Alışveriş
Melih Aşık; İnsanların ayaküstü aceleyle alışveriş ettiği bu tür dükkanlarda anlaşılan her şey var, insaf yok.
Moda Caddesi’nde bira, içki, soda, meyve suyu türü şeyler satan bir dükkana girdim.
Bir mavi şişe Uludağ soda aldım.
Tezgahtaki genç “65 lira” dedi, parayı ödeyip çıktım...
Dün yine aynı yerden aynı sodayı aldım…
- Kaç lira, diye sordum...
Bu defa tezgahtaki kişi:
- 85 lira demez mi?
- Yahu daha üç gün önce 65 liraya aldım aynı sodayı...
Cevap olarak:
- Haa öyle mi, sen o zaman 65 lira ver abi...
gibi laflar saçmaladı.
Eve dönüşte bu ürünün market fiyatına baktım...
45 lira imiş...
İnsanların ayaküstü aceleyle alışveriş ettiği bu tür dükkanlarda anlaşılan her şey var, insaf yok...
Halkın fiyat algısı kalmadığı gibi...
Kimi satıcıda da insaf kalmadı...
Denetim zaten yoktu yine yok...
Sonuçta tek çare... Her aldığınız ürünün fiyatını sıkı sıkıya sorun…
Başka yerlerle karşılaştırın...
Kazıksa almayın...
Satıcıya enayi olmadığınızı belli edin...
Başka çare görünmüyor...
URFA
Urfa’daki “Balıklı Göl” günü birlik bir gazetenin magazin sayfasını süslüyor... Göl hakkında bilgi verilirken tabii yakıştırılan efsaneler de ayrıntılı şekilde anlatılıyor.
Mimar Doğan Hasol yazmıştır...
Doğan Bey ve dostları bir gezide Urfa’ya giderken Ergani’ye uğrar, kaymakamın misafiri olurlar. Sohbet sırasında konuklarının Balıklı Göl’ü de ziyaret edeceğini öğrenen kaymakam göl hakkındaki efsaneyi anlatır. Göldeki balıkları yemeye kalkışanların gözlerinin kör olduğunu hikayesine ekler. O efsaneye inanır. Konuklarını uyarır.
Doğan Hasol, Urfa’da güngörmüş bir aileye konuk olur. Aile Reisi Bayram Bey, göldeki balıkları yiyenlerin kör olduğu efsanesi anlatılınca:
- Bir şey olmaz, der... Ve başkalarının duymayacağı şekilde ekler:
- Ben yedim... Bir çeşit sazan... Çok lezzetsiz bir balık. Üstelik ayıklanması imkansız, bir lokmasında yüzlerce kılçık var... Kısacası yenemiyor… Yenilse bunca insan gölde balık mı bırakırdı?
KLİMA
Eyyam-ı bahur geliyormuş... Buna deve bayıltan sıcakları da deniyor… Her sene bu vakitler çıkagelir... Bu yaz biraz serinleyelim diye Arçelik’in Bahariye şubesine girip sordum:
- Sizde portatif klima var mı?
- Elimizde kalmadı, dedi müdür bey...
- Merkezde yok mudur, getirtseniz...
- Merkezde de kalmadı...
- Firma tüketimi tahmin ederek üretim yapmıyor mu?
- Bu yıl umulanın üzerinde talep oldu, yetiştiremedik...
Portatif klimanın adedi 22 bin liraymış. Buna rağmen tükenmiş... Demek ki sıcaklar insanları iyice bunalttı.
HİLELİ
Ticaret Bakanlığı piyasada ürün kontrolü yapar, hileli ve taklit ürünleri üreten firmaları yılda bir veya iki kez ilan ederdi. Son bir yılda bu ilan yapılmadı. CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer sebebini sorduğunda Ticaret Bakanlığı:
- Denetimler yapılmakta, cezalar uygulanmakta, savcılıklara suç duyuruları yapılmaktadır, cevabını verdi...
Ömer Fethi Gürer bu kadarını yeterli bulmuyor, bu firmaların adlarının ve hangi ürünlerde hile yapıldığının kamuoyuna açıklanmasını istiyor.
Bu arada hileli üretim yapanlara verilen cezaların da çok hafif olduğunu ekleyelim.
Halkın sağlığı ne yazık ki öncelikli bir konu olamıyor ülkemizde.
TİMUÇİN
Ciddi bir felsefe ve düşünce adamını… Afşar Timuçin’i birkaç gün önce kaybettik...
Onu, “Kendimle Konuşmalar” adlı kitabından “yalnızlık” üzerine sohbetini aktararak analım...
Diyor ki:
- Yürürlükteki değerlerle bağdaşmayan her kişi yalnızdır. Yürürlükteki değerler sana ters düşüyorsa ve insanlar o değerlerin peşine gidiyorsa, yalnızlıktan başka ne duyabilirsin? Ortada bir yangın varsa, birileri de yangından mal kaçırma işine dalmışlarsa ne yapabilirsin?
- Pekiyi ne yapmalı? Sessiz sedasız yangının bitmesini mi beklemeli?
- Bekleyip seyretmeyecek, yangını söndürmeye çalışacaksın... Savaşırsan yalnızlığın bir anlamı olur. Savaşmazsan bunalırsın. Savaşmak demek insan için savaşmak demektir. Başkası için çalışmak başkasına adanmak demektir. Bunalan insanların çoğu savaşmayanların arasından çıkıyor. Kendin için yaşarsan bunalırsın. Yürürlükteki olumsuz değerlerle uzlaşmak da herkes için olmasa bile bazıları için bunalım kaynağıdır.
TIP
Kanada’da hastalara bizdeki gibi çok geç muayene randevusu veriliyormuş...
Bir komedyen Kanada televizyonunda bu sorunu abartarak ekrana getiriyor:
- Geçenlerde karnım ağrıyordu hastaneden randevu istedim. 6 yıl sonrasına randevu verdiler. Karar verdim tıp fakültesine gireceğim... 6 yılda tıp fakültesini bitirir, kendi ilacımı kendim yazarım.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları