İpekçi’siz 40 yıl...
Melih Aşık: Aydın olmak sorumluluk ister. Aydın yalnızdır, çünkü onu hiç kimse görevlendirmemiştir. Başkaları özgürleşmedikçe kendisi de özgürleşemez. Bunun bilincindedir.
Milliyet gazetesinin efsaneleşmiş Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi’yi 40 yıl önce kaybettik. Cinayette tetiği çekenler yarı yarıya bulundu ama tetiğin ardındakiler hâlâ karanlıktadır. O karanlıkta kimi meşum ve malum yabancı istihbarat örgütlerinin gölgesi rahatça fark edilir.
Abdi Bey 12 Eylül darbesinin taşlarının döşendiği dönemde öldürüldü. Sonraki yıllarda sıra Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu gibi laik demokrat aydınlara geldi.
Türkiye oradan oraya savruldu.
Abdi İpekçi, Milliyet’in yönetimini ele aldığı 1950’lerden itibaren halkı zayıf taraflarından yakalayan ve anlık heyecanlar veren bir gazete yerine, geleceğin nitelikli toplumunu yetiştirecek bir yayın gerçekleştirdi. Gençlere gazete okuma zevkini aşılamak, onları çağa uygun kültür ve bilgilerle donatmak başlıca amaçlarındandı. Aklın, vicdanın ve sağduyunun sesi olma yolundaydı. Türkiye’de gazeteciliğin kurumsallaşmasında önemli rol oynadı. 1960’ta Basın Ahlak Yasası’nı bizzat hazırladı. 212 Sayılı Basın İş Kanunu’nun hazırlanmasına öncülük etti... Titiz bir gazeteciydi. Kısa süre önce kaybettiğimiz Mete Akyol dostumuz bir toplantıda şunları anlattı: “Her hekimin, mesleğinin A harfi olarak öğrendiği ‘Primium non nocere’ kuralını Abdi İpekçi, gazetecilik mesleğinin de temeline yerleştirmiştir. Türkçesi ‘Önce, zarar verme’ olan bu öğretisi sonucu Abdi İpekçi’den ilk öğrendiğim, ‘kimsenin üzerine toz kondurmamak’ olmuştur. Aynı abecenin B harfi olan ‘Medice, cura te ipsum’ yani ‘Hekim, önce kendini iyileştir’ kuralını da Abdi İpekçi, önce gazeteciliğin temeline, sonra gazetecinin beynine yerleştirmiştir. İkinci olarak da ondan, gazeteciliğin bu kuralını öğrendim:
‘Kendi üzerine toz kondurmayacaksın.’ “ Abdi İpekçi’yi 40. yılında rahmet ve saygıyla anıyoruz...
AYDIN
Fransız düşünür Jean Paul Sartre’a göre aydın, üzerine vazife olmayan işlere karışan kişidir. Atom silahı üzerine çalışan bilim adamına aydın denmez. O yalnızca bilim adamıdır. Bu bilim adamı silahlara karşı bir bildiri imzaladığında aydındır. Aydın olmak sorumluluk ister. Aydın yalnızdır, çünkü onu hiç kimse görevlendirmemiştir. Başkaları özgürleşmedikçe kendisi de özgürleşemez. Bunun bilincindedir.
PATLI
Patlıcan, kabak, biber fiyatları neden roketlendi? Bu defa suçlu sandalyesine marketler oturtuldu ama... Suçlu onlar mı gerçekten?
Antalya’da kurulu Adrasan Kooperatifi başkanlarından Öcal Tuncer sebze ve meyvenin serüvenini anlatıyor:
“Komisyoncu, tüccar, simsar dediğimiz insanlar var... Biz üretiyoruz, götürüyoruz, önce komisyoncu yüzde 18 kesiyor. Komisyoncudan sonra tüccar geliyor, tüccar götürüyor İstanbul’da hale; kabzımal alıyor pazarcıya; pazarcı vatandaşa... Aradaki aracıların tamamı vergiye tabi, yani hepsi devlet tarafından bilinen insanlar. Bunlar her el değiştirdiğinde devlet bunlardan vergi alıyor. Bu şartlarda aracıyı kaldırma şansı yok.”
Ne yapmalı? Aracılık yeniden düzenlenmeli.
En önemlisi... Devlet kooperatifleri desteklemeli.
Bu arada fiyatlar can yakarken... Muhalefet partilerinin vaatleri arasında gıdayı ucuzlatma projelerinin pek yer almaması da ilginç değil mi?
NİKÂH
Günün modası da bu... Cumhuriyet döneminin kadına kazandırdıklarını inkâr etmek...
Bir tek örnek... Atatürk’ün Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak’ın anılarından aktaralım:
“Latife Hanım’ın babası Muammer Beyin evinde yapılan nikâh töreni gayet sade olmuştu. O zamanki usule göre nikâhı her yerde mahallenin kadısı veya onun izniyle mahalle imamları kıyardı. Törende nikâhlanacaklar bulunmazdı. Onların yerine seçtikleri vekiller ile şahitler bulunurdu. Atatürk ve Latife Hanım vekil tayinine lüzum görmemişler, bir yenilik olmak üzere, törende bizzat hazır bulunmayı tercih etmişlerdi...”
Özet... Kadın nikâh masasına bile oturamazdı...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları