Zoraki kurultay!
Melih Aşık; “Seçime katılma yeterliliği elde eden parti, parti tüzüğünde belirtilen süreler içerisinde ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki defadan fazla ihlal etmemiş olma koşuluyla seçime katılma hakkını muhafaza eder.”
İktidar tarafından Meclis'e sevk edilen yeni Siyasi Partiler Kanunu'nda şöyle bir madde yer alıyor.
“Seçime katılma yeterliliği elde eden parti, parti tüzüğünde belirtilen süreler içerisinde ilçe, il ve büyük kongrelerini üst üste iki defadan fazla ihlal etmemiş olma koşuluyla seçime katılma hakkını muhafaza eder.”
CHP’nin muhalif kanadından Yılmaz Ateş, bu maddenin öncelikle CHP'yi ilgilendirdiğini söylüyor ve şu açıklamayı yapıyor:
“Bu teklif yasalaşırsa CHP’nin ilçe, il ve genel merkez kongrelerini yapmadığı takdirde seçimlere giremeyeceği kesinlik kazanmaktadır. Burada ‘ihmalden’ kastedilen, yönetimlere verilen kongreleri bir yıl uzatma yetkisidir. AK Parti ve MHP Kovid-19’a rağmen kongrelerini zamanında yaptılar. CHP ise 2020’nin Şubat ayında yapılması gereken kurultayını Kovid’i sebep göstererek, 2022 Temmuz’unda yapması gereken kurultayını da “iktidarın baskın seçim yapacağı” varsayımıyla erteledi. Baskın seçim ihtimali ortadan kalktığına göre, partimizin kurultayı yapmaması için gerekçe de kalmamıştır.”
NETİCE: Genel Başkan'ı zorlu bir erken sınav bekliyor.
RUHSAL
Montesquieu “Romalıların Çöküşü Üzerine Düşünceler” adlı eserinin bir yerinde diyor ki: “Sürekli izledikleri gladyatör dövüşleri Romalıları aşırı derecede vahşileştirmiştir. Claudius’un bu tür gösterileri izleye izleye kan dökmeye daha hevesli hale geldiği fark edilir.”
Bu satırları okurken her gece ekranlarda kavga, dövüş, cinayet, vahşet sahneleri izleyen genç insanların durumu aklımıza geliyor. Acaba hemen her gece saatlerce izlenen bu sahneler onların ruhsal durumunu nasıl etkiliyor? Gazetelerde günübirlik okuduğumuz kanlı olaylarda ekranlardaki vahşet filmlerinin ne ölçüde rolü var?
Maalesef bunları ne umursayan var ne araştıran...
TIBBİ
Profesör Akın Yıldız, “Bir Tıp Doktorunun Gördükleri” adlı anı kitabında yaşanmış öykülere yer veriyor. Biri şöyle:
“Başbakan, eşini rahatsızlığı için acile getirmişti. Yakınması idrar tahlili gerektiriyordu. Hemşire idrar tüpünü peçeteye sararak bana verdi. İdrarı laboratuvara götürürken arkamdan birinin koşar adım yaklaştığını hissettim. Dönüp baktım, gelen Başbakan’dı. İdrar tüpünü elimden alırken şunu söyledi:
“Ben de doktor oğluyum, hastanın sahibi varken doktorun idrar taşıması benim onurumu incitir.”
Zamanında bu incelikte siyasiler varmış.
KAYIP
Ukrayna’ya yönelik savaş nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, öyle anlaşılıyor ki Rusya sonuçta hem siyasi olarak hem ekonomik ve askeri olarak büyük güç kaybına uğrayacak. Çünkü Batı, Ukrayna’nın direnişi yanında, Rusya’ya karşı çok kararlı ve vahşi bir ekonomik savaş yürütüyor. Üstelik savaşın uzaması için türlü çeşitli kışkırtmaları da ihmal etmiyor.
Bu hengâmeden Rusya’nın kayıpla çıkması, Türkiye’nin de kayıplara uğramasını beraberinde getirecek.
Dış politikayı ABD’ye karşı Rusya ile dengelemek bize hareket yeteneği ve güç sağlıyordu. Suriye politikamız da Rusya-ABD dengesine dayanıyordu. Rusya’nın kaybetmesiyle meydan tamamen Kürt devleti kurma hedefi güden ABD’ye kalacak. Turist sayısında azalma, tahıl veya gaz ithalatının pahalanması gibi gelişmeler de ekonomimizi hayli zorlayacak. Tek umut, savaşın bir an önce bitmesinde.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları