Gezi davası...
Melih Aşık: Yıllık 11 milyar lira bütçeli Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Aile” adlı dergisinde vatandaşlara pazardan alışveriş dersleri veriliyor
Gezi davasının bugün altıncı duruşması görülecek...
Davada iş adamı Osman Kavala ile birlikte mimar Mücella Yapıcı ve Yiğit Aksakoğlu’nun müebbet hapsi isteniyor. Suçları TCK’nin 312. maddesini ihlal, yani ‘Cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs’tür.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM, 10 Aralık 2019 tarihli kararında Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması kararını açıkladı. AİHM’ye göre, iddianamede Osman Kavala’nın şiddete başvurduğunu gösteren kanıt yoktu. Demokratik haklarını kullanması suç olarak niteleniyordu. Gezi’ye sadece birkaç plastik masa ile sandviç göndermişti.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi AİHM’nin tahliye talebini reddetti. AİHM kararı 10 Mart’ta kesinleşecekti. Mahkemenin yeni duruşmayı 10 Mart’tan önceye yani bugüne alması hüküm verileceğinin işareti olarak değerlendiriliyor. Mücella Yapıcı da bugünkü duruşmada tutuklanabileceğini söylüyor.
Mimar Mücella Yapıcı, biz gazetecilerin, şehirde imara aykırılıklar görüldüğünde bilgi almak için ilk aradığı isimdir. Ömrü kenti imar hoyratlığına karşı korumakla geçti. 20 yıla kadar hapsi istenen Şehirciler Odası eski başkanı Tayfun Kahraman da öyle...
Bugün mahkûmiyet ve hapis kararları çıktığı takdirde hem iç hem dış dünyada Türkiye’nin hukuk ve adalet karnesine ilişkin eleştiriler körüklenecektir. Bu durum yurdunu seven herkesi biraz daha üzer...
NAZAR
Yıllık 11 milyar lira bütçeli Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Aile” adlı dergisinde vatandaşlara pazardan alışveriş dersleri veriliyor: “Tüm pazarı gezip fiyatları öğrenin”, “Ucuza almak için akşam saatlerini bekleyin”, “Aynı pazarcıdan alışveriş yapın” gibi tavsiyeler sıralanıyor.
Ordulu şair Ali konuya bir dörtlükle katkıda bulunuyor:
Akşam gidiniz ki pazara
Uğramayasınız nazara
Hem gezer, hava alırsınız
Hem de atık malları bedava alırsınız
Medeni
17 Şubat 1926’da Medeni Kanun’un TBMM’de kabulünün 94. yılıdır. Medeni Kanun bu ülkede en başta kadın haklarını ve aile düzenini yasaya bağlamıştır. Bu kanunla her alanda kadın erkek eşitliği sağlandı.
Atatürk kanunu henüz Meclis’ten çıkmadan kendi yaşamında uygulamıştır.
İzmir’de Latife Hanım’la nikâhını imam değil İzmir kadısı kıymıştır.
Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak’ın anılarından aktaralım:
“Latife Hanım’ın babası Muammer Bey’in evinde yapılan nikâh töreni gayet sade olmuştu. O zamanki usule göre törende nikâhlanacaklar bulunmazdı. Onların yerine seçtikleri vekiller ile şahitler bulunurdu. Atatürk ve Latife Hanım vekil tayinine lüzum görmemişler, bir yenilik olmak üzere, törende bizzat hazır bulunmayı tercih etmişlerdi...”
Kadının nikâh masasına oturması bile mümkün değildi önceleri...
UNUTMA
İki ihtiyar kahvehanede konuşuyor:
- Oturma odasından bir şey almak için mutfağa gidiyorum. Mutfağa girince oraya neden oraya geldiğimi unutuyorum. Çok canım sıkılıyor.
Öteki pratik yol gösteriyor:
- Bunun çaresi var. Tekrar eski yerine dönüp otur. Neden mutfağa gittiğin aklına gelir.
Unutkan devam ediyor:
- Geçen gün dış kapının anahtarını nereye koyduğumu unuttum, bir saat aradım zor buldum.
Beriki cevap veriyor:
- O önemli değil. Yaş sekseni geçince olur böyle şeyler. Anahtara bakınca bu ne işe yarardı diye düşünürsen... İşte o zaman durum kötü demektir.
Büyükelçi Göktaş’tan not
Geçtiğimiz hafta bu köşede yer alan ‘Önemli’ başlıklı yazıya Büyükelçi Lütfullah Göktaş şu açıklamayı gönderdi:
Melih Bey,
15 Şubat’taki köşe yazınızda “Önemli” başlığı altında, benim kahve konusunda attığım tweet’e değinmişsiniz. Görülen o ki, tweet’imden yapılan asılsız çıkarımlar sizi de etkilemiş.
Keşke benim sosyal medya hesaplarımda ne dediğime bakmış olsaydınız.
Vedat Milor’un “Lütfullah Bey haklı” dediği tweet’ine yazdığım cevapta, alıngan arkadaşlarımıza hitaben bir açıklama da vardı oysa:
“Teşekkürler Vedat Bey. Evet, ‘latte’ konusu daha ilginç. Bu arada esprim yanlış anlaşılmış maalesef. Herkesin turist olması da, dilediği dilde, dilediğini sipariş etmesi de en doğal hak elbet. Meramımı tam ifade edememiş isem, kullanıcılardan da bilvesile özür diliyorum. ”
Sosyal medyada olaya dönüşen ve köşenize taşıdığınız ilk tweet’in sonuna eklediğim “fincan” ve “gülücük” emojileri sayesinde, bunun bir espri olduğunu herkesin anlayabileceğini düşünmüştüm.
Bunu anlayamayanlar olduğunu görünce, aynı gün Instagram’da yaptığım paylaşımda da şöyle yazmışım:
“İtalya’da ‘caffè’ dediğiniz zaman önünüze zaten “espresso” gelir. Ve de “single” olarak gelir. ‘Espresso’ demenize, ayrıca ‘single’ diye belirtmenize gerek yok.
Bunu sadece espri ya da bilgi olarak aktarıyorum. İnsanların dilediğini içme; dilediği dilde, dilediği biçimde sipariş verme hakkına müdahale edilecek değil tabii ki. ”
Melih bey,
Derdi bağcı dövmek olanların bu tutkularına da saygı göstermek lazım. Ama sizin gibi deneyimli biri, konuyu merak etti ise meselenin ne olduğunu bizzat bana da ulaşarak pekâlâ öğrenebilirdi diye düşünüyorum. Sözün özü, Roma’ya gelen misafirlerimize (ve arzu edenlere) ‘caffè’ bizden. Bizim geleneksel kahvemiz ve demleme çayımız da ikram listemizin başında yer alıyor elbet.
Selam ve sevgiler.
Lütfullah Göktaş
Vatikan Büyükelçisi
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları