İmambakır Üküş; CHP’yi köklerinden ve geleneklerinden kopararak emperyalizmin uydusu bir parti haline getirmek istiyorlar…
Türkiye’de çok uzun zamandır “Ulusalcılık” ve “Sol” ilişkisi üzerine bir tartışma yürüyor…
İşin ilginç yanıysa tartışmaya en meraklı olanlarınsa hep “Sağ”cılar ve Cemaatçilerin olması…
Yıllar önce Fethullah Gülen buyurmuştu “Ulusalcı dalga kırılmalı” diye…
Liberallerin, ikinci Cumhuriyetçiler ve bilumum dönek “Sol”cuların hedefinde de hep “ulusalcılık” oldu/oluyor…
***
Emperyalizmin Sol’a ve Sosyalizme karşı ideolojik ve politik saldırılarında yeni bir “aşama”ya gelindi…
Özellikle, Sovyetler Blok’unun yıkımı öncesi ve Sonrası Emperyalizm saldırı mızraklarının ucuna “insan hakları” ve “özgürlükler-Demokrasi”yi koydu…
Özgürlüğün, demokrasinin, insan haklarının baş düşmanı Emperyalistler bütün dünyada “insan hakları” ve “Özgürlük”ler şampiyonu oldular…
CIA’nın kurdurduğu ve yönettiği Vakıf ve STK’ların isminde mutlaka, “insan hakları”, “Özgürlük” ve “Demokrasi” geçiyordu…
CHP’de bile ‘’insan haklarından sorumlu’’genel başkan yardımcılığı oluşturulmuş ve bu göreve çok isabetli bir kararla Sezgin Tanrıkulu atanmıştır
***
Sovyetlerin yıkılışı yetmedi…
Esas, Sol ve Sosyalist güçler “ideolojik” olarak da yenilgiye uğratılmalıydı…
Bu amaçla çok büyük kampanyalar açıldı…
Avrupa’nın koca “Komünist parti”leri bu rüzgara karşı ayakta duramadılar…
Ya tamamen parçalandılar; dağıldılar…
Ya da kendi köklerinden ve geleneklerinden koparak var olmaya çalıştılar…
Dünyanın bütün Sosyalist ve Komünist güçleri bu saldırılar karşısında direnmek yerine “kervana” uydular…
Herkes “pişmanlık” bildirileri yayınlıyor; geçmişine kara çalmaya başlıyordu…
Geçmişine en çok küfreden en makbul siyasal akım oluyordu…
***
Uluslararası Finans-Kapital’in en büyük başarısı Sol kavram ve değerlerin içini boşaltmaktı…
Finans-Kapital, Sol’un “Dil”ine de egemen oluyordu…
Her kavram ve ilkenin içi boşaltılıyor ya da gerçek anlamından ve bağlamından koparılarak yeniden inşa ediliyordu…
Her şeye “yeniden” ve içi boşaltılmış veya ters yüz edilmiş kavram ve ilkelerle başlatılıyordu…
***
Globalizm ve Küreselcilik yeni dönemin “kutsal” sihirli kelimeleri…
Her kapıyı açıyor…
Her sorunu çözüyor…
Sol, “Globalizm”i ve “küreselciliği” göremediği için yenilmiş ilan ediliyordu…
Artık, “yeni dünya düzeni” var…
Kimse buna karşı gelemez…
“Sol’un Sosyalistlerin çok iyi bildiği “Emperyalizm”in adı olmuş “Globalizm” ve ”Küreselcilik”…
Buna karşı gelmekte günahların en büyüğü sayılıyor…
***
Peki gerçekten Sol ve Sosyalistler “küreselleşmeyi” görmedi mi?
“Globalizm”i ve “Küreselleşme”yi fark edemedi mi?
Sermayenin en büyük gücü elinde çok güçlü “yalan makineleri”nin olmasıdır…
Bu “ideolojik” ve “propaganda” aletleriyle toplumda büyük hegemonyalar kurabiliyorlar…
***
Marks-Engel’in Komünist Manifestoyu yazdıkları tarih Şubat 1848…
Manifesto, bütün dünyada Komünist-sosyalist partilerin ilk parti programı…
O günden itibaren Sol-Sosyalistlerin hepsi, “Sermayenin ve Emeğin Uluslararası” özelliğini vurgular; bunu temel alır…
Sermayenin egemenliğinin bütün dünyayı kaplayacağı; bütün dünyayı egemen olacağını ilan eder…
Yine aynı şekilde Sermayenin egemenliğine karşı bütün dünya da işçi sınıfı hareketinin ortaya çıkacağını ve bu egemenliğe karşı mücadele edeceğini ilan eder…
***
Sermayenin egemenliğinin varlığı son nokta; Emperyalizmdir…
Bunu da yine Lenin’in yıllarca önce çok kapsamlı bir şekilde analiz etmiştir…
Emperyalizmin dünyadaki egemenliğine karşı da mücadeleyi teori ve program olarak ortaya koymuştu…
Ayrıca, Emperyalizmin yeni dönem egemenlik biçimlerini yine sosyalistler “temel” olarak herkesten önce ortaya koymuşlardı…
***
Şimdi emperyalizmi “aklama” dönemi yaşınıyor…
Emperyalizme karşı mücadele edemeyenler, emperyalizme tavır alamayanlar emperyalizmi “masum” hatta “yeni-ilerici” bir şey gibi göstermek için “Globalizm” ve “Küreselcilik” yalanına başvuruyorlar…
Yeni adı “Küresel” ve “Globalizm” olan Emperyalizmin egemenliğinin üstünü ortak istiyorlar…
***
Emperyalizm “olgu”sunu kavramak ve anlamak çok önemlidir…
Çünkü bu kavram anlaşılmadan “ulusalcılık” anlaşılamaz…
Emperyalist hegemonyanın olduğu her yerde “ulusal direniş”in olması kaçınılamazdır…
Yapılmak istenen bu “direniş”in temellerini yok etmektir…
***
Ulus ve ulusalcılığın iki farklı tarihsel arka planı var…
Birincisi; ulusların feodalizmin çöküşünde kapitalizmin şafağındaki ortaya çıkışıdır…
Uluslaşma ve Ulus devletler; Feodal gericiliğin prangalarından kopuşu ifade eder…
Dönemi itibarıyla ilerici ve devrimcidir…
Bu dönemler aynı zamanda burjuvazinin tarihteki devrimci dönemidir…
***
Ulusalcılık ve Ulusalcılığın ikinci ortaya çıkış dönemi yeni emperyalist hegemonya dönemidir…
Emperyalizmin bütün dünyaya ekonomik ve politik egemenlik için askeri işgal dahil her yola başvurduğu dönemde ortaya çıkmıştır…
Amerikan, İngiliz, Fransız ve diğer emperyalist güçlere karşı ortaya çıkan tüm “kurtuluş hareket”leri aynı zaman “milli kurtuluş-ulusal kurtuluş” hareketidir…
Özellikle Vietnam halkının Fransız, Japon ve Amerikan Emperyalistlerine karşı destansı direnişi, tüm dünyaya örnek olmuştur…
Yine Mustafa Kemal Önderliğinde modern Türkiye’nin doğusuna yol açan hareketle “milli kurtuluş-Ulusal Kurtuluş” hareketidir…
***
Ulusalcılık ve Sol tartışmalar yürütenler ya tam cahillikten ya da ihanetten bu kadar yanlış şeyi bir arada söylüyor…
Türkiye’de tüm Sol-Sosyalist hareketler esas olarak “milli demokratik devrimci”dir…
Yani “Ulusal demokratik devrimci”…
Geçmişte, Sol içi tartışmalar MDD ve SD(Milli Demokrasi Devrim- Sosyalist Devrim) ekseninde sürmüştür…
68 Devrimci dalgasının her alanda temel sloganı “milli kurtuluş” ve emperyalist hegamonyaya karşı “millileştirilme” olmuştur…
***
Mustafa Kemal’den, Mustafa Suphi’ye, Şefik Hüsnü’den, Hikmet Kıvılcımlı’ya, Mihri Belli’den Deniz Gezmiş’e Mahir Çayan’dan İbrahim Kaypakkaya’ya Türkiye’de bir milli kurtuluş-milli Demokratik devrim” çizgisi var…
Tabii ki, herkesin “çizgi”si ve “programı” farklı…
Ama hepsinin özünde “Anti-emperyalizm” var…
Emperyalizm olgusunu yok sayanlar veya Emperyalizme karşı tavır alamayanlar her anti-Emperyalist tavrı ve mücadeleyi “ulusalcılık” olarak yaftalayıp, mahkum etmek istiyor…
***
Sol ve Sosyalistler cephesinde bu tartışmalar devam edecektir…
Birçok çevre işin kolayına kaçarak “ulusalcılık” tartışmasını “Kürt sorunu”na kilitlemek istiyor…
“Ulusalcı”lığı Kürt düşmanlığına indirgemek veya ilkel ırkçılık-milliyetcilik gibi göstermek cahillikten öte ihanettir…
Anti- Emperyalist tavırı, gölgelemek ve emperyalizmle uzlaşmayı “liberallik” veya “Sol”culuk diye kimse bizlere satmaya kalkmasın…
***
CHP’nin dayandığı tüm temelleri yıkmak istiyorlar…
CHP’yi köklerinden ve geleneklerinden kopararak emperyalizmin uydusu bir parti haline getirmek istiyorlar…
2011 Haziran seçimlerinde CHP bildirgesine bile “Türkiye’de tehlikeli bir anti-Amerikancılık yükseliyor” diye yazdıranlar şimdi CHP’nin 6 Okunu da kırmak istiyor…
***
Tabii ki CHP’de bir “Değişim” ve “Yenilenme” olmalıdır…
Tabii ki, CHP’nin temel ilkeleri ve programı güncellenmelidir…
Ama “Kök”lerinden ve “gelenek”lerinden kopmadan…
Ama temel ilkelerinden vazgeçmeden…
CHP, “köklerinden ve temel ilkelerinden koptuğunda ölür”…
Bütün bu girişimler CHP’yi öldürmeyi amaçlıyor…
İmambakır Üküş
İstanbul Gerçeği Genel yayın Yönetmeni