Komiser öğüdü
Melih Aşık: Böyle olaylarda Mahmut Şevket Esendal’ın Komiser hikâyesini anımsarız.
Genç adam karşımıza geçmiş anlatıyor:
- Parkta kız arkadaşımla oturuyorduk, saat 21 sularıydı, polis geldi, hakkınızda şikâyet var, bizimle geleceksiniz dedi, yarım saat münakaşa ettik, yakamızı zor kurtarıp eve döndük.
Zaman değişiyor, bu manzaralar hiç değişmiyor.
Böyle olaylarda Mahmut Şevket Esendal’ın Komiser hikâyesini anımsarız.
Polis Cemal Efendi sokakta birbirini öpen genç bir çift görür. Alıp karakola getirir. Sorgu sırasında çiftin evli olduğu ortaya çıkar. Yolda aşka gelmiş, birbirlerini yanaklarından öpmüşlerdir. Komiser polise döner:
- Bak Cemal Efendi, karısıymış. Ne dersin bu işe?
Cemal Efendi ısrarlı:
- Karısı olsun efendim, sokakta öpülür mü?
Komiser önündeki mangalın külünü karıştırarak muzip gülümser:
- Ee, karısına göre, der, öylesi vardır, karanlık odada bile öpülmez.
Sonra da polis Cemal’e kısa bir ders verir:
- Bunlar kendi işlerinde, güçlerinde aile insanları. Biz gece gündüz bu sokakları bekliyoruz ki kimse bunları rahatsız etmesin. Ama karısı kocasını öpmüş. Yahut karısı değil de komşu kızı. Başını yarıp kolunu kırmamış ya! Sen eğer bunları kavga ederken görürsen o zaman getir kerataları, tıkayım deliğe.”
Hikâyenin yayını 1949 yılıdır.
DOSYA
TCDD, Haydarpaşa ve Sirkeci Gar alanlarını kültür ve sanat etkinlikleri için kiralama ihalesi açmıştı. İhale pazarlığına bir tek şirket davet edildi. Davet edilmeyen İBB bunun üzerine dava yoluna gitti. Bölge idare mahkemesi ihaleyi usulüne uygun buldu. İBB’nin talebini reddetti. Bunun üzerine Danıştay’a gidildi. Ve Danıştay, geçen hafta Bölge İdare Mahkemesi’nin kararını bozarak ihaleyi iptal etti. Bir avukat dostumuz, İBB baş hukuk müşaviri Eren Sönmez ile ekibinin bu davada çok ustaca savunma yaptıklarını anlattı. Henüz 34 yaşında genç bir avukat olan Eren Sönmez’i ve arkadaşlarını kutlarken... Bir hatırlatma:
İBB’nin bu kadar usta avukatları varsa... Raflarda da gerçekten geçen döneme ilişkin sayısız yolsuzluk dosyası duruyorsa... O dosyaları teker teker indirip dava açmanın zamanı değil mi?
HASAN ABİ
Yalakalık çağımızın âdetleri arasında malumunuz.
Ancak bu işi de dozunda yapmak lazım. Misal...
Hasan Abi mahallenin ünlü kabadayısıymış.
Tıfıl bir oğlan da kabadayının gözüne girmek için uğraşır dururmuş.
Bir gün nasıl olmuşsa olmuş, tıfıl oğlan Hasan Abi’nin rakı sofrasında bir yer kapmış.
Masada yeniliyor, içiliyor ama Hasan Abi hiç konuşmuyormuş.
Bizim tıfıl, Hasan Abi’nin dikkatini çekmek için yanıp tutuşuyor ama bir türlü fırsat bulamıyormuş. Hasan Abi gecenin sonuna doğru ilk kez ağzını açmış. Ağzına bir dilim kavun attıktan sonra konuşmuş:
- Bu kavun da hiç iyi değilmiş...
Bizim tıfıl çocuk lafı duyunca “Hah, işte tam zamanıdır” diye öne atılmış:
- Hasan Abi’nin sohbetine de hiç doyum olmuyor, deyivermiş.
Demesiyle de “Sen misin ağabeyimizle dalga geçen” diye öteki çömezler tarafından derdest edilip sokağa atılması bir olmuş. Yani dikkat...
MESUT
Mesut Yılmaz’ın ölümü üzdü bizi. Mülkiye’de aynı yıllarda okuduk. Siyasette izlediği çizgi bize uymazdı. Ama belli bir seviyenin altına inmedi. Uygar adamdı. Ağzından kötü söz çıktığı duyulmazdı.
Her zaman çok sigara içti. Bir gün Milliyet’i ziyarete gelmişti. Odamda ayaküstü sohbet ederken söz sigaraya geldi. İkimiz de çok içiyorduk. Ancak ben ara sıra bırakıp yine başlıyordum. Sigarayı bırakmak için iyi bir metodum olduğunu söyledim. Nasıl, diye sordu:
- Sigarayı günde 5 pakete çıkarıyorum. Ağzım burnum tıkanıyor. Kendiliğinden bırakıyorum!
Metot hoşuna gitti:
- Bu arada doya doya da sigara içiyorsun, bence güzel metot.
Dedi ama vazgeçmedi sigaradan. Son yıllarda oğlunun intiharı da üzmüş olmalı onu. Nur içinde yatsın. O da geldi geçti aramızdan.
TERZİ
Fransız arkeolog ve yazar Antoine Galland (1646 - 1715) bir süre İstanbul’daki büyükelçilikte çalışmış, uzun yıllar Doğu ülkelerini gezmiş, şiir ve hikâyeleri derlemiştir. Bu da onun naklettiği bir öykü.
Şehrin surlarına yakın yerde oturan bir terzi, cemaatin önünden geçip mezarlığa götürdüğü cenazeleri görür, her cenaze geçişte duvara astığı çanağa bir çakıl taşı koyarmış. Ay sonu gelince çanağa koyduğu çakıl taşlarını sayar, o ay kaç kişinin öldüğünü bilirmiş. Bir gün ziyaretine gelen bir tanıdığı dükkânın kapalı olduğunu görmüş. Yandaki komşusuna terzinin nerede olduğunu sormuş. Komşu:
- O da sonunda çanağa düştü, demiş.
Hayat bundan ibaret.
EMANET
Ülkenin gündemi...
Dış politikada Suriye, Azerbaycan, Kıbrıs, Fransa vs...
İç politikada kadın cinayetleri, operasyonlar, mahkemeler, hapisler...
Tartışılmayanlar mı?
Bu ülkenin üretimi nasıl artar?
Tarımı nasıl ayağa kaldırırız?
Yatırımları ne tarafa sevk edelim
Eğitimi nasıl düzeltiriz?
Verimlilik nasıl artar?
İsraf nasıl önlenir?
Tasarrufa nereden başlarız?
MARŞ
Ekrem İmamoğlu İstanbulluları 29 Ekim’de saat 19.23’te İstiklal Marşı okumaya davet etti. Peki sonra? O kadar... Cumhuriyet Bayramı sadece “hazır ol”da söylenen İstiklal Marşı’yla mı kutlanır? Ardından bayraklar sallanarak Atatürk’ün Ankara’ya gelirken yollarda söylediği “Dağ başını duman almış” diye başlayan Gençlik Marşı, “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” diye yürekleri titreten İzmir Marşı, “Türk’üz, Cumhuriyet’in göğsümüz tunç siperi” diye yeri göğü inleten 10. Yıl Marşı da söylenmez mi?
Cumhuriyet Bayramlarının marşları bunlar değil midir?
Lütfen biraz Cumhuriyet cesareti!..
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları