3 yılda 16 bin yanlış ve yalan söyleyen başkan kim?
Orhan Bursalı: Başardığı tek şey toplumu bölmek, birbirine düşürmek, düşmanlaştırmak oldu.
Otokratların önemli aleti medya ve hukuk... Aralarındaki benzerlikler üzerine
Demokratik toplumun olmazsa olmaz iki unsuru, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve tarafsızlığıdır.
İktidara geldiklerinde tüm otokratların derdi de esas olarak bu iki kurumsal yapıyı bertaraf etmekle geçiyor.
Trump da hukuku ve medyayı başından beri en büyük baş belası olarak gördü. Ama hiçbir şey beceremedi. İki kurumsal yapı da varlıklarına dokundurmadı. Ha, bir uşak medya türemedi mi, evet, zaten onlar genellikle var.
Anayasal mekanizma Amerikan başkanlık sisteminin belkemiğidir. Yüksek yargı üzerinde Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında mücadele yok mu, var. Ama bu mücadele muhafazakâr bir yargıç mı atanacak, yoksa daha açık ileriye bakan bir yargıç mı... Oralarda yargıçların kendilerini, siyasete hükmedenlerin emir kulu olarak konumlandırmaları, hadi olanaksız demeyeyim ama çok zordur.
Amerikan sistemi, son on yılların en büyük felaketini Trump zamanında yaşadı. Hem yargı hem medya büyük baskı altına alındı.
Ama başaramadı!
Başardığı tek şey toplumu bölmek, birbirine düşürmek, düşmanlaştırmak oldu.
Bunu da hem dini kullanarak hem de binlerce yalan söyleyerek yaptı, dinci, ırkçı politikalarıyla da toplumun bilinçaltında yatan uykuda rezil dinamikleri ateşledi.
Trump herhalde Amerikan tarihinde koltuğundan yaka paça atılmanın kenarına gelen ilk cumhurbaşkanı olacak.
Eyaletlerdeki seçimlere hiçbir kanıtı olmadan hep itiraz etti. “Çaldılar, oyları değiştirdiler” benzeri itirazlarının hepsi yargı tarafından bir bir çürütüldü, yeniden sayımlar yapıldı, sonucu değiştirecek bir sonuç çıkmadı; kendi atadığı bir yargıç bile “bir sahtekârlık yok” kararını verdi!
O ise büyük bir utanmazlıkla hâlâ “çaldılar, değiştirdiler” düdüğünü öttürüyor ve seçiciler kurulunun kendisini seçebileceği boş inancıyla yaşıyor.
Aslında otokratların esas olarak medya ile ilişkisi üzerine yazmak için oturdum, yargı girdi araya ama hem yargı konusu hem medya ülkemizin de ana sorununa dönüşmedi mi? Şimdi de İstanbul’un çok tartışmalı, iktidarın savcısının, hızla Yargıtay’a oradan da Anayasa Mahkemesi’ne atanma tiyatrosunun sahneye konulduğunu görüyoruz!
Türkiye’de uzun yıllardır yaşadığımız olaylarla ne kadar benzerlikler, paralellikler görüyoruz.
‘Hepiniz millet düşmanısınız’
Her otokrat lider, gerçeklerin yerine kendi alternatif -doğru olmayan, yalan- “gerçeklerini” koyar. Bunun şahane örneklerini Trump zamanında yaşadı ABD. Biz de 18 yıldır aynısını yaşıyoruz. Bizdeki “alternatif gerçekler” geçmiş tarihimizin de gerçeklerini tahrifata kadar uzadı. En son yaşadığımız ise müthiş korona yalanlarıydı!
Trump seçilmeden önce bir işadamı olarak da ciddi ana akım medyanın arada sırada konularından biri oluyordu. Tabii kişisel ve ticari kötü şöhretiyle!
Koltuğuna oturunca tüm ana medyayı, gazeteleriyle ve TV’leriyle millet - halk düşmanı ilan etti! Düşman ilan ettiklerini Beyaz Saray’a basın açıklamalarına sokmadı. Benzerliğe bakar mısınız!
Fakat Trump ve adamlarının medyaya saldırılarından Cumhuriyetçi Senato bile rahatsızlık duydu ve daha 2018’de oybirliğiyle “özgür basın hayati ve vazgeçilmezdir” kararını aldı.
‘Hepinizi aşağılıyorum, çünkü...’
Bir gazetecinin “Neden basına saldırıyorsunuz” sorusuna şu yanıtı veriyordu: “Bunu neden yaptığımı biliyor musun? Hepinizi itibarsızlaştırmak ve hepinizi küçük düşürmek için... Böylece benim hakkımda olumsuz hikâyeler yazdığınızda kimse size inanmasın.”
İşte bu köşede kaç yazım çıktı ülkemiz için, gerçeklerin yazılmasını önlemek için medyayı baskıladığı ve havuzladığı üzerine! Demek tüm otokratların birbirinden farkı yok. Birbirlerini tutmasının nedeni de bu olsa gerek.
Trump, medyayı aşağıladı, muhabirlere “yozlaşmış”, “pislik”, “çok kötü insanlar” diye saldırdı ve yüzlerce tweet attı bu konuda. Taraftarları da medyanın üzerine saldırdı. Öyle ki ordu içinde de muhalif medyanın karargâhını hava uçurmaktan bahseden bir subay bile tutuklandı!
Doğrulama merkezi açıklıyor
Washington Post, Trump’ın açıklamalarının doğruluğunu kontrol merkezi kurdu. Bu merkez, Trump’ın görevdeki ilk üç yılında 16 binden fazla yanlış ya da yanıltıcı iddiada bulunduğunu saptadı.
Trump’ın yalanları, dünyadaki tüm otokratları da rahatlattı ve patavatsızlaştırdı.
Özellikle de covid salgınında söylediği ve salgını önemsizleştiren yalanlarının acaba ona inanan kaç Amerikalının öldüğünü sorguluyor basın.
Amerikan medyası, seçimler üzerindeki yalanlarının Amerikan toplumunda, demokrasisinde etkilerinin ne olacağını, olup olmayacağını sorguluyor bu günlerde.
Trump 2024’te yeniden aday olacağını söylediğine göre hem yalanlarını hem de toplumu kışkırtmayı sürdürecek demektir.
Not: Yazımdaki bazı olguları New Yorker’de yazan David Remnick’in “Trump’ın Basına Saldırısının Maliyeti ve Gerçek” yazısından aldım.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları