

Yanlış adreslerde “doğru delil”ler ele geçirilmiş…

Sözde örgüt liderinin telefonlarına polis tarafından “sehven” deliller yerleştirilmiş…

Dava yalnızca “Dijital delillere” dayanmasına rağmen mahkeme ısrarla tüm bilirkişi ve tanık dinleme taleplerini kabul etmemiş…

İşin daha “trajik” kısmı ise bu davanın bozulan “kısım”ları için hala yetkili bir mahkemenin bulunmamasıdır…

Tüm mahkemeler kendilerini “yetkisiz” görürken, bu davanın mağdurlarının mağduriyeti devam ediyor…

***

İngiltere/ Manchester’dan gelen imzasız bir “ihbar” mail’i başlayan davada, mağdurların adalet bekleyişi devam ediyor…

Aylardır Anayasa Mahkemesi önünde bekleyen dava dosyası, mağdurların mağduriyetlerini artırıyor…

Adalete olan inançları zayıflatıyor…

Rütbeli subayların veya “flaş” isimlerin olmayışından dolayı medyanında “ilgisi”ni çekmeyen davada, mağdurların “sessiz çığlığı”nı Anayasa mahkemesi duymuyor…

***

İstanbul Casusluk ve Fuhuş davasının soruşturma savcısı Fikret Seçen, kovuşturma savcılığını Celal Kara yürütmüştür…

Bu iki savcıyı da kamuoyu özellikle “paralel yapı” tartışmaları nedeniyle de yakın tanıyor/biliyor…

Yine 18 Aralık 2013 tarihinde bu davanın soruşturmasını yürüten İstanbul Organize suçlar ile mücadele müdürü Nazmi Ardıç “görevi kötüye kullanma” suçlamasıyla görevden alınmış ve ekibinde yer alan polis memurlarının İstanbul Emniyet müdürlüğüyle ilişkileri kesilmişti…

Yine İstanbul Casusluk ve fuhuş davasının sanıkları ikametgahlarında yokken Gölcük/Kocaeli’nde yapılan aramaları İstanbul Organize Suçlar ile mücadele müdür yardımcısı Ahmet Kalender tarafından yapılmıştır…

Ahmet Kalender’de daha sonra benzer suçlamalarla görevden alınmıştır…

***

DAVA SÜRECİNDEKİ HUKUKSUZLUĞA YÖNELİK TESPİTLER
TESPIT-1 (HİÇBİR BİLİRKİŞİ INCELEMESI YAPILMAMASI)

Tüm deliller dijital materyale dayanmasına rağmen Kovuşturma aşamasında Mahkeme tarafından Bilirkişi İncelemesi yaptırılmamış, "imaj kopyaları" ise yargılamanın hiçbir safhasında Savunma Makamına verilmemiştir.Yani diğer tüm kumpas davalarda doğru yada yanlış bir Bilirkişi Incelemesi olmasına rağmen, bu davada hiç yoktur.

TESPİT-2: (YOKTAN VAR EDİLEN SUÇ ÖRGÜTÜ)

"Askeri casusluk, fuhuş ve şantaj" suçlarından beraat eden sanıkları cezalandırmak için yoktan var edilen suç örgütünün lideri yoktur, amacı muğlâktır. Gerekçeli kararda iddia edilen suç örgütünün ana hedefinin " elde edilen kişisel veriler aracılığıyla örgüt bünyesindeki sivil ve askeri görevlilerin görev yaptıkları kurumlar içerisinde halen veya ileride maruz kalacakları soruşturmalardan kurtulmak ya da kurum içerisinde güçlü bir pozisyon elde etmeyi sağlayacak düzeyde terfi gerçekleştirme olduğu, .." belirtilmektedir.

Gerekçeli kararda böylesi bir suç örgütü amacının ortaya konması her şeyden önce Türk Deniz Kuvvetlerinin kurumsal yapısı ve komuta kademesine hakarettir. Rütbeleri Tuğamiral'den Astsubay'a kadar değişen 20-25 kişilik bir grubun kurum içerisinde güçlü bir pozisyon elde etmeyi sağlayacak düzeyde terfi veya tayin gerçekleştirme amacını elde etme imkân ve kabiliyeti yoktur. Örgütte yer aldığı iddia edilen hiçbir subay bir diğerine terfi ve tayin desteği sağlayarak, güçlü bir pozisyon elde etme konusunda yardımcı olamaz.

Bu noktada, hem Yerel Mahkeme Gerekçeli Kararında; hem de Yargıtay 9 uncu Daire Kararında; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda terfi işlemlerinin Yüksek Askeri Şura, tayin işlemlerinin ise karargah çalışması hitamında bizzat Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Oramiral'in incelemesi ve onayı ile yapıldığı göz ardı edilmiştir. Ayrıca, ne ilginçtir ki kurumları içerisinde bu kadar etkin olarak faaliyet gösteren sanıklar hakkında, kurumlarınca hiçbir idari soruşturma açılmadığı gibi, bir çoğu en önemli görevlere atandırılmıştır.

Sanıklardan ikisinin Tuğamiral olduğu, ayrıca sanık kurmay Albayların ise sicil sıralamalarındaki yerleri, mevcut görev yerleri ve mesleki geçmişleri dikkate alınarak önümüzdeki yıllarda amirallik için kuvvetli aday oldukları göz önüne alındığında, anılan subayların "kurum içerisinde güçlü bir pozisyon elde etmeyi sağlayacak düzeyde terfi gerçekleştirme" amacı için iddia edilen YASADIŞI oluşum içerisinde yer alması mantık dışı ve yaşamın doğal akışına aykırıdır. Biran için her türlü hukuki değerlendirmeyi bir kenara bırakın, bu durum kendi ayağına kurşun sıkmaktır, intihardır.

-TESPİT-3: (TESPİT EDİLEMEYEN ANCAK YARATILAN ÖRGÜT BAĞLANTISI)

Sözde suç örgütüne yönelik olarak üretilmiş olan senaryo tamamen imzasız, dijital dokümanlarla kurgulanmıştır. Sanıklarla ilgili suç oluşturacak hiçbir teknik veya fiziki takip ile dinleme kaydı da (telefon tapeleri dahil) mevcut değildir, ortaya konamamıştır.

Bununla beraber, örneğin aynı Fırkateynde görev yapan amir-memur konumundaki mesai arkadaşı üç subayın birbirleri ile yaptıkları telefon görüşmeleri/kısa mesaj alışverişleri; içerikleri bilinmemesine, tape'leri mevcut olmamasına ve ortaya bir suç unsuru konamamasına rağmen; sadece işlem dökümleri ile örgüt irtibatı olarak kabul edilmiştir.

Subayların aynı gemide beraber görev yaptıkları, Deniz Kuvvetleri Komutanlığından resmi yazı ile teyit edilmesine rağmen, bu husus yerel mahkeme ve savcılık tarafından dikkate alınmamış ve sanki birbirini tanımayan üç kişinin örgüt amacı için bir araya geldikleri iddia edilmiştir.

Böylece aynı gemide çalışan ve seyirlerde aylarca aynı ortamı paylaşan subaylara, "siz birbirinizle 5 konuşma yaptınız, 8 mesaj çektiniz" denerek, görüşme/mesajların içerikleri bilinmeden, ortaya konamadan kanaat kullanılarak mahkûmiyet kararı verilmiş veya onama istenmiştir.

-TESPİT-4 (YİNE SEHVEN İŞLEMLER İLE SORUŞTURMANIN BAŞLATILMASI)

Davanın 1 numaralı sanığı olduğu iddia edilen İbrahim SEZER'in telefon dinleme tutanaklarına aslında olmayan konuşmaları ekleyen iki polis hakkında halen İstanbul 10'ncu Ağır Ceza Mahkemesinde kovuşturma devam etmektedir. Polisler tarafından sehven yapıldığı iddia edilen işlem ile; fuhuş çetesi lideri ve Rus ajanı olduğu iddia edilen "VİKA" isimli bir kadın varolmayan telefon kayıtları ile İbrahim Sezer'le ilişkilendirilerek soruşturmanın bir yalan ile başlaması sağlanmıştır.

TESPİT-5 (DAVANIN TEK DAYANAĞI DÜZMECE DİJİTAL DOSYALAR)

Delil olduğu iddia edilen dijital dosyaların tamamının, 4 bekâr evinde ve evde kimse yok iken yapılan aramalarda, çantaların içlerinde olduğu belirtilen flashdisk, hard disk, cd ve DVD'lerden çıktığı iddia edilmiştir.

Önemli miktarda dijital delillerin bulunduğu iddia edilen sanıklardan Deniz Mehmet Irak'ın evinde, ev sahibi yok iken yapılan aramalarda hukuka aykırı olarak aramanın kamera kaydı alınmamıştır. Ne garip tesadüftür ki; suç unsuru bulunduğu iddia edilen bilgisayarların hukuka aykırı olarak kopyası (imajı) alınmamış, imajı alınan bilgisayarlarda ise suç unsuru bulunamamıştır. Deniz Mehmet IRAK ikamette yokken yapılan arama; İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Ahmet Kalender tarafından yapılmıştır. Ahmet Kalender 18 Aralık 2013 tarihinde görevden alınmıştır.

Davanın 1 numaralı sanığı olduğu iddia edilen İbrahim SEZER'in arkadaşına ait bir evde yapılan aramada bir çanta içerisinde davaya esas teşkil edecek dijital deliller bulunduğu iddia edilmiş, ancak sanık İbrahim Sezer'in kendisine ait olmadığını ısrarla belirttiği çanta polis tarafından kaybedilmiştir. Halen çanta yoktur ve parmak izi/DNA alınamamış olup, delili kaybedenler hakkında bir işlem yapılmamıştır.

TESPİT-6 (YİNE ZAMAN ÇELİŞKİSİ, YİNE İKİ YERDE AYNI ANDA OLAN SANIK)

2 nolu CD'de bulunan "yavrular.doc" ve "sezer oku" dijital belgelerinin 06 Mayıs 2010 tarihinde XYZ isimli kullanıcı tarafından oluşturulduğu, yine 2 nolu CD'de "tamer zorlubas2.doc" dijital belgesinin 06 mayıs 2010 tarihinde XYZ isimli kullanıcı tarafından kaydedildiği görülmektedir. Bu belgeleri hazırladığı iddia edilen şahıs 06 Mayıs 2010 tarihinde başka bir davayla ilgili Beşiktaş adliyesinde ifade vermektedir. Beşiktaş Adliyesinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan bir kişinin aynı gün bu dijital verileri iddia edildiği gibi XYZ isimli bilgisayarda hazırlaması hem fiziki olarak hem de mantıken mümkün değildir.

TESPİT-7 (YUMURTLAYAN HARD DİSKLER - İDDİALARIN BİR KISMININ DAYANDIĞI HARİCİ HARD DISK NEREDE?)

Bazı sanıklar hakkındaki iddiaların tamamı sanık Emrah Küçükakça'nın odasında ele geçirildiği iddia edilen WXH 208918395 seri numaralı 160 gb'lık harici hard disk'te olduğu söylenen sözde dijital kayıtlara dayandırılmıştır. Ancak, ne hikmetse WXH 208918395 seri numaralı harici hard disk arama el koyma tutanağında yer almamıştır. WXH 208918395 seri numaralı harici hard disk "mühür açma tutanağında mevcut değildir. WXH 208918395 seri numaralı harici hard disk adli emanet teslim tutanağında da yoktur. Dolayısıyla böyle bir harici hard disk adli emanete de teslim edilmemiştir. Bu harici hard disk nerededir?

Emniyet Müdürlüğü tarafından "WXH20891895 seri numaralı harici hard diskin aramada el konulduğu iddia edilen WXE109VF3148 seri numaralı harici hard disk içinden çıktığı" cevabı verilmiştir.

Kolluğun iç içe çıktı şeklinde cevap verdiği harici hard disklere ilişkin; Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan üretici firma Western Digital ile olan yazışmalar ile firmanın imzalı ve Türkçeye çevrilmiş resmi belgesi mahkemeye sunulmuştur. Buna göre; firma, harici hard disklerin içleri ve dışlarının AYNI SERİ NUMARASINDA olacağını, anılan seri numaralarından birinin 2008 yılında üretilen ve Infronic İstanbul adlı firmaya satılan 160 GB. kapasiteli harici hard diske ait olduğunu, diğer seri numarasının ise bundan 1 yıl sonra 2009 yılında üretilen ve Redington Gulf isimli firmaya satılan 320 GB. kapasiteli başka bir harici hard diske ait olduğunu belirtmiştir. Yani ortada birbirinin içinden çıkan değil, İKİ AYRI HARİCİ HARD DİSK mevcuttur ve bir HARD DiSK KAYIPTIR.

TESPİT-8 (YANLIŞ EVDE ARAMA YAPMAK, AMA YİNE DE SUÇ DELİLLERİNİ BULMAK)

Sanıklardan Emrah Karaca hakkında Emniyet Müdürlüğü'ne ihbar maksatlı bir e-mail gelmiş, bunun üzerine Savcı Emrah Karaca için arama ve el koyma kararı almış, ancak polis Emrah Karaca için çıkarılan arama emri ile sehven Emrah Küçükakça'nın evine gitmiştir. Buna rağmen, Emrah Küçükakça'nın evinde arama kararı verilen Emrah Karaca'ya yönelik deliller elde edilmiştir. Bulunan dijital belgelerde hiç adı geçmemesine rağmen Emrah Küçükakça davada sanık durumuna düşmüştür.

TESPİT-9 ( (BİLMEYENLERDEN! OLUŞAN BİLİRKİŞİLER)

Sanıkların, ev ve iş yeri aramalarından ele geçen belgelerin kişilerin görevleri ile ilgili olduğu takdirde suç unsuru bulunmayacağı sabit olduğu halde; incelemelerin fevkalade yüzeysel yapıldığı ve bu kapsamda; incelemeler esnasında belgelerin şahısların görevleri ile alakalı olup olmadığı konusunda inceleme yapılmadığı, Genelkurmay Başkanlığının Yerel Mahkeme'ye gönderdiği resmi yazı ile teyit edilmiştir. Bu durumda olan birçok sanık belgeleri bulundurma hakkı olmalarına rağmen hüküm giymekten kurtulamamıştır. Genelkurmay Başkanlığının uygulamasının tam aksine; Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) tarafından Yerel Mahkeme'ye gönderilen yazı ile SSM çalışanlarında bulunduğu iddia edilen gizlilik dereceli belgeleri anılan çalışanların bulundurma yetkileri olduğu belirtilerek, bu kişilerin beraat etmeleri sağlanmıştır.

Ayrıca, Sanıkların yargılandıkları belgelere yönelik Genelkurmay Başkanlığı inceleme ve bilirkişi raporları avukatlara verilmemiş, savunma hakkı kısıtlanmıştır. Dosya içerisinde sanık avukatlarının sunduğu savunma dilekçelerinde, dijital verilerin tek başına delil olamayacağı defalarca vurgulanmıştır. Ancak yerel mahkeme, savunmaları dikkate almak bir yana, bu konularda, bilirkişi incelemesi yapılması yönündeki talepleri bile reddetmiştir. Olası bir bilirkişi incelemesi yapılması halinde, bu dijital verilerin, şüpheden uzak bir biçimde sanıklar tarafından üretildiği yahut kaydedildiği yönünde bir rapor gelmeyeceğini bildiği için, görevlerini kötüye de kullanarak, bilirkişi incelemesi yapılması taleplerini kabul etmemiştir.

Genelkurmay Başkanlığı tarafından Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın bilgisi sorulmadan; "güncelliği kalmamış bilgileri içeren belgeler, gemicilik bağları dokümanı, mcafee virüs programı" gibi gizlilik içermeyen belgeler de TCK 334 kapsamında gizlilik dereceli olarak değerlendirilmiştir.

Bu durum, değerlendirmeyi yapan kişi/kişilerin yoğunluktan hassas değerlendirme yapamadığı veya deniz harekâtı konularına vakıf olmadığı sonuçlarını doğurmaktadır. İnceleme raporları avukatlara verilmediğinden itiraz hakkı elde edilmemiş, incelemeyi yapanlar hakkında yapılan suç duyurusu işleme konmamıştır.

TESPİT-10 (ŞİKÂYETÇİSİ OLMAYAN ŞANTAJ DAVASI)

Sanıklar müştekilerin görüntülerini gizlice kayda almakla suçlanmış ancak, eldeki görüntü ve ses kayıtlarının bizzat müştekiler tarafından kendileri veya kendi iradeleri ile çekilen kayıtlar olduğu ifadelerle ispatlanmış, ancak yine de sanıklar gizli kayıt yapmakla suçlanmışlardır. Davanın ilan edilen ismi casusluk ve şantaj olmasına rağmen iddianamede yer alan müştekiler; kovuşturma esnasında mahkeme huzurunda sanıklardan şikayetçi olmadıklarını ve kendilerine herhangi bir şantaj yapılmadığını beyan etmişlerdir.

TESPİT-11 (İHBARCI BİR MÜNECCİM, AYRICA ÇOK HIZLI BİR BİLGİSAYAR KULLANICISI, EVLERİN ADRESLERİNİ DE EZBERE BİLİYOR)

Gölcük'te yapılan aramalar imzasız bir ihbar e-postası ile başlamış olup, e-postayı gönderen şahıs 3 Ağustos 2010 tarihinde İstanbul'da yapılan operasyonu medyadan duyduğunu ve 4 Ağustos 2010 tarihinde saat 01:16'da ihbar e-postasını gönderdiğini belirtmiştir.

Ancak 3 Ağustos 2010 tarihinde sanık İbrahim SEZER'e ait adreslerde yapılan arama sonucunda gece saat 23:03 'te imaj alma işlemi tamamlanmış ve 4 Ağustos 2010 tarihinde saat 00:56'da sözde Askeri Casusluk Suç Örgütüne yönelik operasyon haberi bir haber kanalı tarafından internete konulmuştur.

Yani, sözde örgüte yönelik İstanbul'da yapılan operasyona ilişkin haberin medyada yer bulma zamanı saat 00:56, sözde örgütün Gölcük adresleri için gönderilen ihbar e-postasının gönderilme zamanı ise saat 01:16'dır. Arada geçen süre 20 dakikadır.

İhbarcı şahıs televizyonda İstanbul'da yapılan operasyonu görüp, 20 dakika içerisinde 2 sayfa ihbar yazısını hazırlamış, ev adreslerini olmayan kapı numarasına kadar belirterek bu ihbar e-postasını İngiltere'den göndermiştir.

TESPİT-12 (KURGU 2008'DEN ÖNCE YAPILMIŞ, SENARYO DAHA ÖNCE YAZILMIŞ !)

Sözde örgütün, sözde hücre liderlerinden birinin haber elemanı olduğu iddia edilen Kemal ŞEMSİOĞLU, karaciğer transplantasyonu için sıra beklerken Aralık 2008 tarihinde vefat etmiştir. Vefatından bir yıl sonra Kemal ŞEMSİOĞLU'nu haber elemanı olarak göstermek, kurgunun 2008'den önce yapıldığını kanıtlamaktadır.

***

Casusluk davası ama “casusu” yok…

Fuhuş davası ama “fahişe”si yok…

Örgüt davası ama “örgüt”ü yok…

Adalet davası ama “Adalet”i yok…

Aylardır dosya Anayasa Mahkemesi önünde…

Ama Anayasa mahkemesinde de “Adalet” yok…

***

13 Kasım 2014’te İstanbul Casusluk tutsaklarına özgürlük için Anayasa Mahkemesi önünde yapılacak olan basın açıklamasına katılalım, destek olalım…

Halen bu dava da 5 asker 1 bayan sivil memuru tutsak olduğunu unutma!!!

Halen bu davada 33 asker ve 2 TÜBİTAK görevlisi için yakalama kararı olduğunu unutma!!!

Halen İstanbul Casusluk davası dosyasının 11 aydan fazla bir süredir Anayasa Mahkemesi önünde beklediğini unutma!!!

Geciken Adalet Adalet değildir…

Ergenekon, Balyoz ve tüm Casusluk davaları çökmüşken, İstanbul Casusluk davası tutsaklarının esaretine seyirci kalma…

İmambakır Üküş
İstanbul Gerçeği Genel Yayın Yönetmeni

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları