loading
close
SON DAKİKALAR

Kobani Değil AKP düştü

İmambakır Üküş
Tarih: 22.10.2014
Köşe: @imambakirukus

İmambakır Üküş; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Katar’a ne götürdü?, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Katar’dan ne getirdi?

Kobani’ye IŞİD çetelerinin saldırısı dünya gündemine yerleşti…

Daha düne kadar IŞİD’in “farkında”(!) olmayan dünya birden bire IŞİD tehlikesini fark etti…

Suriye’nin ve Irak’ın bir bölümünü uzun zamandır işgal eden IŞİD’i dünya Musul’u işgaliyle tanıdı…

IŞİD’in yıllardır bölgedeki vahşi katliamlarını görmeyenler IŞİD, Erbil ve Bağdat’a yürüyünce ”fark” (!) etti…

***

Suriye’de Esad yönetimini yıkmak için ABD ve bölge ülkeleri tarafından desteklenen ve büyütülen varlığını ABD, KATAR, Suudi Arabistan tarafından para ve her türlü silahla desteklenen IŞİD’in “hareket üssü” Türkiye oldu…

Türkiye, IŞİD’in serbestçe çalıştığı ve asker topladığı, topladığı askerleri Suriye’ye gönderdiği “üs” oldu…

Özellikle, sınır bölgeleri IŞİD ve El Nusra gibi terör örgütlerine Türkiye tarafından “terk” edildi…

Ceylanpınar, Akçakale sınır kapılarının iki tarafında fiilen IŞİD”in elinde…

IŞİD, çoktan “sınır komşumuz”…

***

IŞİD’in Kobani’ye saldırma zamanı “manidar”…

Uzun bir aradan sonra Suriye’de IŞİD, yönünü Kürtlere döndü…

Ne oldu da, IŞİD Kobani’ye saldırdı…

***

Süreci birlikte yeniden gözden geçirelim…

IŞİD, hiçbir çatışma olmadan Musul’u işgal etti…

Türkiye, göz göre göre Musul konsolosluğunu boşaltmadı…

IŞİD, Türk konsolosluğunu yine hiçbir çatışma olmadan ele geçirdi…

Konsolosluk görevlilerini “rehin” aldı…

Yine IŞİD, Türkmenlerin ve Ezidilerin yaşadığı bölgeleri işgal etti…

Her zaman ki gibi, işgal ettiği yerlerde vahşice katliamlar yaptı…

Kadınlara, kızlara tecavüz etti…

Esir aldığı kadınları, kızları “köle pazarları”nda sattı…

***

Önce dünya IŞİD’i ve bölgedeki diğer “İslamcı terör örgütleri”ni kınadı, onları büyük “tehlike” olarak ilan etti…

ABD ve AB, özellikle Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’ye “baskı” kurdu…

Ortadoğu’daki “İslamcı terör”ün en büyük destekçisi Katar ve Suudi Arabistan üzerinde kurulan baskılarla, en azından “resmi” olarak “ilişik” kesme sağlandı…

Katar’ın İHVAN’a (Müslüman Kardeşler Örgütü) verdiği siyasi, ekonomik ve askeri desteğin kesilmesi istendi…

Katar, İHVAN yöneticilerine “ev sahipliği” yapmaktan vazgeçmek zorunda kaldı…

***

Nu olduysa bu “arada” oldu…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Katar’ı ziyaret etti…

Öncesi Katar, Müslüman Kardeşler “İHVAN” yöneticilerine kendinize kalacak bir ülke bulun dedi…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Katar’a yolculuk öncesi isterse “Müslüman kardeşler” (İHVAN) yöneticilerinin Türkiye’ye gelebileceğini söyledi…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Katar ziyaretinden birkaç gün sonra “birden bire” IŞİD” Türk konsolosluk temsilcilerini “serbest” bıraktı…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu MİT’i bu “başarılı operasyon”u için kutladı…

“Serbest” bırakılan konsolosluk yetkilileri ise 4 saat MİT’in gelip bindikleri otobüsü almasını beklediler…

***

Musul’daki rehin alınan konsolosluk görevlileri “serbest” bırakıldıktan birkaç gün sonra IŞİD Kobani’ye saldırdı…

Türkiye, IŞİD’in Kobaniye saldırısını gerekçe göstererek ABD’den ve diğer “koalisyon” güçlerinden Suriye’ye askeri “müdahale” çağrısı yaptı…

***

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Katar’a ne götürdü?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Katar’dan ne getirdi?

Nedense kimse bu soruları sormadı; soramadı…

***

Kobani’ye IŞİD saldırısının başladığı ilk günden itibaren Kobani’deki tüm güçler, IŞİD’e karşı savaşmak için dünyadan destek istediler…

Kobani’de sanılanın aksine IŞİD’e karşı bir tek YPG savaşmıyor…

YPG dışında yer alan birçok Kürt örgütü ve çeşitli Suriyeli gruplarda YPG ile IŞİD’e karşı birlikte savaşıyorlar…

Kobani’de IŞİD’e karşı mücadele eden bütün güçlerin Türkiye’den istediği “koridor” açmasıdır…

“Koridor”un anlamı, Türkiye Kobani’ye gelen “insani ve askeri yardımlara” geçiş imkanı verilmesidir…

Türkiye, “izin” vermek istemedi…

Türkiye’nin bunun için “ön şartı” vardı…

Türkiye, YPG ve diğer güçlerin “Esad”a karşı savaşma sözü vermesini istedi…

YPG bunu kabul etmedi; Esad’a karşı savaşmayacaklarını ifade etti; ayrıca Suriye’deki “bütün Laik güçlerle birlikte olduklarını” açıkladı…

Türkiye’nin bu tavrını protesto eylemelerinde 40’a yakın insanımız öldü…

Yüzlercesi yaralandı…

Binlerce işyeri yakıldı-yıkıldı…

***

Bugün gelinen nokta da ise Türkiye, Kobani’ye “Koridor” açtı…

Peşmergeler ve PKK’lılar bu “koridor”dan Kobani’ye geçiş yapıyor…

Yine bu “koridor”dan Kobani’ye silah sevkiyatı yapılıyor…

ABD ve “koalisyon” güçleri “hava”dan da “koridor” açarak Kobani’ye “silah” ve “insani yardım” ulaştırıyor…

***

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Kobani düşecek” demişti…

Kobani düşmedi…

Ama Türkiye ve AKP düştü…

Türkiye, yine dış politikada çuvalladı…

Söylediklerinin tam tersini yapmak zorunda kaldı…

“Alo Obama” hattı devreye girdi…

Obama’nın bir tek “telefonu” Türkiye’yi ve AKP’yi söylediği her şeyden vazgeçirmeye yetti…

***

Daha önceleri de Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu, “birkaç gün içinde Şam’da Cuma namazı” kılacaklarını söylemişlerdi…

O söylemin üzerinden 3 yıl geçti…

Artık ABD bile “ESAD’lı çözüm” arayışı içinde…

Tayyip Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun “düşecek” dedikleri ESAD sapa sağlam duruyor…

Yine aynı şekilde “düşecek” dedikleri Kobani’de direniş her geçen gün yeni mevziler kazanıyor…
IŞİD çetesi yeniliyor…


***

Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu’nun durumu bana bir Bektaşi fıkrasını hatırlattı…

Adamın birinin çocuğu çok hasta…

Götürmediği doktor, göstermediği hoca yok…

Ama hiç biri çocuğa derman olamamış…

Sonunda köyün ileri gelenlerinden bir ihtiyar “ya karşı köyde bir Bektaşi dedesi var, çocuğu bir de ona gösterelim” diyor…

Gidip köyün Bektaşi dedesini bulup, durumu anlatıyorlar…

Bektaşi dedesi “gelirim ama güzel bir at isterim” diyor…

Acılı baba, sen çocuğumu iyileştir, at sana kurban olsun demiş…

Dede gelmiş, çocuğun odasına girmiş başlamış konuşmaya…

Dede durmadan “yarına bırakma, çocuğun canını bugün al” diyormuş…

Dede sabaha kadar böyle devam etmiş…

Yemeden içmeden kesilmiş çocuk ilk defa o sabah bir şeyler yemeye başlamış…

Gece dede yine çocuğun odasına kapanmış “yarına bırakma, çocuğun canını bugün al” demeye başlamış…

Sabah çocuk biraz daha iyi olmaya başlamış…

Dede “atım hazır mı” demiş…

Çocuğun babası “atın hazır, sana at kurban olsun” demiş…

Üçüncü gece dede, çocuğun yanına girmiş…

Yine aynı şekilde “yarına bırakma, bugün al” demiş…

Sabah çocuk biraz daha kendine gelmiş…

Dede’de “helalık” isteyip, atını alıp gitmeye hazırlanmış…

Meraklı baba “Dede, kusura bakmazsan bir şey soracağım. Neden çocuğun yanında yarına bırakma bugün al” diye dua ettin diye sormuş…

Dede gülmüş, eliyle yukarıyı işaret etmiş…

“Onunla aram yok. Ben yarına bırakma bugün canını al dedikçe, o bana inat çocuğa can verdi” demiş…

Bizim Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun durumu da böyle…

Kime “düşecek” dedilerse kaldılar…

Kime “kardeşim” dedilerse başları belaya girdi…

Allah bizim onlarla düşmanlığımızı daim kılsın…

İmambakır Üküş
İstanbul Gerçeği Genel Yayın Yönetmeni

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları