Tuncay Özkan; O sandığınız Kişi Değil
İmambakır Üküş; Tuncay Özkan’ın geçmişinde ''sol''culuk daha çok ''imal'' edilmiş bir solculuktur. Herkes Tuncay Özkan’ı MİT’e ve Askere yakınlığıyla bilirdi…
Bazı insanları “uzak”tan tanırsınız…
Kafanızda ve gönlünüzde başka bir yerleri vardır…
Özellikle “medya” üzerinden tanıdığınız “parlatılmış” isimler, size bir “şekilde” sunuluyor…
Birçok sanatçıyı, aydını, yazarı ve siyasetçiyi, size “yansıdığı” veya size “yansıtıldığı” şekilde tanırsınız…
Bir çoğunu gözümüzde ve gönlümüzde büyütürüz…
***
Sonra çeşitli vesilelerle o insanları tanıma imkanı bulursunuz…
O “sandığınız” kişi olmadığını görür; büyük hayal kırıklığına uğrarsınız…
Tıpkı, her gün severek yemek yediğiniz bir lokantanın bir gün mutfağını görürsünüz…
Geldiğiniz de, yediğiniz yemeğe de “lanet” edersiniz…
***
Ergenekon ve Balyoz davaları bir “proje”ydi…
Tıpkı, AKP’nin kuruluşu gibi…
Bu “dava”larda ilgili-ilgisiz yüzlerce kişi gözaltına alındı; yüzlerce kişi tutuklandı…
AKP ve Cemaat; bu davalarla Türkiye’yi “hizaya” çekti…
Büyük bir “korku iklimi” yarattı…
Amaç; Türkiye’nin “direnç”ini kırmaktı…
Uzun sürede bu “politika’larında başarılı oldular…
***
Ergenekon ve Balyoz davalarında kamuoyunu “ikna” etmek için çok bilinçli bir şekilde birbiriyle benzemezleri bir araya getirdiler…
Ama daha önemlisi, ilk “dalga”da kamuoyumda “lekeli” veya “tartışmalı” tüm isimleri bir “torba”ya koydular…
MHP ve ülkücü camianın bir bölümü, susurluktan arta kalanların bir bölümü, çeşitli mafya gruplarının temsilcileri ilk “torba”ya dolduruldu…
Sonra bunlara çeşitli düzeyde, askerler, aydınlar ve gazeteciler dahil edildi…
***
İlk günden itibaren bu “operasyon”un CIA menşeli olduğunu ilan ettik…
İlk günden itibaren bu davalarda ki tezgahlara ve komplolara karşı herkesi uyardık…
Ama ilk günden itibaren de AKP ve Cemaatin bu insanlara hukuksuzluğunun da bu insanları “aklama”dığını veya bu insanların “farklı” bakmayı gerektirmediğini söyledik…
Silivri’de hep bu tartışmaları yaptığımızda bir çok iyi niyetli arkadaşımız üzülüyordu…
***
Özellikle, Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın “sandıkları” kişiler olmadığını söylediğimizde çok tepkiler alıyorduk…
Bizler; hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı her mücadeleyi örgütledik…
O süreçte, yapılması gereken doğru bildiğimiz her şeyi yaptık…
Mehmet Haberal, Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’la ilgili “eleştiri” ve “farklı” bakışımız olmasına rağmen, onların özgürlüğü için mücadele ettik…
Onlarla ilgili bir çok kampanyayı bizzat kendim örgütledim…
Yapılan hemen hemen her kampanyaya katkı sundum…
***
Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan özgürlüğüne kavuştu…
Onlardan Cemaat aleyhine bir “söz” duyuyor musunuz?
Onları her hangi bir mücadele içinde görüyor musunuz?
Hala, Adalet bekleyen yurtsever subaylar var…
Hala, Ergenekon ve Balyoz davaları yurtsever subayların başında “Demokles’in Kılıcı” gibi bekliyor…
Hala, Adalet için ‘Anayasa Mahkemesi’ önünde eylemler var…
Siz, onları hiç bu mücadele içinde görüyor musunuz?
***
19 Aralık’ta Yarbay Ali Tatar’ın ölümünün 5. Yılıydı…
Ali Tatar, Türkiye’de yaşanan karanlığı kendi bedenini yakarak aydınlatmak istedi…
Haksızlığı, adaletsizliği, kendi silah arkadaşlarının ihanetini protesto etmek için intihar etti…
Bir “yol” açmak için canına kıydı…
Onun mezarı başındaki anmasına bile gelmeyen Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’a ne demeli?
***
Tuncay Özkan’ın geçmişinde “sol”culuk daha çok “imal” edilmiş bir solculuktur…
Herkes Tuncay Özkan’ı MİT’e ve Askere yakınlığıyla bilirdi…
Herkes Tuncay Özkan’ı ANAP’a ve Mesut Yılmaz’a yakınlığıyla bilirdi…
Zaten bu “bilinen” yakınlıktan dolayı da Çukurova grubunu perişan etti…
Mesut Yılmaz ve “Asker”le, Çukurova grubunun “devletle” alacağını çözmek girişimi, Çukurova’ya iki bankasının elinden gitmesine yol açtı…
Çukurova grubu, o dönemin zararlarını hala çekiyor…
***
Cumhuriyet mitinglerinde “ya CHP ya MHP’ye oy verin” kampanyasıyla tanıdık Tuncay Özkan’ı ;CHP ile MHP’yi “eşitleyen” bir propagandanın mimarıydı Tuncay Özkan…
Cumhuriyet mitinglerinin içi boşaltıldı…
Sokağa çıkan milyonlar “milletvekilliği pazarlıklarına” kurban edildi…
Sonuçlar ortada…
***
Tuncay Özkan, kendine en büyük desteği maddi ve manevi olarak veren o dönemin CHP genel başkanı Deniz Baykal’a ve Genel Sekreter Önder Sav’a karşı tavır almakta gecikmedi…
Cumhuriyet mitinglerinin yarattığı havanın etkisiyle kendini CHP’nin üstünde ve her istediğini CHP’ye kabul ettirecek güçte gördü…
Deniz Baykal ve Önder Sav, Tuncay Özkan’nın baskısına boyun eğmedi…
***
Tuncay Özkan ne yaptı?
Hemen CHP karşısında bir parti girişimine başladı…
Binlerce insanı maddi ve manevi olarak perişan etti…
İnsanların umutlarını ve hayallerini yok etti…
Geldi, en son televizyon kanalını Cemaate sattı…
Kurduğu harekete ve kurduğu partiye sahip çıkmadı…
***
Binlerce insanın maddi ve manevi emeğiyle oluşan “Biz kaç kişiyiz” hareketi ne oldu?
Binlerce insanın maddi ve manevi emeğiyle oluşan “yeni parti” ne oldu?
Tuncay Özkan, kendi kurduğu “yeni parti”ye bile sahip çıkmadı…
“Yeni Parti” şimdi nerede?
***
CHP’ye karşı “yeni parti” kuran ve CHP karşıtı bir mücadele yürüten Tuncay Özkan, milletvekili olmak için cezaevindeyken CHP’ye başvurdu…
Ancak, CHP cezaevinde yatan Mehmet Haberal ve Mustafa Blabay’ı aday gösterdi…
Tuncay Özkan’ı aday göstermedi…
Tuncay Özkan ne yaptı?
“Kibir”ine ve”ego”suna yenildi…
AKP’nin ekmeğine yağ süreceğini ve seçilemeyeceğini bile bile bağımsız aday oldu…
CHP’ye düşman bir politika izledi…
***
Tuncay Özkan cezaevinde çıkışından sonra ilk toplantısı Kadıköy’de CKM’de oldu…
O ilk konuşmasında da CHP’ye ve kendisini seçmeyen birinci bölge seçmenine “sitem” vardı…
O gün “yeniden, kaldığımız yerden” devam edeceğiz dedi…
Sonra ne olduysa, nasıl olduysa CHP’ye katıldı…
Hem de Ekmeleddin İhsanoğlu, ismi yeni açıklanmışken…
Hem de bu isme büyük tepkiler yağarken…
CHP, bir hafta önce Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdi; Salı toplantısında ise Tuncay Özkan’a “rozet” taktı…
Ve Tuncay Özkan “takla”ları arka arakaya geldi…
***
“Ulusalcı” bildiğiniz Tuncay Özkan en hızlı “yeni CHP”li oldu…
CHP’nin “yanlış” politikalarını “yanlışın sahipleri”nden daha çok savunma gayretinde bulundu…
Tuncay Özkan, CHP’de “kraldan çok kralcı” oldu…
Sesini soluğunu kesti…
Her yanlışa “evet” dedi…
Demeye de devam ediyor…
***
Sezgin Tanrıkulu’nun düzenlediği “panel”e seyirci olarak katılan, CHP’de “görünmeye” gayret eden Tuncay Özkan, aynı gün Anayasa Mahkemesi önündeki “Adalet Nöbeti”ni görmedi-duymadı…
İstanbul casusluk davası yalanına karşı insanlar Adalet arayışındayken, Tuncay Özkan’sa Ankara’da CHP’lilerle birlikte olma gayretindeydi…
İşte sandığınız-bildiğiniz Tuncay Özkan bu…
***
Aslında, bu yazıyı yazıp yazmamakta “tereddütlü” idim…
Tuncay Özkan’ın kendisine de “Sezgin Tanrıkulu’nun yanında görünüp, AYM önüne gelmemesinin büyük bir ayıp” olduğunu söyledim…
Ama en son “olan’dan sonra yazmamak olmazdı…
Anlaşılan Tuncay Özkan milletvekili olmak için her “takla”yı atacak…
Son Parti Meclisinde Birgül Ayman Güler ve Hüseyin Aygün “disipline sevk” edildi…
Tuncay Özkan’a “hangi yüzle Birgül Ayman Güler’in Cemaate karşı tavrından dolayı disipline sevkine onay verdin, hiç utanmadın mı?” diye sordum…
“İnsan ayıp olmasın diye bile oy vermez mi” dedim…
Tuncay Özkan ne dedi biliyor musunuz?
“Ben hayır oyu verdim,bir tek hayır oyu var o oy benim” dedi…
“Tuncay Özkan’a “Ayıp, yalan söylüyorsun vermediğin oya sahip çıkıyorsun, o oyu açık bir şekilde Ali Özcan verdi” dedim…
Ali Özcan, disiplin sevk girişiminin ikisine de “hayır” demişti…
Bir insan bu kadar küçülebilir mi?
Kendi yaptığına bile sahip çıkamıyorsun…
Bu “ayıp” sana yeter artar bile…
***
“Taklacılık” tehlikelidir Tuncay Özkan…
Ben çocukken “kuş” beslerdim…
Bizim Urfa’da “kuşçuluk” bir kara sevdadır…
Kuş’çu için kuşları çok “özeldir”…
Onlara, iyi bakar; “kız gibi süslerdik”…
“Kuş uçurmak” bir “iddia” işidir…
“Kuşları uçurursun” diğer insanların uçurduğu kuşlarla bir olur, bir süre havada birlikte uçarlar…
Sonrası çok önemlidir…
Çünkü önemli olan “inişte” kim, kimin “kuş sürüsünden kuş indirebiliyor”…
Diğer “kuş sürüsünden” iyi bir “kuş” indirip, bir de yakalayabilmişsen değme keyfine…
İşte, bu “kuş uçurma”lara “taklacı” kuşlar katılmaz/katmazdık…
Katılırsa, perişan olursun…
Çünkü “taklacı” kuşun “inişi” çok zordur…
Tam indi; yere sıfır-nokta diye bakarsın…
Şimdi, ayakları yere basar diye beklersin bir de bakarsın “taklacı” kuş, “takla ata ata yükselmiş…
Eğer “kuş sürüsündeyse” inecek olacak kuşları yeniden “uçurur”…
Ama “taklacı kuş”ların hazin ve trajik sonu olur…
İyi taklacı kuşlar, bir türlü inemez…
Tam inecekken bir kez daha havalanır…
Tam inecekken bir kez daha havalanır…
Onu göğe doğru takla ata ata izlersin…
Yorulan ve başı dönen “taklacı kuş” çoğu zaman takla atmaktan başı döndüğü için yere çakılır ve ölür…
Ben öyle yere çakılıp ölen çok taklacı kuşum için ağladım…
Sen bu kadar “takla” atma bir vekillik için…
Şimdiden başın dönmüşe benziyor…
İmambakır Üküş
İstanbul Gerçeği Genel Yayın Yönetmeni
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları