Tarih:
04.03.2012
Sansürü özledik!
Vatandaşa 'TL’nin simgesi hakkında ne düşünüyorsunuz?' diye sormuşlar, 'Biz simgesinden ziyade kendisine önem veren tiplerdeniz abi' demiş...
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali’nin birlikte çıkardığı Markopaşa dergisinde 1949 yılında “Sansür istiyoruz” başlıklı şu küçük yazı yayımlanmış:“Sayın Başbakan:
Bu sayısıyla 17 sayı çıkabilen Markopaşa’nın yedi sayısı toplatılmış bulunuyor. Bir de Azizname isimli kitabımız toplatıldı. Öyle görüyoruz ki Türkiye’de ‘var’ diye iddia edilen basın hürriyeti, tamamile bir tuzaktan ibarettir. Biz devri saltanatın sansürüne çoktan razı olduk. Biz sansür istiyoruz, sansür.. Anladınız mı efendim? Mahkemelerde sürünmek, sorgu suallerle üzülmek, hapislerde çürümek istemiyoruz. Türkiye’de demokrasi olduğunu dünyaya isbat için göstermelik bir basın hürriyeti değil, sansür istiyoruz.”
Ne güzel ve doğru bir yazı. Bugün dünkünden daha geçerli üstelik. Eğer sansür olsa ve yazılar yayımlanmadan önce devlet komiserleri tarafından denetlense (bir şey yazamasak da) ne gazeteciler işten atılır, ne Nedim’ler, Ahmet’ler, Balbay’lar, Özkan’lar, Soner’ler, Barış’lar hapiste olurdu! Abdülhamit sansürünü arar durumdayız!
Atabu
Fener Rum Patriği Bartholomeos “Biz Türküz” deyince kimileri mutlu oldu. Kimileri mutsuz.
Faruk Timuroğlu diyor ki:
- Sayın Rum ve Musevi temsilcileri ulusal kimliğin adının “bu“ olarak değiştiğinin henüz farkına varamadıklarından “Türküz” diyorlar. Başbakan ve ana muhalefet lideri ise Türk demekten özenle kaçınarak “bu halk”, “bu millet” diye konuşuyor. Siz hiç Başbakan’ın “Türk halkı” ya da “Türk milleti” dediğini duydunuz mu? Onun yerine “bu” diyorlar. Şimdilik mecburen “Atatürk” diyorlar ama yakında O’nun adı da “Atabu” olarak değişecek...”
Vatandaşa “TL’nin simgesi hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sormuşlar,
“Biz simgesinden ziyade kendisine önem veren tiplerdeniz abi” demiş...
Haldun Ertem
İstanbul
Eyüp Belediyesi, İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif’in gurbet mektuplarını “Firaklı Nameler” adlı bir kitapta topladı... Hayli özenle hazırlanmış sağlam ciltli bir kitap... Kitapta dikkatimizi önce Mehmet Akif’in eşi İsmet Hanım ve kızı Suad Hanım’ın fotoğrafları çekiyor.. İkisinin de saçları açık.. Sene 1930’lar... Suad Hanım dizlerine kadar inen bir etek giyiyor... Örtünme yok.
Kitaptaki konuyla doğrudan ilgili olmasa da bir cümlenin altını çiziyoruz...
Yazar Mithat Cemal Kuntay İstanbul’da yaşamanın ayrıcalığını belirtmek için dermiş ki:
“Biz dünyaya gelmemişiz İstanbul’a gelmişiz”
Ne güzel bir söz.. Güzel ve İstanbul’un son haline baktıkça acıklı da...
Kumarda kaybettik...
Birinci Dünya Savaşı sonunda Ortadoğu’da peş peşe yenilgilere uğrayan Türk ordusu, Kudüs’ü de kaybetmiş, bozgun sonrası geri dönüş başlamıştır. Falih Rıfkı Atay trenin durduğu istasyonlardan birinde gördüklerini Zeytindağı romanında şöyle anlatır:
... İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:
- Benim Ahmed’i gördünüz mü? diyor.
Hangi Ahmed’i? Yüz bin Ahmed’in hangisini? Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolunu gösteriyor:
- Bu tarafa gitmişti, diyor.
O tarafa? Aden’e mi, Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a mı, Bağdad’a mı? Ahmed’ini, buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed’ini görsen ona da soracaksın: ‘- Ahmed’imi gördün mü?’ Hayır... Hiçbirimiz Ahmed’ini görmedik. Fakat Ahmed’in her şeyi gördü. Allah’ın, Muhammed’e bile anlatamadığı cehennemi gördü.
Şimdi Anadolu’ya Batı’dan, Doğu’dan, sağdan, soldan bütün rüzgârlar bozgun haykırışarak esiyor. Anadolu, demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor. Vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi, ondan, Anadolu’dan utanır gibi, hepsi, İstanbul’a doğru, perdelerini kapamış, gizli ve çabuk geçiyor. Anadolu Ahmed’ini soruyor.... Ahmed’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek...
Fakat biz Ahmed’i kumarda kaybettik!..”
* * *
Suriye, İran, Kürecik derken Türkiye yeni bir kumara hazırlanıyor... Daha doğrusu Rus ruletine... Ucunda sadece intihar görünen bir tür kumar...
Sigara
Muzip vatandaşımız telefonu çevirmiş, karşısına çıkana sormuş.
- Alo. Orası Sigara Bırakma Merkezi mi?
- Evet, buyrun.
- Şeeeyyy... Ben sıkı bir sigara tiryakisiyim. Rica etsem bana iki sigara bırakabilir misiniz?
Danıştay Başkanı, MİT yasasını savunmuş.
Buna bir nevi “koltuğunu savunmuş” da diyebiliriz”
Fahrettin Fidan
İktidar “Kürecik’e kurulan sistemle hiçbir ülke hedef alınmamıştır” diyor.
Doğru! Füze
kalkanı nedeniyle hedef olan ülke bizzat Türkiye!
Gülhan Elmas
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları