YÜZ YILLIK GURUR
Melih Aşık; Cumhuriyet’in yüzüncü yılında onu bize armağan eden Atatürk ile silah ve çalışma arkadaşlarını minnetle anıyor, kuruluş yıllarında devrimlere büyük özveriyle destek olan halkımıza aynı duygularla saygılarımızı sunuyoruz.
Yarın Cumhuriyet’in 100. yılını kutluyoruz...
29 Ekim 1923 aynı zamanda çağdaş Türkiye’nin doğum günüdür.
Cumhuriyet baştan sona titizlikle planlanmış ve Atatürk’ün sağlığında adım adım uygulanmış bir uygarlık projesidir
Atatürk, Dünya Savaşı’ndan 550.000 kayıpla çıkan, Mondros Antlaşması’yla orduları dağıtılan, ağır silahları elinden alınan, tünelleri, demiryolları, tersaneleri ele geçirilen, toprakları işgal edilen, sanayileşmemiş, şekeri bile ithal eden, savaş yorgunu, yıkık ve perişan bir ülkeyi bağımsız ve çağdaş bir ülke haline getirmeyi başarmıştır.
Atatürk, önce bir vatan, sonra bir millet sonra da bu millete çağdaş ve uygar bir gelecek hazırlamıştır.
Cumhuriyet o dönemde aynı zamanda demokrasi demektir.
Meclis duvarına vurulan “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” damgası aynı zamanda demokrasinin ilanıdır.
İlim ve fen hem savaş meydanlarında hem uygarlık savaşında başlıca yol göstericidir.
Bağımsızlık ve laiklik varlığımızın iki temel taşıdır.
Çok güzel sözdür:
“Türkiye’nin bugün nesi varsa Cumhuriyet’in eseridir.
Cumhuriyet de Atatürk’ün eseridir.”
Cumhuriyet’in yüzüncü yılında onu bize armağan eden Atatürk ile silah ve çalışma arkadaşlarını minnetle anıyor, kuruluş yıllarında devrimlere büyük özveriyle destek olan halkımıza aynı duygularla saygılarımızı sunuyoruz...
100. Yıl kutlu olsun...
CUMHURUN SAĞLIĞI
Cumhuriyet yönetimi halkın sağlığı için neler yaptı... Bir kısa not...
Cumhuriyet kurulduğunda savaşlarla yorgun düşen ülke salgın hastalıktan kavruluyordu. Cumhuriyet yönetimi koruyucu hekimliği ve salgınları bitirmeyi benimsedi. İlk önemli kuruluş Hıfzıssıhha Enstitüsü oldu. Bu kuruluş salgın hastalıklara karşı aşı üretecek, sonraları ilaç ruhsatlarını verecek, su ve gıda kontrollerini yapacaktır. Dr. Refik Saydam’ın öncülüğünde kurulan enstitü, 1931’de BCG (verem) aşısını, 1932’de tüm serumları, 1933’te kuduz aşısını, 1934’te çiçek aşısını, 1942’de tifüs aşısını ve akrep serumunu, 1947’de ağızdan BCG aşısını, 1956’da tetanos aşısını üretti.
Cumhuriyet’in halkın ve özellikle çocukların sağlığına ilgisini rahmetli Milletvekili Ali Nejat Ölçen’in bir anısıyla örnekleyelim...
“Sivas ilinin Kangal ilçesinde ilkokulun üçüncü sınıfındaydık. 1932-33 döneminde bir gün, beyaz, uzun gömlekli iki kişi atlarıyla geldiler. Hepimizi teker teker bahçeye çıkardılar ve uzaktaki duvara astıkları büyük perdede gittikçe küçülen harfleri okumamızı istediler. En sondaki ‘z’ harfi çok küçüktü. Sonra da atlarına binip gittiler. Sivas’tan gelmişlerdi. Hekim olmalıydılar. Okula bir ay sonra gönderdikleri küçük paketin içinden siyah çerçeveli dört gözlük çıkmıştı. O gözlüklere ilişik pusulada dört öğrencinin adı yazılıydı. Onlar uzağı göremeyen öğrencilerdi.”
UÇAK KORKUSU
İstikbal göklerdedir, demişti Atatürk... Yalnız savaşların değil ona göre yolcu taşımacılığının da istikbali göklerdeydi. Ama halk uçmaya alışkın değildi.
Uçak korkusu çok yaygındı. Atatürk, bu korkuyu yenmek için de çareler düşünmüştü...
Gazeteci Orhan Karaveli “Bir Ankara Ailesinin Öyküsü” adlı kitabında bu çarelerden birini anlatır...
Yıl 1934... Orhan Karaveli 4 yaşındadır. Abisi ve ablası 7 ve 9 yaşında... Babaları bir gün neşeyle çıkagelir: “Haydi gidiyoruz”, “Nereye?” “Uçmaya...”
Devlet Hava Yolları bir yıl önce kurulmuş, 5 adet pırpır uçakla yolcu taşımaya başlamıştır. Ancak halk uçağa binmeye korkmaktadır. Atatürk, halkın korkusunu gidermek üzere bir yöntem düşünür. Etimesgut Havaalanı’ndan küçük uçaklar kaldırılmakta, yurttaşları başkent üzerinde gezdirmektedir. Yarım saat süren bu yolculukta insanlar hem Ankara’yı havadan görmekte, hem uçak yolculuğuna alışmaktadır. Anne, baba ve üç kardeşten oluşan Karaveli ailesi, (annenin hafif itirazlarına rağmen) uçmak üzere Etimesgut’un yolunu tutarlar... Adam başı 2,5 lira verip kuyruğa girer, uçağa binerek yerlerini alırlar. AT9 tipi 10 kişilik bir uçaktır bu. Önden tek pervaneli, tek kanatlı bir pırpır... Uçak Ankara üzerinde 25 dakika uçtuktan sonra geri döner, tozlu piste inerek yolcularını bırakır... Orhan Karaveli:
- Sonraki yıllarda binlerce kez uçtum ama o günkü keyfi asla almadım, diye anlatır bu ilk heyecanı...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları