loading
close
SON DAKİKALAR

Taksim Gezi Direnişi Dersleri

İmambakır Üküş
Tarih: 04.06.2013
Köşe: @imambakirukus

İmambakır Üküş, ''Mübarek sanki üst mahkeme. 'Reddi red ederim' diye açıklama yapıyor''…

Taksim Gezi direnişi Türkiye’deki birçok yerleşik algıyı yerle bir etti…

 

Aslında AKP ve Tayyip Erdoğan’ında bu kadar “çuvallaması”nın arkasında bu yerleşik algıya fazla inanma ve güvenme yatıyor…

 

***

 

“Üç beş çapulcu” lafını hep duyarız…

 

Ne zaman bir direniş veya eylem olsa her zaman ve her dönem kim “yetkili” ise mutlaka bu açıklamayı yapar…

 

“Üç beş çapulcuya boyun mu eğeceğiz”…

 

Veya “Üç beş çapulcu devletle baş edemez” diye…

 

***

 

Uzun bir süredir hemen herkes “bu millet adam olmaz, bu halk koyun kardeşim” diye diye umutsuzluğu yayıyordu…

 

“Millete” veya “halka” güven duygusu kaybolmuş, yerini inançsızlık ve yılgınlık almıştı…

 

***

 

Hele Gençler…

 

“Bu gençlikten bir şey olmaz”dan başlayıp, gençliğin ne kadar apolitik olduğuna dair yüzlerce “teori” dinliyorduk her gün, herkesten…

 

Yapılan toplantılara ve eylemlere gençlerin katılmaması “gençliğin apolitikliğine” bağlayarak gençliğin nasıl kaybedildiği anlatılıp duruyordu…

 

***

 

Var olan politik örgütlerin ve demokratik kitle örgütlerinin güçsüzlüğünü veri olarak alıp, örgütlü mücadeleye dair umutsuzluğu her kesimde görmek mümkündü?

 

Hemen herkes bir diğerine  “örgütsüz” olmayı ve “umutsuz” olmayı “bulaştırıyor”du…

 

***

 

Toplumsal muhalefet güçleri param parçaydı…

 

Birbirine en yakın olanları bile birbirine en düşmanla tavırlar almakta sakınca görmüyordu…

 

“Sol”, “Sol”un kurdu olmuştu…

 

Bırakın, birbirinden ayrı örgütlerin ve yapıların birbirine düşmanlığını…

 

Aynı örgüt ve yapılarda ki insanlar başta en üst düzeydeki insanları birbirini sevmiyordu…

 

“Dayanışma” sözcüğü artık yalnız sözcük olarak vardı…

 

***

 

AKP üst üste seçim başarıları kazanıyordu…

 

Yerelde ve merkezde iktidarını güçlendirdikçe karşısında ki herkese karşı daha baskıcı ve otoriter bir yönetim uyguluyordu…

 

AKP, inanılmaz bir yağma ve talan iktidarı kurdu…

 

Ama AKP’nin esas başarısı hemen herkesi etrafındakiler bu yağma ve talan düzeninin bir parçası haline getirebilmesidir…

 

Bu durum daha kendine güven yarattı…

 

***

 

AKP, 10 yıl önce “daha çok özgürlük” ve “daha çok demokrasi” sloganıyla  çıktığı yolda, bugün “tek adam” diktatörlüğüne dönüşen bir iktidar gerçekliğiyle yüz yüze…

 

Tayyip Erdoğan, dün birlikte yola çıktıklarını bile umursamayan bir “otoriter” ve “tek adam” yönetimi gerçekleştirildi…

 

***

 

AKP çok uzun bir zamandır “otoriter” ve “gerici” rejim özlemini açığa vuruyordu…

 

Hayatın her alanına müdahale eden AKP ve Tayyip Erdoğan, ölçüsüz baskıcı bir rejim eğilimini ortaya koydu…

 

Kadınların doğumundan, kaç çocuk doğuracağına, eğitimden kimin ne kadar ve hangi saatte içki içeceğine kadar her şeye müdahale eden bir başbakan…

 

***

 

Ve daha önemlisi kendini hala İstanbul büyükşehir belediye başkanı sanan bir Tayyip Erdoğan…

 

İstanbul’a köprü yapılıp yapılmayacağına veya nereye yapılacağına karar veren bir başbakan…

 

Nereye park, nereye yol, nereye rezidans, nereye otel yapılacağına “ben karar veririm” diyen bir başbakan…

 

Kendi partisinin Büyükşehir belediye başkanını bile “yalancı” çıkaran bir başbakan…

 

***

 

Ama “ruh halini” en güzel yansıtan şey “hukuk” ve “kanun” tanımazlığıdır…

 

Yasa ne diyor…

 

Karar var mı?

 

Hukuk ne karar vermiş…

 

Hiç umurunda değil…

 

“Mahkeme red kararı” vermiş…

 

Mübarek sanki üst mahkeme…

 

“Reddi red ederim” diye açıklama yapıyor…

 

***

 

“Altı ağaç” için çok “masumane” bir avuç, ama gerçekten bir avuç insanın başlattığı hareket bugün milyonları harekete geçirmiş durumda…

 

Ağaçlar kesildiğinde Gezi parkına gelen bir avuç gönüllü, bugün milyonlarca insanla birlikte Gezi parkında…

 

Otoriter, yasa tanımaz, karşısındakini aşağılayarak siyaset yapan AKP ve Tayyip Erdoğan, Gezi parkında çarpıldılar…

 

Özellikle polisin sabah karşı uyuyan insanlara karşı biber gazlı saldırısı ve çadırları yakması bardağı taşıran son damla oldu…

 

İnsanlar, bütün baskılara ve yasaklara rağmen sel olup Taksim meydanına aktılar…

 

Polisin sert ve acımasız tavrına ve tonlarca biber gazına rağmen “Taksim özgürleştirildi”…

 

***

 

Taksim gezi direnişi, İstanbul’un değil tüm Türkiye’nin direnişi oldu…

 

Milyonlar her yerde ayağa kalktı…

 

Her yerde polis en sert ve acımasız baskıyı uyguladı…

 

İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Eskişehir ve Antalya’da yüzlerce insan yaralandı…

 

Binlerce insan gözaltına alındı…

 

***

 

Bu direniş, hiç kimsenin direnişidir…

 

Bu direniş, kelimenin gerçek anlamında “herkes”in direnişidir…

 

Hiç kimse hiçbir şekilde “kendine” pay çıkarmasın…

 

Tam tersine herkes “bu benim direnişimdir’’ diyebilmelidir…

 

Ne bir politik örgüttün ne de bir demokratik kitle örgütünün hareketidir bu…

 

Kelimenin birleşik anlamında bir “halk hareketi”dir bu yaşananlar…

 

***

 

Demek ki, herkes bir arada olabiliyormuş…

 

Demek ki, baskı ve zulüm kar etmiyormuş…

 

Demek ki, gençler meydanlarda olabiliyormuş…

 

Demek ki, halk sokağa çıkabiliyormuş…

 

Demek ki, kadınlar en ön safta olabiliyormuş…

 

Demek ki, halk hareketinde “sağ-sol” veya “Türk-Kürt” diye bir şey olmuyormuş…

 

Demek ki, “Hırsız Müslüman istemiyorum” diyenle “Türkiye laiktir” diyen birbirini alkışlayabiliyormuş…

 

***

 

Her rengin bir arada en güzel olduğu yer direniş alanlarıdır…

 

Taksim’deki direniş, Türkiye’nin bütün renklerini bir araya getirmeyi başardı…

 

Direnişteki ilk gün sloganımız gibi “Bu daha başlangıç, mücadele yeni başlıyor…

 

İmambakır Üküş

İstanbul Gerçeği Genel Yayın Yönetmeni

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları