New York’tan teklif!
Melih Aşık: CHP’nin 26 Temmuz Kurultayı için 4 bin kişilik Bilkent Odeon salonu kiralandı. Ancak üniversite yönetimi dâhil bütün ilgililer KOVİD nedeniyle salona ancak 1000 kişinin sığabileceğini söylüyor. Oysa sadece delegelerin sayısı 1370.
Rüyamda geniş bir ofisteyim. Asistanım, sizi New York’tan arıyorlar, diyor.
Hayrola, diyerek telefonu elime
alıyorum. Karşımdaki ses:
- Sizi .... ofisten arıyorum, diyor. Ofisin adını tam duyamıyorum. Neden siyasete girmiyorsunuz, diye soruyor, ben damdan düşer gibi gelen bu soruya ne yanıt vereceğimi düşünürken o, eğer böyle bir şey düşünürseniz bütün desteği vermeye hazırız, diye ekliyor
Fikir fena değil. Teklife hemen ısınıyorum:
- Politikaya nasıl bir giriş yapmamı önerirsiniz?
- Parti kuracak, iktidarı kum torbası gibi yumruklayacaksınız.
- Yani?
- Yani eleştiri üzerine eleştiri yapacaksınız. Göreceksiniz partiniz hızla büyüyecek.
- Aman yapmayın, ben iktidara gelirsem ne yaparım?
- Gelmeyeceksiniz. İncelik de burada. Eleştirecek, iktidara gelecek gibi yapacak, şöyle yüzde 25 kadar oy alacak ama orada duracaksınız.
- Neden duruyorum?
- Biz ülkenizde sistemin işleyişinden memnunuz. Türkiye pazar olarak bize iyi kâr bırakıyor. Maden şirketlerimiz, finans kuruluşlarımız rahat ve kârlı çalışıyor. Tekellerimiz ülkenizin ekonomisinden memnun.
- Benim size faydam ne olacak?
- Solun güçlenmesini önleyeceksiniz. Muhalefet pazarına başka sol parti sokmayacaksınız. Sol arayışta olanları paratoner gibi kendinize çekecek, depoya kilitleyeceksiniz. Kemalistleri, sosyal demokratları falan oyunun dışında tutacaksınız.
- Bu işte benim kazancım ne olacak?
- Ömür boyu genel başkan kalacaksınız. Kapınızda şoförlü, klimalı özel aracınız olacak, herkes sizden lider diye söz edecek. Karizmanız zirve yapacak. Harika bir proje bu...
- Bir düşüneyim, diye telefonu kapattım. Özellikle özel araç cazip göründü. “Audi 8 isterim” diye bağırarak uyanmışım.
Eşim öyle söyledi.
SAMİMİ ŞAİR
Fatih Sultan Mehmet’in adının sıkça anıldığı şu günlerde o döneme ilişkin
mütevazı bir fıkra sunalım.
Mehmet Zeki Pakalın’ın “Tarihe Mal Olmamış Fıkralar” adlı kitabından alınmıştır.
İstanbul’un fethinden hemen sonra şairler kasideler yazıp fethi kutluyorlar. Bir gün Anadolu’dan yeni gelmiş bir saz şairi de şu vezinsiz mısraları gönderiyor:
“Devletlu hünkârım
sabahınız hayr olsun
Yediğin bal ile kaymak
güzergâhın çayır olsun.”
Fatih ona dikkat değer bir caize (para ödülü) gönderince etrafındaki şairler sitem ediyor:
- Efendimiz, çok daha zarif kasidelere daha az caize verdiğiniz halde, bu cahil herifin kasidesine neden bu kadar değer verdiniz?
Fatih diyor ki:
“Bunu hepsinden daha samimi bulduğum için. Çünkü adamcağız en lezzetli yiyecek olarak bal ile kaymağı biliyor, en güzel yer olarak da çayırı. Başka bir şey görmemiş ki bana onları layık görsün...”
EŞEK
Yunanistan’da Danıştay Başkanı Katerina Sakellaropulu (64) Meclis tarafından cumhurbaşkanlığına seçilince sevinmiştik. Hukuk okumuş, oy kaygıları olmayan bir kadının sağduyusu ile Türk-Yunan ilişkilerinde yeni ve barışçı sayfalar açabileceğini düşünmüştük. Meğer yanılmışız. Bayan Sake’nin içinden ırkçı partiye rahmet okutan bir saldırgan kişilik çıktı. Göreve gelişinin altıncı ayında Bayan Sake, Aydın ilimize bağlı Eşek Adası’na inerek ziyaretler yaptı ve Türkiye’ye resmen meydan okudu.
Türkiye’nin tepkisi mi? Ulusalcı diye horlanan birkaç yurtseverin isyanıyla iki jetimizin ertesi gün Eşek Adası üzerinde uçması! Tepkimiz büyüktü!
KURULTAY
CHP’nin 26 Temmuz Kurultayı için 4 bin kişilik Bilkent Odeon salonu kiralandı. Ancak üniversite yönetimi dâhil bütün ilgililer KOVİD nedeniyle salona ancak 1000 kişinin sığabileceğini söylüyor. Oysa sadece delegelerin sayısı 1370... Gazeteciler ve güvenlikçiler cabası... Söz hakkına sahip onur üyelerinin sayısı da 1000’i aşıyor. Onur üyelerinden sadece eski genel başkanların salona alınacağını yetkililer açıkladı. Tüzüğe aykırı bir karar bu. Geçiyoruz. Bir CHP’li dostumuz diyor ki:
“Kurultay’da Genel Başkan ile 60 PM üyesi seçilecekmiş. Diyelim ki sıfatsız bir veya birkaç üye kapıya geldi ve ‘Ben PM’ye üyelik için adaylığımı koyacağım’ dedi. Onu hangi hakla içeri almayacaksınız?”
O gün kapıda kaos yaşanacak. Şimdiden söyleyelim.
KOVİD
Kadıköy’de kahve içmek için Starbucks’a girmeye kalkışırsanız kapıdaki arkadaş hemen ateşinizi ölçüyor, elinize bulaşsavar (dezenfektan) sıkıyor.
Hemen karşıda PTT Kadıköy merkezi var. Oraya girerken kimse ateşinize bakmadığı gibi bulaşsavar sıkan da yok.
- Burada el temizleyici yok mu, diye sorunca karşıda bir yeri gösteriyor kapıdaki görevli.
Moda’daki PTT’de
el temizleyici yok.
Kadıköy’de kırtasiyecileri dolaştık.
Hemen hiçbirinde el temizleyici yok. Sorunca tezgâhın altından bir kolonya şişesi çıkarıp elinize lütfen sıkıyorlar.
Maske gibi el temizliği sorununu da çözemiyoruz. Basit bir denetim yapılamıyor.
NOT: TDK internet sitesindeki yazılarda dezenfektan sözcüğü yerine bulaşsavar öneriliyor.
TRT
TRT Türk’te Beştepe’de açılan Millet Kütüphanesi’ni tanıtan programı izlemeye niyetlendik. Daha önce TRT’de yayınlanan programı kaçırmıştık. Bu görkemli kütüphaneyi tanıyacak olmanın heyecanıyla ekran başına oturduk. Programı Murat Bardakçı sunuyordu. Derken, az sonra reklama gidildi. Biz başka kanala geçtik. Yaklaşık 15 dakika sonra hatırlayıp geri döndük. Araya yine reklam girdi. Bitmek bilmedi. İzlemekten vazgeçtik.
Birkaç gün önce de yine TRT’de “Baba” filmi vardı. İkinci kez izlemeye niyetlendik. Ne var ki araya sık sık reklam ve gelecek program tanıtımı girince izlemekten vazgeçtik. Böyle programların reklam başına veya sonuna alınır. İzlenmesini istediğiniz program arasına reklam doldurularak seyirci ekrandan kaçırılmaz. Yazık milletin paralarına...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları