Canımızın kıymeti!
Melih Aşık: Bilim adamları yüzlerce kez bir depremin zamanının önceden bilinemeyeceğini söylüyor. Ama kâr etmiyor.
La Fontaine’in ağustos böceği ile karınca öyküsü şöyle başlar:
“Ağustos böceği çaldı saz, bütün yaz, derken kış geldi çattı, seninkinde şafak attı.”
O hesap... Körfez depreminden sonra 20 yılı boşa geçirdik.
Deprem 5.8’le kapıyı çalınca uyandık.
Oysa Körfez depreminden sonra bilim adamları bir büyük depremin en geç 30 yıl içinde İstanbul’u sarsacağını neredeyse koro halinde haykırmıştı.
Dinlemedik.
Önceki gün görüldü ki... Bir deprem anında kimse ne yapacağını bilmiyor. Çünkü ne evde, ne okulda, ne iş yerinde tatbikatı yapılmış değil.
İBB tarafından 2001 yılında İstanbul’un “acil eylem planı” hazırlanmış, bir deprem durumunda halkın toplanacağı çadır alanlarını, ihtiyaç duyulan helikopter pistlerini, seyyar hastaneleri, park etme yasağı getirilen yolları, toplayıcı yolları belirten, afet durumunda halkın bir kaos yaratmadan nasıl hareket edeceğini gösteren bir plan yapılmıştı. Sonradan unutuldu. Plan rafa kalktı. Kent yağması ve para kazanma hırsı can kaygısının önüne geçti.
Şimdi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ciddi önlemler alması bekleniyor. Ne var ki Büyükşehir tek başına her tarafa yetişemez. Hükümetin işe ciddiyetle sarılması gerekir.
Tabii bir de bu işlerle görevli Millet Meclisimiz var. Hiç değilse deprem sonrasına ilişkin önlemler üzerinde çalışılsa...
ÖNERİ
TV’ler uzun uzun fay tartışmaları yerine halka depremde ev ve iş yerlerinde ne yapacaklarını anlatsa iyi olmaz mı?
BİLİM
Yaklaşan depremle ilgili önlem alınmamasının suçlusu siyasiler mi, bürokratlar mı, müteahhitler mi? Her biri müteselsil kabahatlidir. Ancak kabahatin büyücek bir bölümü de halkımızın olmasın.
Bir komik durum her deprem sonrasında karşımıza çıkıyor.
Önceki akşam çoluğunu çocuğunu kapıp parklarda sabahlayan aileler mikrofon uzatıldığında ne diyorlar:
- Bu gece büyük bir deprem olacağı söylendi, o yüzden evlere giremiyoruz...
Bilim adamları yüzlerce kez bir depremin zamanının önceden bilinemeyeceğini söylüyor. Ama kâr etmiyor.
Halkımız bilime değil, dedikoduya inanıyor.
Çünkü bilime saygımız ve algımız yeterli değil.
Kendimizi onarmaya herhalde buradan başlamalıyız.
MUAYENE
Eviniz sağlam mı, çürük mü? Körfez depreminden sonra belediyeler yapı denetim birimleri oluşturmuş, kimi konut sahipleri evlerinin dayanıklılığını ölçtürmüştü. Aradan 20 yıl geçti. Evler biraz daha eskidi. Bugün evleri nasıl muayene ettireceğiz. Prof. Naci Görür anlatıyor:
“Bu test üniversitelerde yapılıyor. Çok büyük paralar da değil. İstanbul Teknik Üniversitesi yapıyor mesela. Bazı yetkilendirilmiş özel şirketler de yapıyor. Eviniz depreme karşı güvenli değilse neler yapılması gerektiğini de söylüyorlar.”
Bir de P25 yöntemi var. Binanın beton kalitesi, hiç numune alınmadan, tahribata meydan verilmeden, ultrason aletleriyle belirleniyor. Evini muayene ettirmek isteyenler için bu imkânlar mevcut. Unutmayalım: Deprem öldürmez, bina öldürür...
Deprem taburları!
Depremlerde en büyük can kaybının deprem sonrası yardımların gecikmesinden kaynaklandığını biliyoruz. Bu konuda İstanbul âşığı Çelik Gülersoy’un önerileri vardı. 2002’de diyordu ki:
“Gerçekçi çözüm deprem sonrası için ordu birliklerini görevlendirmektir. Askeriyenin nasıl istihkâm taburları varsa artık deprem taburları da oluşturmalı. Bunlar her yoğun yerleşim yerinin açığına konuşlandırılmalı. Bu birlikler her türlü araç gereçle donatılmalı. Elemanların eğitimine hemen başlamalı. Hızla ilk yardım malzemesi stoklanmalı. Önce yol şebekesinin açılması yani en önce ulaşımın sağlanması gerekir. Sonra portatif hastaneler sorunu var. Sonra şehre gıda akımının sağlanması var. Bunlar ancak askeri organizasyonla sağlanır.”
Bir depremde görevliler arasında iletişimin bile sorun olacağı son depremde görüldü. Tehlike büyük...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları